Gündem
17 Eki 2015 13:11 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:57

ÇGD'den sert eleştiri ‘Çöpe Batan gazetecilik: Yeni Asır'

Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri Gökhan Bulut, Sendika.org'da yayınlanan yazısında, geçtiğimiz günlerde protesto edilen Yeni Asır gazetesine tepki gösterdi.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Görevlisi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri Gökhan Bulut, Sendika.org'da yayınlanan yazısında, geçtiğimiz günlerde protesto edilen Yeni Asır gazetesine tepki gösterdi.

Bulut, Yeni Asır gazetesinin Ankara katliamını protesto edenleri, yas tutanları hedef gösterirken attığı manşetteki gibi 'çöpe battığını' öne sürdü.

İşte, Bulut'un o yazısı:

‘Çöpe Batan’ gazetecilik: Yeni Asır meselesi ve ‘ifade özgürlüğü’

Yeni Asır’da yaşananlar, ifade özgürlüğünü savunanların katledilenleri ve emekçileri hedef gösteren bir iktidar “yayınına” verdiği tepkidir

Gazetecilik mesleğinin ne olduğuna ilişkin pek çok tanım ve değerlendirme var. Çeşitli kuramsal yaklaşımların ışığında yapılmış onlarca tanımda gazeteciliğin sınırları ile gazetecilerin hak ve sorumluluklarına ilişkin değerlendirmeler mevcut.

Hayatın yaşanış biçimi, kavramların ve değerlerin anlamını ve etkisini değiştirebilir. Çünkü kavramlar ve değerlerin anlamı, onların kurduğu ve onlarla kurulan ilişkilerdedir. İlişkiye göre anlam kazanan kavram ve değerleri, her zaman ve yere göre aynı kabul etmek, düşünceyi geriletecektir.

Gazetecilik mesleği açısından "ifade özgürlüğü" kavramı da böyledir. İfade özgürlüğü tartışması, gazetecilik söz konusu olduğunda, gazeteciliğin ne olduğu sorusu es geçilerek "koşulsuz şartsız" savunulan bir hal alamaz; bu kavram, "liberal hak ve özgürlükler" çerçevesinden tartışılamaz. Gazetecilik mesleği, ifade özgürlüğünün hayata geçirildiği pratiklerin en önemli ve yaygınıdır ve bu, gazetecilik mesleğinin toplumsal karşılığını boşaltacak şekilde "yayım özgürlüğü" seviyesine indirgenemez. Gazetecilik, "toplumsal karşılık" üreten bir meslektir. Bunun anlamı yalnızca "kamu yararı" ve "halkın haber alma hakkı" başlıklarından daha fazladır. Gazetecilik, toplumsal ilişkilerin bilgisini üreten ve toplumsal karşılık yaratan bir meslektir. Gazeteciliğin ürettiği bilgi aynı zamanda bir yönelim içerir ve oluşturur. Bu bilgi ve oluşturduğu yönelim, toplumsal atmosferde hazır bulunan, adeta havada asılı duran ve toplumun sahip olduğu "ortalama" bilgi ve yönelimdir. Başka bir ifadeyle gazetecilik mesleği, toplumda taraflar arasındaki iletişimin nasıl kurulacağının belirlenmesinde doğrudan rol oynayan ender bileşenlerden biridir.

İfade özgürlüğü, sorumluluk ve etik

Gazetecilik, "fikirleri özgürce oluşmuş" topluma çeşitli fikir seçenekleri sunmanın ötesinde bir işleve ve role sahiptir. Fikir ve yönelim oluşturan gazetecilik mesleğine, fikirlerin tümüne eşit mesafedeki halka farklı bakış açıları sunma işi olarak bakılamaz. Dolayısıyla basın kuruluşları, karşılığını tiraj/rayting ile alan piyasa aktörleri olarak görülemez. Böyle görmek, "halkın istediği yayınları yapıyoruz" denilerek savunulan yozlaşmayı ve dahası gazetecilik mesleğinin toplumsal sorumluluğunu ihmal etmeyi getirecektir. Gazetecilik, iyi fikirlerin değer görüp kötü fikirlerin taraftar bulamayarak yok olacağı şeklindeki liberal piyasacı bir anlayışla analiz edilemez.

Tüm bunların ışığında söylenmelidir ki gazetecilik alanında aslında "yayım özgürlüğü" olarak tarif edilebilecek bir faaliyet, "ifade özgürlüğü" olarak tanımlanmaktadır. Bu iki kavram birbirinden oldukça farklıdır. Yayım özgürlüğü, "ticari faaliyet" anlamında bir liberal piyasa girişimine işaret eder. Daha net bir söyleyişle, her "yayın" ifade özgürlüğü kavramıyla karşılanıp savunulamaz. Böylesi bir anlayış, kendinden menkul ve içi boş bir siyasal söylem seviyesinde kalacaktır.

İfade özgürlüğünün ne olduğu sorusu, gazeteciliğin ne olduğu sorusundan bağımsız yanıtlanabilecek bir soru değildir. İfade özgürlüğü, gazetecileri, arkasına saklanarak her türlü sorumluluktan kurtaracak kutsal bir perde de değildir. Gazetecilik mesleğinin sorumluluklarından kaçarak, dolayısıyla da meslekten uzaklaşarak yapılan her türlü yayın faaliyeti, ifade özgürlüğünün arkasına sığınılarak meşrulaştırılamaz. Basın, ifade özgürlüğü hakkını kullanırken kamusal sorumluluklarından azade davranamaz. Toplumu oluşturan kişi, kurum ve kuruluşların birbirleriyle ilişkisinde etkili bir faktör olan basının faaliyeti, toplumdan ödünç alınmış bir güçle yapılmaktadır. "Etik" denilen şey, tam da toplumdan alınan bu ödünç gücü toplum aleyhine ve kendi çıkarına kullanmasın diye oluşturulmuş bazı davranış sınırlılıklarıdır. Aslında ticari faaliyet özgürlüğü olan kutsallaştırılmış bir ifade özgürlüğü, basın kuruluşlarının, ödünç aldıkları gücü asıl sahibine karşı kullanmasına neden olamaz. Bu durumlarda o gücün sahibinin basın kuruluşuna sorumluluğunu hatırlatma hakkı vardır. Bu hak, kutsallaştırılmış ve dokunulmazlaştırılmış bir ifade özgürlüğü hakkından çok daha önemlidir.

Protesto halkın ifade özgürlüğüdür

Basın kuruluşlarının kimi görüşleri "ifade" ediyor oluşu, ifade özgürlüğünü doğrudan çağırmaz. Basın kuruluşlarının aynı zamanda, haber yaptıkları olay ve olguları "doğru" ifade etme sorumluluğu vardır. İfadeleri basın kuruluşları tarafından çarpıtılan, dolayısıyla da hedef gösterilen kişilerin de ifade özgürlüğü vardır. Basın kuruluşları için ifade özgürlüğü aynı zamanda "doğru" ifade etme yükümlülüğüyken bu yükümlülüğü yerine getirmeyen basın kuruluşu, ifade özgürlüğü bizatihi o basın kuruluşu tarafından kısıtlanan kimselerce protesto edilebilir. Gazetecilik mesleğinin toplumsal sorumluğunu hatırlatmak hem bir hak hem de bir görevdir. Hele hele bir ülke, tarihinin en büyük katliamını yaşamışken, bilinçaltında katledilenleri de hedef gösterecek şekilde yayın yapanları, bütün ülke savaşa alanına çevriliyorken, anayasal haklarını kullanan emekçileri hedef gösteren, dolayısıyla böylesi faşizan bir ortalama yönelim üreten "yayınları" protesto etmek, sorgulanamayacak bir hak ve görevdir. Çok net olarak bilinmelidir ki asıl ifade özgürlüğü budur.

"Kınama" taraf belirler

Yeni Asır'da yaşananlar (gazeteyi protesto eylemi) bu özgürlüğün savunulmasıdır. İfade özgürlüğünü savunanların katledilenleri ve emekçileri hedef gösteren bir iktidar "yayınına" verdiği tepkidir söz konusu olan. Bazı gazetecilik meslek ve emek örgütü şubelerinin, kimi eski ve aktif gazetecilerin, bu gerçek ifade özgürlüğünün kullanılmasını "kınamaları" ve iktidarın savaşçı dili olan bu "yayın"ları "ne olursa olsun ifade özgürlüğüdür" şeklinde değerlendirerek savunmaları, gazetecilik mesleği açısından da kabul edilebilir değildir. Üstelik görüntüler çok net biçimde ortadayken... Giriş kapısını bilerek geçmeyen, eylemlerini "simgesel" düzeyde gerçekleştirenlerin ne söylediği de çok açık duyulmaktadır. Buna rağmen oradakilerin "burayı kan gölüne çeviririz" dediklerini iddia etmek, gazetecilik mesleğinin hiçbir alt başlığıyla tartışılamayacak kadar açık bir linç çağrısıdır.

Özellikle böyle büyük dalgalı dönemlerde kavram ve değerler keskinleşir. Kutuplaşmanın sosyolojik bir gerçek olarak yaşandığı zamanlarda, böylesine keskinleşmiş kavramların daha durağan dönemlerdekinden başka şekilde değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Dahası bu kavramlar keskinleştikçe sapla samanı birbirinden ayıran çizgi de netleşir. Bu çizginin hangi tarafını tercih ettiğiniz, halkın haber alma hakkı ve halkın ifade özgürlüğünden mi yoksa iktidarın faşizmini sıradanlaştıran "yayım özgürlüğünden" mi yana olduğunuzu da ortaya koyacaktır.

Yeni Asır gazetesi, katliamı protesto edenleri, yas tutanları hedef gösterirken attığı manşetteki gibi "çöpe batmıştır." İfade özgürlüğü kavramını ve gazetecilik mesleğini de battığı çöpe çekmesine izin verilemez, verilmemelidir.