Medya
26 Mayıs 2012 10:51 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:42

AHMET HAKAN'DAN FENERLİ TARAFTARA CEMAAT TAVSİYELERİ!

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Gülen Cemaati ve Fenerbahçe camiası arasındaki gerilimi konu aldığı yazısında kendi sordu kendi cevapladı...

Fenerbahçelilerin sorularına cevaplar

SORU: Cemaat’in Fenerbahçe’yi ele geçirmek istemesinin en büyük kanıtı, 3 Temmuz’dan beri Cemaat’e ait yayın organlarında yazılıp çizilenler değil midir?

CEVAP: 3 Temmuz’dan beri Türk medyasında yazılıp çizilenler ve söylenenlerle ilgili olarak Aziz Yıldırım’ın kimlerden yasal olarak şikâyetçi olduğu açıklandı. Buna göre Zaman gazetesinden bir tane bile şikâyet yok. Eğer Zaman gazetesi, 3 Temmuz’dan beri Aziz Yıldırım hakkında yalan yanlış haber yapıyor ise Aziz Yıldırım neden Zaman’ı mahkemeye vermedi?

* * *

SORU: Cemaat’e yakın gazetecilerin 3 Temmuz’dan itibaren birdenbire Fenerbahçe hakkında yazıp çizmeleri konusunda ne diyeceksiniz? Bu da mı kanıt değil?
CEVAP: Diyelim ki: Cemaat’e yakın tüm gazeteciler sabah akşam Fenerbahçe ile ilgili yazıp çiziyorlar. Bu neyi değiştirir ki? Ortada bir haksızlık varsa, haksızlığı yapan adres bellidir. Haksızlığı yapan adres bir tarafa bırakılıp, haksızlığı teşvik ettikleri düşünülen kişilerle mi uğraşılacak?

* * *

SORU: Fenerbahçe’ye operasyon yapan polis ve savcıların “Cemaat”e yakın oldukları kesin değil mi? Siz daha ne konuşuyorsunuz?
CEVAP: Kesin değildir. İsterseniz bir deneme yapalım: Hadi çıkıp da kamu önünde “şu savcı Cemaat’e yakındır” ya da “şu polis Cemaat’çidir” deyin... Ne olur? Ne olacak? Mahkemeye verilirsiniz ve sizden iddianızı kanıtlamanız istenir. Ortaya tek bir kanıt bile sunamazsınız. Öylece kalakalırsınız... O halde soruyorum: Sonunda öylece kalakalacağınız besbelli bir iddianın peşinden ne diye gidiyorsunuz? Bu sizin ne işinize yarayacak?

* * *

SORU: Neden Cemaat’i aklamaya çalışıyorsunuz? Yoksa size bu konuda “Cemaat” görev mi verdi?
CEVAP: Bana kimse görev veremez. “Cemaat”i de aklamaya çalışmıyorum. Benim tezim şu: Olup bitenler gerçekten “Cemaat”in işi olsa bile bunu kanıtlayamazsınız. O halde neden perde önündeki sorumlular ortadayken, perdenin arkasında sorumlu aransın ki? Aziz Yıldırım’ın neden bu zamana kadar tutuklu kaldığının hesabını mı sormak istiyorsunuz? Buyurun sorun, adres bellidir. Fenerbahçe’ye iftira atıldığını mı düşünüyorsunuz? Onun da adresi bellidir... İddianame’ye mi öfkelisiniz? Onun da adresi bellidir. Mücadelenizi gerçek hedeflere karşı yürütürseniz sonuç alırsınız... Hatta şunu da söyleyebilirim: Bütün dikkatinizi ve enerjinizi gerçek hedeflere ve perde önüne yöneltirseniz, varsa eğer perde arkasındakiler de bundan nasibini alırlar.


* * *

SORU: Cemaat’in Fenerbahçe’yi ele geçirme çabası neden teknik olarak kanıtlanamaz?
CEVAP: Kanıtlanamaz çünkü “Cemaat üyeliği” diye bir şey yok... Bir “genel merkez” yok... Bir “yönetim kurulu” yok... Bir “kartvizit” yok... Bu bir “gönüllüler hareketi” ve gönüllülük esas... İşte bu nedenle “Cemaat” dediğinizde “belirsiz bir yapı”dan söz etmiş oluyorsunuz... Böyle bir yapıyla uğraşmak nafiledir, gereksizdir, sonuçsuzdur. Çünkü bu yapının başı ve sonu belirsizdir. Bu ülke parlamenter demokrasiyle yönetiliyor. Ülkede sorumluluk alan kişiler bellidir. Hükümet vardır, başı sonu belirlidir. Yani mis gibi bir adres var elde...

* * *

SORU: Siz “Cemaat” yerine “hükümet”i mi hedef gösteriyorsunuz?
CEVAP: Bir hedef göstermiyorum. Ben sadece ülkeyi kimin yönettiğini vurgulamak istiyorum. İsterse “Cemaat” denilen bir yapı, ülkeyi yönetenlerin açtıkları alanı doldurarak etkinlik kazanmış olsun... İsterse “Cemaat”, hükümetten aldığı cesaretle bazı işlere kalkışıyor olsun... Bunun sorumlusu “boşluğu dolduran” mıdır, yoksa boşluğu açan mı? Bunun sorumlusu “cesaret veren” midir, yoksa “cesaret bulan” mı? Bakın, Başbakan ne dedi? “Cemaat camide olur” dedi ve iddiaları yalanladı... Yani şunu demek istedi: “Cemaat falan yok, ben varım”. Eh madem öyle, o zaman “Aziz Yıldırım neden hâlâ içeride” sorusunun da muhatabı Başbakan değil midir? “İlle de cemaat” diye tutturmak, hakiki muhatabı ıskalamak anlamına gelmiyor mu?

Ahmet Hakan/Hürriyet