Taraf kapanacak diye sarhoş narasından biraz daha sofistike
analizlerle, surata tükürmekten az daha rafine yorumlarla, “bacıma
yan baktınız” magandalığından az biraz daha medeni öfke krizleriyle
ortalıklara dökülenlerin pek çoğununun soldan soldan gelmesi hiç
şaşırtıcı değil
Çünkü Taraf beş yıl boyunca en çok onların karnını ağrıttı,
konforunu bozdu. Abdurrahman Çelebileri işsiz bıraktı. En çok
onların hak edilmemiş itibarlarını yerle bir etti. Türk solunun
rejimin fikren ve fiilen stepnesi olduğu gerçeği Taraf sayfalarında
billurlaştı.
Türk solunun ve uzun yıllardır onun hegemone ettiği Türk sivil
toplumunun, entelektüel dünyasının hiçbir zaman “askerî vesayet”
diye bir derdi olmamıştı.
Türk solunun, solu ezip geçen 12 Eylül’le bir derdi vardı ama
Meclis’i kapatan 12 Eylül’le bir derdi yoktu. Türk solcusu orduyu
Türk-İslam sentezi politikaları için, ilerici çizgisini bırakıp
burjuva ordusuna döndüğü için, solu silindir gibi ezdiği için
sevemiyordu.
Yoksa ilerici bir orduyu hep özlemle arzulamıştı. 27 Mayıs’a halen
daha utana sıkıla darbe diyen, uzun yıllar 27 Mayısçı subaylarla
solculuk oynamış bir soldu bu. O ilerici orduyla 9 Mart’ta darbe
yapmaya çalışmış, Milli Demokratik Devrim için yanıp tutuşmuştu.
Türk solunun duvarlara posterleri asılan en büyük kahramanının en
radikal eylemi Samsun’dan Anıtkabir’e yürümekti. Türk solunun en
parlak ideologu için Kemalizm ilerici bir hamleydi, Türk solcuları
CHP’li ailelerin haylaz çocuklarıydı çünkü.
12 Mart’a 40 gün ilerici hamle diye methiyeler yazmış,
Genelkurmay’a teşekkür faksları çekmiş, Meclis kapatılsın diye
basın açıklamaları yapmış bir soldu bu. Daha Kemalizm’e yakın bir
kanadı 12 Eylül’den bile ancak 27 Mayıs’ın yıldönümü kutlamalarını
kaldırıp, okullara zorunlu din dersi koyunca ümidi kesmişti.
28 Şubat’ta gelebildiği en ileri nokta “ne darbe ne şeriat” demek
olan bu sol, 27 Nisan’da Cumhuriyet Mitingleri’ne koşmuş,
“ama”larla suça ortak olmuştu. Solcu mizah dergilerinin
kapaklarında Yaşar Büyükanıt’ı Kıvanç Tatlıtuğ gibi çiziyor, solcu
akademisyenler üniversite başörtüsü özgürlüğünü bile “ama ya
laiklik ne olacak” diyen bildirilerle içlerine
sindiremiyorlardı.
Taraf’ın askerî vesayetle hesaplaşması o yüzden onları içten içe
tedirgin etti. Çoğunluğu bunu söylemeye utandı. Ama her gözaltı
dalgasında ağabeyler, ablalar, tanıdıklar için kefil olundu,
askerler bir adım geri atınca, daha eşlerini askerî hastaneye bile
sokamamış iktidarın kendi derin devletini kurduğu hikâyeleri
anlatılmaya başlandı, darbecilerin yargılanması için “yetmez ama
evet” demek bile ihanetle eş tutuldu, evet diyenler de ilk kırılan
tavuğun bacağından pişmanlığa zorlandı. Çünkü Türk solunu, hiçbir
iddiası olmayan parlamenter demokrasinin üzerinden ordunun
vesayetinin kalkması pek ilgilendirmedi, heyecanlandırmadı. Onlar
daha çok bunu kimin yaptığıyla ilgilendiler. İlerici askerlerin
yerine gerici cemaat ve AKP’nin gelmesinden endişe ettiler.
Çünkü yine Taraf’ın sayfalarında teşhir oldu ki Türk solu fena
halde İslamofobikti. Türk solunu Kemalizm’e bağlayan kalın halatlar
İslamofobikliğinden geliyordu. Bu ortak duygu sol ile güya muhalif
olduğu devletin resmî ideolojisi arasında bir serbest dolaşım
bölgesi yaratmıştı. Bu İslamafobik Schengen vizesiyle, holding
medyasında radikal solcu olmak, devrimci örgütlerden gelip,
darbecilerin avukatı baronun başkanlığına gelmek, sosyal demokrat
ekonomistlikten ırkçı dergi yazarlığına transfer olmak, eski
liberal ekonomi bakanlığından İşçi Partisi saflarına katılmak,
Özgür Gündem’de genel yayın yönetmenliğinden Kemalist ulusalcı
gazetenin tepesine yerleşmek, Hürriyet’te beyaz Türklükten
Radikal’de solcu vijdan kuaförlüğüne terfi etmek mümkündü,
kapılarda pasaport sorulmuyordu.
Taraf, laik bir gazete olmasına rağmen dindarları bir problem, dini
bir gerilik kaynağı olarak görmedi. Türkiye’de dindarların
değişimin öncüsü olmasından yüksünmedi, hatta dindar kesimdeki
demokratikleşme ve liberalleşme dalgasının üzerine çıktı. Başörtüsü
ayrımcılığına karşı dik durdu. AKP’nin kapatılma davasına karşı
hükümete yakın gazetelerden daha gür bir ses çıkardı. Cemaatfobik
olmadı. Sayfalarını dindar entelektüellere açtı. Böylece çok geniş
bir demokrat dindar okura ulaşan belki de ilk laik gazete oldu.
Taraf’ın Kürt meselesine en açık biçimde sayfalarını, manşetlerini
açması da Kürt sorununda her türlü duyarlılığı parsellemiş, barış
kelimesinin patentini almış şiddetsever solu rahatsız etti. Taraf,
Kürtlerin hak taleplerine en gür şekilde sahip çıktı. PKK için
“terörist” demedi, Öcalan’dan bebek katili diye değil PKK lideri
diye bahsetti. Ama aynı zamanda şiddete, silaha karşı da gözünü
kapatmadı. Bu yüzden Kürt illerinde hem en çok satan gazete oldu,
hem de PKK’nın boykot ettiği tek gazete.
Beş yılın sonunda rejim karşıtı zannedilen Türk solu, rejimi kuran
CHP’de iktidar koltuğuna oturdu. Artık antiemperyalizm demeden
ağzını açmayan paşalarımız, sömürü, emek, barış demeden cümle
kuramayan CHP genel başkanımız, başında Che şapkası takan darbeci
baro başkanımız var.
Bir de karnına sürekli ağrılar giren solcularımız. Artık onlar
endişeli modernler, huysuz muhalifler, kıllanan adamlar. Gelecekten
korkuyorlar, iyimserliği ihanetle eş tutuyorlar. Taraf ortadan
kalkarsa karın ağrılarının dineceğini zannetmekteler. Hâlbuki Taraf
Türk solunun geniş halk yığınlarına derdini anlatması için belki de
ellerine geçen son büyük imkândı. Ama derdi bizatihi toplumun
kendisiyle olanlar için kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Soldan soldan geliyorlar. Sizi daha da kötü günler, daha şiddetli
karın ağrıları bekliyor. Üzgünüm.