Ekranlarda ayar kaçtı: "Ne kadar çok gömersek, biz birinciyiz yaşasın!"

Best FM Haber Müdürü ve Konuşan Türkiye programının başarılı sunucusu Ufuk Karcı, medyadaki eleştiri kültürünü masaya yatırdı.

UFUK KARCI ufukkarci85@gmail.com

Derler ki “insan, insanın aynasıdır.” Yani insan, ne için vardır o halde, yanlışı düzeltmek, doğruyu ise takdir etmek için. Peki bunu hangi enstrüman ile yapabilir ?  Varlık, mütemadiyen zıttı ile kaimdir. Eğer siyah olmasaydı beyaz, ne kadar beyaz olabilirdi ki ? Ancak bu, O’na siyahın kötü olduğunu gösterme hakkını vermez.. Daha çok O’nun da varlığının delili olma mesabesindedir.

Son dönemlerin en revaç hali, hiçbir şeyi beğenmeme, daha çok yerden yere vurma ve ne kadar öfke kusulur ise o kadar alkışı toplama biçimidir. İzleyici veya dinleyici, -okuru burada ayrı tutmak gerekir- artık bunu mu istemektedir, yoksa bunu artık kanıksamış mıdır, o anlaşılamaz. Tüm bu olup bitenlerin adı ise “eleştiri” olarak verilmektedir.

Örnek verecek olursak mesela “Protokol” sözcüğü, ilgili topluluk tarafından; “Proto” ve “Kolos” sözcüklerinin birleşmesi ile oluşturulmuş. Proto; öndeki, Kolos ise; kıçlar şeklinde. Zira, herhangi bir oyun, münazara, faaliyet söz konusu olunca, arkada  oturanlar öndeki kaymak tabakasından dolayı sahneyi tam göremeyince, böyle serzenişte bulunurlarmış. Ancak günümüzdeki anlamı, baya farklılaşmış halde. İşte bu eleştiri meselesine gelince de aynı başkalaşım ile karşılaşmaktayız.

Örneğin TDK; “iyi ve kötü yanlarını” diye başlayan bir cümle kurmuş olsa da nedense ülkemizde “kötü yanları” daha fazla prim yapabilmekte. Halbuki; bir öneri biçimi olarak da kullanılan kelime, nasıl da öcü halinde! Peki, ne oldu da biz bunu farklı yorumladık. Öncelikle TV’lerdeki eleştiri adı altında yayınlanan programların gidişatına bir bakalım. Herhangi bir siyasi-haber yayınını takip ediyorsanız, ya yüzde yüz desteklediğiniz birinin performansını tam anlamı ile alkışlayıp, diğerinin ne dediğine hiç bakmamak içindir; veya zaten tüm taraflar sizin arzu ettiğiniz şekilde konuşarak, itham ettiklerini sözde eleştiri ile ve hiç cevap hakkı vermedikleri içindir. Bir karşı taraf zaten yoktur. Ama adı, eleştiridir!

Magazin programlarını ülkenin neredeyse her 3 vatandaşından 2’si takip ettiğinden oraya bir bakalım. Amaç, doğru olanı tebrik etmek veya daha iyisinin olabilmesi için teşvik etmek değil, “ne kadar çok gömersek, biz birinciyiz yaşasın” sloganları atabilmek içindir. İki, üç süslü hanım; dişlerini birinin boynuna geçirmek, akan kandan beslenebilmek ve az bir söz hakkı talep edenin telefondaki, ufak yutkunuşunu fırsat bilip, üstüne bodoslama hücum etmek için vardır. Amaç başka, yol ise “eleştiri” adı altındadır.

Peki soru şöyle olsa, eleştiren kişinin sözlerinin doğru olduğunu kim söyleyebilir ? O kişi, bu makamı nasıl elde edebilmiştir ? Daha önceleri hem hayatlarımızda hem de kurumlarımızda dikkate alınan “ehil” kavramı vardı, hatırlar mısınız ? Bir konuda yeterli donanıma ve bilgiye sahip olan. Ünlü Fransız düşünür Taine, “eleştirmek, hüküm vermektir” der. Yani, tenkit edecek kişi, kendisinde bu konuda ehliyet var mıdır, bunu bilmelidir. Bu da yüceltmek, değerini arttırmak için eleştirebilen kimsedir. Ancak, bizim coğrafyamızda bu daha çok göz ardı edilip, yerine iki ayrı başlık değerlendirilir. Başkasının hatasından prim yapmak ve eleştirmek için eleştirmek.. Hal böyle olunca tüketici olan bizler de hüküm, son iki başlık için çalışan kimseler tarafından verilince, eleştirileni hayırsız, eleştiriyi de kavga edilecek bir kavram olarak bilmekteyiz.

Mesela bizim sektör, radyo.. Bizim sektörümüzün bir süzgecinin bulunamaması, piyasaya giriş çıkışın ciddi serbest (neo liberal)  olması hasabi ile söz söyleyenlerin yekünü, incir çekirdeğinin hacmi kadar etmez. Mesela hayatında ulusal bir mikrofonda adını dahi söylememiş bir kimsenin, ulusal programların reytinglerini içler-dışlar çarpımı ile analiz etmesi gibi. İşin garip tarafının ise piyasa aktörlerinin bunu, hesapsızca kabul etmesi. Ama “eleştiri de ehil kimse” kavramı ne oldu ? Kim takar ki.. Artık bütün bir toplum kimyası değişmiş vaziyette zaten..

Bu örnek yalnızca, kendi sektörümden kanlı canlı bir durum içermektedir. Kim bilir, bu yazıyı okuyanların hali ne vaziyette! Farkında mısınız, artık kimse anlamak için dinlemiyor. Yalnızca cevap vermek istiyor. İşte bu durumun müsebbibi de tenkit (eleştiri) mantığını, yalnızca yerden yere vurmak olarak benimsememizden kaynaklıdır. Birine; “Ayakkabın, bugün için biraz boyasızmış” deseniz, yapacağı ilk iş bir fırça aramak yerine, sizin ayakkabılarınızın haline bakmak. Ve gördüğünü de sizinle paylaşmak yerine, olmadığınız bir ortamda işin gıybetini yapmak. Gerçi dedikodu da artık meşru. Zira eskiden gizli yapılan, şimdi canlı yayınlarda aleni halde ya..

O halde ben bir teklifte bulunayım.. Madem ki biz eleştiri konusunu başkalaştırıp, içini boşaltıp yerine alakasız bir tanım getirdik ve bunun üzerine meslekler inşa ettik, o halde yapısal bir değişiklik olmalı. Lügatimizden eleştiri lafzını kaldırıp, yerine “tavsiye” kelimesini kullanalım. Belki daha pozitif cümleler ve buna yön veren aklı başında kimseler bulabiliriz. Siz hiç, mide yanmasına Selenyum Sülfit tavsiye edebilme vasfına sahip marangoz gördünüz mü?

Tüm yazılarını göster