Gündem
16 Ağu 2014 14:16 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:34

Yoksa biz ırkçı mıyız?

Bu aralar Arap turistlerden, Suriyeli mültecilerden, tezgah açmış siyah vatandaşlardan hoşlanmıyoruz ve sonunda eleştiri nefrete dönüşüyor. Murat Tolga Şen yazıyor; yoksa biz ırkçı mıyız?

Kunta Kinte’li, Horoz Corç’lu Kökler dizisiyle büyüdüm, ardından izlediğim Missisipi Burning, Malcolm X, Amistad ve daha bir sürü iyi film, ırkçılık üzerine yazılmış Tom Amca’nın Kulübesi gibi romanlar yüzünden Amerikan toplumunun ırkçılık belasından neler çektiğini iyi bilirim. Yakın zamana kadar Amerikalılar (ve aslında Avrupalılar) kendilerine benzemeyen herkesten nefret ediyor, korkuyorlardı ama bununla yüzleştiler ve üstesinden geldiler.
 
Oysa ABD’nin prototipi olarak görünen Osmanlı İmparatorluğu diğer ırkları kucaklayan (biraz da İslam’dan kaynaklanan ümmetçi) yapısıyla ırkçılık mefhumundan uzak bir yapı gibi görünüyordu. Biz de bu anlayışı devam ettiriyoruz diye düşünürdüm hep. İnsanları ırklarına-dinlerine-ten renklerine göre yargılamayız sanıyordum.
 
Fena yanılmışım!
 
Öyle görünmesinin tek sebebi, başka ülke insanlarını sadece TV’den izlememiz yüzündenmiş meğer! Bacı Kalfadan , camdan bakan Arap kızından başka siyah vatandaş tanımadık ki biz! Bir Esmeray’ımız vardı ama sanatçılar dünyanın her yerinde dokunulmazdır.
 
Zaman içinde ırkçı olmayı öğrendik. Önce tatil bölgelerini istila eden ve bize alacak yazlık bırakmayan emekli Alman teyzelerden, sonra Şarkhan’da dükkan açmış incikçi boncukçu Çinlilerden, saat tezgahlarının başında duran, bir dönem klip sektörünün “arkada oynayan egzotik siyahiler” ihtiyacını da karşılayan inci dişli zenci kardeşlerimizden nefret ettik. Orada durmadık tabi, nefret etmeye devam ettik, bizden daha zengin ama görgüsüz olduğundan emin olduğumuz ve Beyoğlu’nu mahvettiklerini düşündüğümüz Arap turistlerden ve nihayet savaştan kaçarak ülkemize sığınmış binlerce Suriyeliden…
 
Bakın Ali Murat Güven, kendi Facebook duvarında nasıl sitem ediyor;
 
“Türk halkı çok merhametlidir... çok misafirperverdir... çok yardımseverdir...
 
Nah öyledir! Her somut tecrübe, insani kalitesizliğimizi biraz daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Biz, İsveçliler kadar bile merhametli değiliz. Gaziantep’te dört gündür Suriyeli mülteciler linç ediliyor, yaralı olarak hastaneye götürülen Suriyeliyi hastane kapısında öldürmeye kalkıyorlar... Ülkenin her yerinde mültecilere yönelik iğrenç bir nefret ve saldırganlık dalgası hakim.
 
Siz bakmayın bu kuru kalabalıkların 'Gazze, Gazze' diye çığırmasına... Gazze ile direkt sınırımız olsa ve oradan da 500 bin mülteci gelse, onları da linç ederiz. Biz, alışkanlıkları ve kültürü bizden farklı olan herkesten nefret ederiz...
 
Bu saldırganlığımızı ve eleştirelliğimizi, son yıllardaki bütün küresel felaketlerde tekrarladık... Haiti’de deprem oldu, Pakistan’da sel oldu, Arakan‘da etnik kıyım oldu. Bunlara yardım amacıyla açılan her yardım kampanyası, gönderilen her yardım kolisi yerden yere vuruldu... Oysa, aynı ülkeler ve daha fazlası, bizlere başımıza gelen her felakette ayni ve nakdi yardım göndermişti.”

 
Sevgili Ali Murat Güven’in sitemkar tespitlerine katılmakla birlikte öyle olmadığımızı ummak istiyorum ancak bizim Gaziantep’te Suriyeli mültecilere yaptığımızı, bir Avrupa ülkesinde yaşayan Türklere yapsalar ne hissederdik acaba?
 
Bu nefretin yayılmasında devletin berbat mülteci organizasyonun da büyük etkisi olduğunu gözardı etmeden yazıyı bitiriyorum. Bir arada yaşamayı öğrenmeliyiz, dünya tüm insanlığın artık.
 
Not: “inci dişli zenci kardeşim cümlesi, Nazım Hikmet’in Bursa cezaevinde yatarken, insan hakları savunucusu dostu ABD’li Paul Robeson’a ithafen yazdığı “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson / inci dişli zenci kardeşim / kartal kanatlı kanaryam" dizelerine gönderme yapmak amacıyla yazıya eklenmiştir, politik doğrucu okurlarımın dikkatine…
 
MURAT TOLGA ŞEN / murattolga@gmail.com