Röportaj
16 Nis 2012 12:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:32

ZAFER MUTLU O HABERİ GÖZÜMÜN İÇİNE BAKA BAKA YAYINLADI!

28 Şubat sürecinin mağdurlarından gazeteci Cengiz Çandar sürecin medya ayağını ve o dönemde asker-medya ilişkilerini anlattı.

28 Şubat sürecinde "mağdur" sıfatını en çok hakeden isimlerin başında Cengiz Çandar geliyor. Çandar’ın ismi Şemdin Şakık’ın ifadesine Andıç ile eklendi ve "PKK’dan para alıyor, yazı yazıyor" iftirası ortaya atıldı. Hem de çalıştığı gazete kullanılarak.

Yılların gazetecisi Cengiz Çandar, Genelkurmay’da andıç adı altında hazırlanan tertipleri, 28 Şubat’ın medya ayağını, o dönemde asker-medya ilişkisini, birtakım sivillerin askerlerle birlikte yürüttüğü psikolojik harbi ve 28 Şubat’ın dış bağlantılarını, Taraf’tan Neşe Düzel ile birlikte masaya yatırdı. 

İşte "28 Şubat darbesinde İsrail var" diyen Cengiz Çandar’ın 28 şubat ve medya ilişkişleri üzerine anlattıkları...

Andıçlanan gazeteciler kimlerdi?
Ben, Mehmet Ali Birand, Akın Birdal... Andıçta, bizim itibarlarımızı yok etmek üzere bize karşı operasyonel bir adım atılması gerektiği belirtiliyordu. Bunun, medyada kendilerine yakın şahsiyetlerle temas edilerek yapılacağı söyleniyordu. Ve gerektiğinde, “Altanlar” denerek, “Ahmet Altan ve Mehmet Altan’la da ilgili aynı operasyon yapılabilir” deniyordu. Yani bizimle ilgili yapılacak olan tertipler, icap ettiği takdirde Altanlara da yayılacaktı.

UĞUR DÜNDAR TELEVİZYONDA İSİMLERİMİZİ VERDİ
Hangi gazetelerde çıktı bu haber?


28 Şubat döneminde Sabah gazetesinde çalışıyordum. Sabah ve Hürriyet’te manşet oldu bu haber. Bir gece önce de Kanal D ana haberlerde, Uğur Dündar tarafından bizim isimlerimiz verilerek birinci haber olarak okundu aynı metin.(...)

28 Şubat’la ilgili geçen hafta gözaltına alınanların hepsi Batı Çalışma Grubu’yla ilişkili askerler. Size yönelik andıç operasyonunu da BÇG mi yaptı?
Kuvvetle muhtemel. BÇG diye hudayinabit bir istihbarat örgütlenmesi oluştu orada. BÇG’nin sadece askerlerden ibaret olmadığı kanısı var bizde. BÇG’nin sivil ayakları da var. Medya ayağının da olması icap ediyor. Bakın... Medyaya bizimle ilgili çıkan düzmece haberi bir bilgi notu olarak gönderdiler! Haber, Genelkurmay’da hazırlanmıştı ve iki gazeteye verildi. Aynı metin hem Kanal D’de okundu hem de iki gazetede yayımlandı. Rahmetli Ufuk Güldemir, bana, “Haber Milliyet’e de geldi ben direndim, koymadım” dedi ama...

HABERLER FATİH ÇEKİRGE ÜZERİNDEN GELİYORDU

28 Şubat sırasında medya böyle mi kullanıldı? Medya ile darbeci askerler arasındaki ilişkiler böyle mi yürüdü?

O dönemde Tümg. Erol Özkasnak Genelkurmay sözcüsüydü. Çevik Bir’in sağ koluydu. Ona aşk derecinde hayranlık duyan biriydi. Medya ile ilişkiyi, basının manipülasyonunu Özkasnak yürütüyordu. O sırada Sabah’ta çalıştığım için yazı işlerine haberler nasıl geliyor görüyordum.

Haberler nasıl geliyordu?

Haberler iki koldan geliyordu. Ankara bürosundan Fatih Çekirge üzerinden de geliyordu. Zaten diğer gazetelere de haberleri Ankara temsilcileri üzerinden veriyorlardı. Kimi durumlarda da doğrudan İstanbul’a telefon ediyorlardı. Bizimle ilgili andıç haberi çıktıktan sonra Mehmet Ali Birand’ın Sabah’la ilişkisi kesildi. Benim ise gazeteyle ilişkim sürdü ama yazılarım durduruldu. Ben tanığım, Erol Özkasnak gazeteye o dönemde ciddi baskı yaptı, bu adamı atsanıza diye telefonlar etti. Genel yayın müdürü Zafer Mutlu o sırada beni savundu.

Birand’ı niye korumadılar?

Birand’la başka sorunları da vardı ama bir de Dinç Bilgin, iki kişi için direnmemiz çok zor diye düşünüyordu.

DİNÇ BİLGİN "BANKAM VAR" DEDİ

Niye zor?

Bunu bana Zafer Mutlu o zaman açıklamıştı. O dönemde gazeteler banka ve ihaleler alıyorlardı. 28 Şubat’ın en ayıp yönlerinden biri budur. Sabah, o sırada Etibank’ı alıyordu. Türkiye öyle bir yer ki, iktidarda olan size imkân veriyor ya da vermiyor. O sırada iktidar askerdeydi. Dolayısıyla bazı işlerin yapılabilmesi için askerlerin onayı gerekiyordu. Zaten askerle iyi geçinebilmek için bütün şirketlerin yönetim kurullarında askerler vardı.

28 Şubat neden sizi hedef seçti?
Ben andıçlandıktan sonra Paris’e gittim. Sönmez Köksal da MİT Müsteşarlığından yeni ayrılmış ve Paris Büyükelçisi olmuştu. Eşi Filiz Akın’la birlikte üçümüz konuşuyoruz. Andıçla ilgili olarak bana, “Her birinizin değişik nedenleri var” dedi. “Sana askerler, Kürt meselesindeki rolünden ötürü öteden beri diş biliyordu.” Talabani ve Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım ben. Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu. Bir de tabii ben 28 Şubat’a başından beri çok sert karşı koydum.

Peki, darbeci paşalar Mehmet Ali Birand’a niye kızmışlar?

Birand’ın iki büyük kusuru oldu askerî algılamaya göre. Bir, Abdullah Öcalan’ı ve Osman Öcalan’ı ekrana çıkarttı. İki, Emret Komutanım kitabının son halini yayımlanmadan önce göstermedi. Kitaptaki maaş bordroları, astsubay maaşları onları çok rahatsız etmiş.

Erol Özkasnak, Mehmet Altan’ı da, yazısında maaş konusuna girdiği için Zafer Mutlu aracılığıyla tehdit etmemiş miydi?

Onun da yazıları azaltıldı o dönemde Sabah’ta zaten.

O GAZETEYİ BENİM ÖNÜMDE HAZIRLADILAR

Gazetenizin bu andıçlama karşısındaki tutumu ne oldu? Sizin suçsuz olduğunuzu biliyorlar mıydı?

Beni kendi tarzlarına göre korumaya çalıştılar. Zafer, “Zerre kadar inanmıyoruz ama yayımlamaya mecburuz” dedi. Ben “niye” diye üsteleyince de “Bankam var” dedi. O günkü gazete benim gözümün önünde hazırlandı. Bazıları yakın arkadaşlarım... Sayfayı yapıyorlar... Kendilerini işe vermişler. Arada bir gözleri bana takılıyor. “Yaa, şu rezalete bak” diyorlar ve sonra bizimle ilgili haberi koymaya ve işlerini yapmaya devam ediyorlar.

28 Şubat’ta medyanın rolü neydi?

Zafer Mutlu ve Ertuğrul Özkök merkez medyanın iki genel yayın müdürüydü. Sabah ve Hürriyet, 28 Şubat’ın meşrulaştırılması ve kamuoyuna enjekte edilmesinde başrolü oynayan iki ana gazete oldu. Zafer Mutlu andıcı, oradaki iftiraya inanarak yayımlamadı. Kendisini bunu yapmaya mecbur hissetti. Bir yandan da beni korumaya çalıştı. Özkök, “Bunun ayıbını hayatım boyunca taşıyacağım” dedi. Bakın... Bu konuyu medya etiği açısından tartışabilirsiniz ama bu kişileri, andıcı ve darbeyi yapanlarla aynı yere koyamazsınız. Çevik Bir’le, Erol Özkasnak’la ve Demirel’e aynı muameleye maruz bırakamazsınız onları. O zaman iş, cadı avına dönüşür. İş, McCartizm’e doğru kolaylıkla gider.

ŞİMDİ NE YAPILMALI?
Peki, sizce ne yapılmalı?


Medyada şunların açığa çıkması lazım. Bir, Batı Çalışma Grubu denen ve aslında illegal muamele görmesi gereken yapıda medyadan insanlar var mı? İki, Andıçta, “Operasyon bize yakın gazeteciler aracılığıyla yürürlüğe sokulacak” deniyor ya. Bu gazeteciler kim? İşte o zaman darbe örgütlenmesinin belli kademeleri çıkar ortaya. Üç, Milli Güvenlik Akademisi’nde ders alan ve ders veren gazeteciler kimler? Dört, MGK’nın Toplumla İlişkiler diye bir dairesi vardı. Orada da gazeteciler vardı. Onlar kim? Beş, Toplumla İlişkiler Dairesi, psikolojik harbi nasıl yürüttü? Kimleri istihdam etti? Bunların arasında bir sürü üniversite hocası, akademisyen var mesela. Bunlar somut olarak ortaya çıkmalı.(...)

28 ŞUBAT İSRAİL DESTEKLİ BİR DARBEYDİ

İsrail destekli bir darbe miydi 28 Şubat?
Tabii öyleydi. Türkiye-İsrail işbirliği ve askerî ilişkileri 28 Şubat’la nereden nereye gitti, hangi rakamlara ve mali boyutlara vardı görmek gerekir