Bir “İmaj Muhasebesi” yapalım!.. Bakalım hangisi baskın çıkacak?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum arasındaki imaj ve özellikler farkını ele alıp, birbirleri karşısındaki durumlarını kıyasladı…

Efendim: bakınıyorum da kimileri Murat Kurum’un adaylığı belli olduğundan beri  üzerine çeşitli kıyaslamalarda bulunuyorlar. O yüzden tekrara düşmemek adına –ki onlar esasta farklı açılardan yaklaştılar- bu kez birbirleri karşısındaki imaj durumlarını ele almaya çalıştım. Tabii hemen belirtmeliyim ki ne kadar “Objektif” bakmaya çalışırsam çalışayım sonuçta “Benim pencerem”den bir değerlendirmedir. Bir başkası aynı kriterleri farklı değerlendirebilir, yetersiz bulabilir, yeni kriterler öne sürebilir. Hatta yanılabilirim o başka…

Tabii bir de şu var: henüz yarışın çok başlarındayız. Gelişen süreçte mevcut imajlara ne eklenir ya da ne eksilir bilinmez. Ancak mevcuttaki temel malzeme aşağı yukarı belli. Onun üzerine ne koyabilirlerse artıları olacak…  

Bir “İmaj Muhasebesi” !..

Diyebilirim ki siyaset önemli ölçüde imajdır. Ancak iki türlü imaj vardır. Birincisi zaten baştan beri sende olan vasıflarla oluşturduğun, saf, arı, duru imajdır. ( “Kök imaj”da diyebiliriz. ) İkincisi ise bu hazır temelin üzerine çıkabileceğin, ilave, ek imajlardır. (“Yaratılmış imaj” da diyebiliriz.) Bunlar genellikle medya oyunları, profesyonel imaj danışmanları tarafından imal edilmiş muhtelif atraksiyonlar, fiziki görünüm veya propagandaya dair eklenen türde imajlardır.

Fakat bu ikisi arasında bir uyum, bir “sahicilik” olmalı biri diğerini güçlendirmelidir. İlkinin üzerinde fazla oynama yapamazsın. Ancak onun üzerine ilavede bulunabilirsin. Gerçekte olmayan, abartılı vasıflar yükleyemezsin. Aksi takdirde sırıtır ve kendini vurur. Örneğin iyi hatip olmayan birini bülbül gibi şakıyan birine çeviremezsin. En fazla eğitir, biraz disipline eder, o açığını başka şov unsurlarıyla gölgelersin.

“İmaj Savaşı”nın Dövüşçüleri!..

Şimdi olaya bu açılardan yaklaşırsak Ekrem İmamoğlu ve Murat Kurum arasında ne gibi farklar var? Bu diğer siyasi, örgütsel, vb farklardan başka ne gibi bir farka tekabül etmektedir? Bu farklar aralarında bir “Sıklet farkı” yaratacak kadar büyük mü yoksa zamanla kapanabilir bir fark mı? Şimdi bunları kendi öznel penceremden ve şu an itibariyle değerlendirmeye çalışayım.

Lakin burada kılık kıyafet, saçı başı, kaşı gözü, konuşma tarzı yemesi içmesi, fiziki görünümü, vb gibi “magazinel” sayılabilecek konulara hiç girmeyeceğim. Daha ziyade insanlar üzerinde kanaat oluşturabilecek, tercihlerini doğrudan etkileyebilecek durumları ele almaya çalışacağım…  

1 ) Karizma: İmamoğlu kaç zamandır ortada ve ilk seçildiğinden beri gündemden hiç düşmedi. Murat Kurum ise özellikle çalışmalarıyla var olsa da, ön plana pek çıkmadı veya oldukça geri planda davrandı. Ekrem İmamoğlu ise sürekli cephede ve etkili idi. Çoğu kez atılgan ve haşarı kimi kez ölçülü ama bir şekilde hep aktifti. Yarattığı imaj ile karizmasına karizma kattı. Murat Kurum’da ise böylesi bir “karizma parlaması” baskın görünmüyor. İmamoğlu’na oranla daha geri planda ve sade kaldı. Karizma alanında daha “Düşük profilli” gibi duruyor. “Bürokrat – Teknokrat pasifliği” üzerine sinmiş görünüyor. Bakalım aşabilecek mi?

2 ) Popülerlik: Karizmayı tamamlayan hatta bir ölçüde oluşturan unsur ise “popülerlik” ve tanınmadır. İki adayda tanınırdır. Ama farklı kulvarlarda. Murat Kurum resmi açılış, tören ve beyanlarla, devletin siması olarak bilinirken İmamoğlu, bütün bunların yanında kişisel gayretleri (Artı CHP içi liderlik arayışı) ile göze çarpmaktadır. Popülerlik konusunda Kurum’a fark attığı aşikâr görünüyor. Murat Kurum’un ismi bilinse dahi şu ana kadar İmamoğlu kadar yaygın bir çağrışım yapamadı.

3 ) Hitabet: Bir lider veya adayda olması gereken en önemli vasıflardan biri hiç şüphesiz hitabet yeteneği. Bu konuda İmamoğlu’na dair elde çok veri var. Özellikle geniş kitleler veya kendi partilileri önünde “başarılı” denebilir. İnsanları etkilemeyi hatta coşturmayı biliyor.(Ceket çıkarma gibi teatral şovları var!) Konuşması yüksek perdeden ve coşkulu. Hedefini buluyor. Murat Kurum ise resmi konuşmalar dışında böylesi iddialara süreçlerde pek bulunmadı. Var olan konuşmalarında çok sakin görünüyor. Kitleler veya medya karşısında bu açıdan çok sınanmadı. Şimdilik özel bir hitabet yeteneği pek göze çarpmıyor. İleride belki açılır ama şu an biraz “Tutuk” gibi. İmamoğlu bu açıdan daha baskın görünüyor.

4 ) Polemikçilik: Hitabetin bir yan özelliği diyebileceğimiz “Polemikçilik” olmasa olmaz bir özellik. Kampanya süreci içinde rakibine muhakkak cevap verilmesi gereken durumlar olacaktır. Sataşmaların veya suçlamaların altında kalamazsın. Bunu kimi kez sert kimi kez alaycı şekilde ama zeki ve vurucu bir üslupla dile getirmeniz gerekir. Bu konuda İmamoğlu çoğu kez “saldırgan” ve “gözü kara” diyebileceğimiz dozda etkili. Hiç çekinmiyor. Hatta fren tertibatı yok bile denebilir. Başına iş bile alıyor. Bu yanıyla pek “Cesur” davranıyor. Lafını sakınmıyor. Murat Kurum’u ise bu açıdan notlayabileceğimiz fazla bir veri yok. Daha sert tutum geliştirebilir mi? Bu yönünü ancak süreçte değerlendirebileceğiz.

5 ) Asabiyet: Bu konuda herhalde hiç kimse İmamoğlu’nun eline su dökemez. Lakin bu “Olumlu bir özellik”ten sayılmıyor. (Her ne kadar ona “Samimiyet” kazandırsa da) “Ne de olsa Karadenizli..” denilip geçiliyor. Ölçüyü sık sık kaçırabiliyor. Murat Kurum ise şu ana kadar adeta bir sakinlik abidesi. Eğer –sonradan açılmazsa- sakinlik puan getirirse Murat Kurum bu açıdan daha avantajlı denebilir. Ama kitleler biraz da “Kavgacı adam” seviyorlar galiba bu ülkede!

6 ) Özgüven: Özgüven abartılı, marazi olmadığı ölçüde her zaman iyidir. Kitleler bu elektriği hemen alırlar. Bu açıdan baktığımızda İmamoğlu adeta bir “özgüven patlaması” yaşarken, (Ki, bu özgüveni “CHP’nin fiili liderliği”ne kadar vardırdı) Kurum’da henüz buna dair fazla bir emare gözlemlenemedi. Tabii bu hiç olmadığı ya da olmayacağı anlamına gelmiyor. Ancak şu ana kadar donuk ve silik bir tavır içinde göründü. İleride açılır mı bilemem. Bu noktada şimdilik hayli “çekingen” görünüyor.

7 ) Halkla Temas: İmamoğlu halkla doğrudan, birebir temasta çok başarılı. Çarşıda, pazarda sıradan insanlarla kontağı oldukça iyi. Lakin çok kolay provoke edilebiliyor. Bu yönünü toplum içinde frenlemesini öğrenmesi gerekiyor. Yoksa aleyhine dönebilir. Murat Kurum’un şu ana kadarki sakinliği ile fazla sorun yaşamayacağını zannediyorum. Ancak gene de yüz yüze iletişimde bazı eksiklik veya tıkanıklıklar yaşanması ihtimali var gibi. Ekonominin zorlamasından dolayı bir AK Parti adayı olarak çarşı pazarda sıkıntı yaşayabilir!

8 ) İnisiyatif alma: Şüphesiz siyaset bir ekip işidir. Hiyerarşik bir iş bölümüne dayanır. İmamoğlu bu konumunu kendi kendine, dövüşerek, bileğinin hakkıyla aldı. Kurum ise “Teknokrat” özelliğinden dolayı Erdoğan tarafından adeta atandı. Üzerinde Erdoğan’ın gölgesi var. Kendi başına, bağımsız karar alma alanı sınırlı. Oysa İmamoğlu partisini veya danışmanlarını ezip geçebilecek kadar inisiyatif sahibi görünüyor. Bu manevra alanını rahatlatıyor. Oysa Kurum’un bir gözü mecburen hep Erdoğan’da olacak. Yetmediği noktada Erdoğan’ın devreye girmesi, onun kanatları altında görünmesi, hele de onu açıktan yönlendirmeye kalkması Kurum’un aleyhine yazar. Gerekirse ne kadar bağımsız tavır koyabilir bilinmiyor. “Uzaktan kumandalı” imajı oluşması riski var.

9 ) Coşku yaratma: İmamoğlu hangi ortama girse bir coşku dalgalanması yaratabiliyor. Sıcak kanlı, samimi tavırları, içten konuşma ve şakalı takılmaları ile çevresinde bir sempati ve coşku halesi yaratabiliyor. Murat Kurum ise –daha pratiğini tam göremedik gerçi- şu ana kadarki beyanatlarıyla daha ziyade memur tavırlı, resmi açıklama yapıyor edasında davranıyor. Bu yanıyla sanki hayli “renksiz” ve “kokusuz” bir görünüm arz ediyor. Aşabilir mi bilmem.

10 ) Samimiyet: Her söylediği samimimidir bilinmez ama İmamoğlu böylesi bir etki yaratabiliyor. Politikacılar her zaman “Nabza göre şerbet vermeye” eğilimlidir. Söylediklerine kendileri de inanıyor mudur bilinmez. Ancak bu yönde bir algı yaratma başka bir yetenektir. İmamoğlu’nda bu açıdan bir “şeytan tüyü” var denebilir. Arada yalpalar gibi olsa da kendini çabuk toparlayabiliyor. Murat Kurum’da ise bir “devlet soğukluğu”, resmiyetçi çekingenlik hali göze çarpıyor. Bu tutumunu kırabilirse bir ölçüde dalgalanma yaratabilir.

Verebileceğin İmaj Kadar Konuş!..

Sonuçta bu bir savaş. Ön cephede ise imaj ordusu yer alacak. Çoğu insan (Partileri, politika ve vaatlerinin yanı sıra) üzerlerinde yarattıkları algılara göre hareket edecek. “Sempati / Antipati hesabı” üzerinden not verilecek. Bunlar diğer “Avantajlar / Dezavantajlar denklemi”ne bağlanacak. Bu rüzgârı yakalayan son düzlüğe hayli avantajlı girecek. Sonuçta toplamda bir muhasebeye vurulacak. Seçim sınavında hangi adayın sınıfta kalacağını hangisinin geçeceğini tayin edecek.

Bu açıdan bakıldığında Ekrem İmamoğlu, Murat Kurum karşısında sanki -şimdilik- daha avantajlı gibi duruyor. (Anket kıyaslamasından bahsetmiyorum ve zaten anketlere güvenmiyorum) Ancak start daha yeni verildi ve koşunun başlarındayız. İmaj açısından kim daha fazla depar atar bilinmez. Ayrıca diğer faktörlerde var. Fakat şu dakika itibariyle benim öznel penceremden durum bu. Değişebilir mi? Elbette! Yahut ben yanlış bakıyor olabilir miyim? O da mümkün!..

O yüzden siz birde bu kriterler üzerinden kendi değerlendirmenizi kendiniz yapın!..

10. 01. 2024

NOT: Murat Kurum bir dizi ziyaret yaptı. Ancak bunlar içinden biri konuya dair hassas oluşumdan dolayı dikkatimi çekti. Sokak köpeklerine dair beyanatı bana top çevirdiğini ve geçerli bir perspektifi olmadığını düşündürdü. Çok daha önce, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı iken Ahmet Hakan’la yaptığı söyleşide söylediklerinin bir tekrarı gibiydi. O zamanlar köpek saldırılarına kulak tıkayan ve  “Köpeklerin sokakta olmasının hiçbir zararı yok” diyen Kurum, bu seferde öyle bir laf etti ki gerçekten şaşırdım. Oradaki gençlere "Bakın burada 10 tane gencimiz var, her gencimiz bir tane başıboş köpek sahiplense sokakta köpek kalmaz" gibi “Dahiyane” bir çözüm önerisinde bulundu. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Ayrıca barınaklarda toplayacağını, kısırlaştırma gibi klasik lafları söyledi. Tabii kendi çıkarttıkları, köpeği bir anlamda dokunulmaz kılan “5199 sayılı kanun” dururken bunları nasıl toplayacak? Toplasa bile aynı yasaya göre yeniden eski yerine koymak zorunda değil mi? Bu nasıl bir “Tavşana kaç, tazıya tut” politikasıdır böyle? 5199’u kaldırmadan hiçbir şey yapamayacağınızı açıkça neden söylemiyor sunuz? Bu konuda maalesef bütün partiler aynı. Hepsi bir “lobi”ye teslim olmuş vaziyetteler. Al birini vur ötekine!..