Medya
10 Mar 2021 12:33 Son Güncelleme: 10 Mar 2021 12:45

Yılmaz Özdil Rasim Öztekin'in ardından yazdı: Kavuklular gidiyor, dalkavuklara kalıyor ortalık!

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Ferhan Şensoy'un "Kavuk"u emanet ettiği sanatçı Rasim Öztekin'in ölümünün toplumun her kesimine çok ağır geldiğini belirtti.

Özdil yazısında, "Rasim Öztekin'i kaybettik. Kavuklu'ydu. Hiciv geleneğinin madalyası sayılan kavuk'un emanetçisiydi. Kavuklu olmak zordur bu ülkede. Dalkavuk olmak ise, çok kolaydır. Kavuk liyakattır. Dalkavuk, yalakalığın kurumsal sıfatıdır. Haysiyetsizlik tıynetidir. Bütün insani faziletlerden yoksun kişidir. Saraylara konaklara yamanarak, padişaha, yüksek makam sahiplerine, zenginlere yardakçılık işidir." düşüncesini dile getirdi.

İşte Yılmaz Özdil'in 'Kavuklu' başlıklı bugünkü yazısı:

Rasim Öztekin'i kaybettik.

Kavuklu'ydu.

Hiciv geleneğinin madalyası sayılan kavuk'un emanetçisiydi.

Kavuklu olmak zordur bu ülkede.

Dalkavuk olmak ise, çok kolaydır.

Kavuk liyakattır.

Dalkavuk, yalakalığın kurumsal sıfatıdır.

Haysiyetsizlik tıynetidir.

Bütün insani faziletlerden yoksun kişidir.

Saraylara konaklara yamanarak, padişaha, yüksek makam sahiplerine, zenginlere yardakçılık işidir.

Her devrin mesleğidir ama, Osmanlı kökenlidir.

Tanzimat'tan önceki dönemlerde erkekler genellikle kafalarına külah giyer, külahın üstüne tülbent sarar, tülbentin üstüne kavuk takar, kavuğa da sarık sararlardı.

Kavuğun şekli, külahın tülbentin sarığın rengi, o kişinin hangi sosyal sınıftan, hangi meslekten olduğunu gösterirdi.

Dalkavukların külah-tülbent-sarık sarması yasaktı, kavuğu çıplak kafalarına giymek zorundaydılar, bu yüzden dalkavuk denirdi.

Dalkılıç (yalın kılıç), daltaban (yalın ayak) gibi, kavuksuz, çıplak kafa demekti… Çünkü, meslekleri gereği ayak öpmek üzere diz çöküp eğilirken, kavuklarını çıkarırlar, dalkavuk olurlardı.

Kendi menfaatleri için ayağını öptükleri kişi, gün gelip kudretini kaybedince, hemen yeni efendinin ayağını öpmeye başlarlar ve mutlaka eski efendinin aleyhinde konuşurlardı.

Şaklabanlık olsun, efendilerine komik gelsin diye takma isimler kullanırlardı, latife çelebi, kahkaha molla, sülün bey, çıplak kadı, kız pehlivan, hacı fışfış, hacı şamandıra, şapur çelebi, tahtakulak ağa, kocaburun ağa gibi, meşhur dalkavuklarımız vardı.

Padişah yeni dalkavuk arıyormuş, etrafa haber salın, kendine güvenen dalkavuk adayları huzuruma çıksın demiş.

Kapıda kuyruk olmuş.

Padişah dalkavuk adaylarıyla tek tek mülakat yapmış.

İlk gelene “sen dalkavuk musun?” diye sormuş.

– Evet efendim, dalkavuğum.

– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun?

– Aman efendim, olur mu, ben sizden önce şu şu paşaların yanında şu kadar sene dalkavuk olarak çalıştım.

“Olmadı” demiş padişah, dalkavuk adayını kovmuş.

Sırayla giren diğer adaylardan da hep aynı cevabı almış.

“Şurada dalkavuk olarak çalıştım, burada dalkavuk olarak çalıştım” filan.

Padişah galiba istediğim gibi bir dalkavuk bulamayacağım diye düşünürken, en son aday huzura çıkmış.

“Sen dalkavuk musun?” diye sormuş.

– Evet efendim, dalkavuğum.

– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun?

– Haklısınız efendim, dalkavuğa hiç benzemem.

– Şöyle bir baktım da, dalkavuğa biraz benziyorsun galiba?

– Haklısınız efendim, dalkavuğa biraz benzerim.

Padişah “tamam” demiş, “ben dalkavuğumu buldum.”

Dalkavukluk, dalkavukluk yapılan kişiye hiçbir şey kazandırmazdı ama, dalkavukluk yapan kişiye çok para kazandırırdı.

Dalkavukların utanma duygusu olmadığı için, eskiden toplum içinde ayıp sayılırdı, iyi gözle bakılmazdı, dalkavukların dalkavuklukları saraylarla konaklarla sınırlı kalırdı, yapılan dalkavukluklardan milletin haberi olmazdı.

Bugün artık o sınırları aştılar.

Saraylara sığmıyorlar, televizyonlarda gazetelerde milletin gözünün önünde dalkavukluk yapmaktan gurur duyuyorlar.

Kavuk'un emanetçisi Rasim Öztekin'i kaybetmek, toplumun her kesimine işte bu yüzden çok ağır geldi.

Sanatta siyasette akademide medyada, kavuklular gidiyor birer birer.

Dalkavuklara kalıyor ortalık.