Röportaj
11 Ara 2018 14:13 Son Güncelleme: 11 Ara 2018 14:25

Yeğeni Adile Naşit'i anlattı: En büyük acısı oğluydu...

11 Aralık 1987'de kaybettiğimiz Adile Naşit aramızdan ayrılalı 31 yıl oldu. Yeşilçam'ın dev isimlerinden olan, Hababam Sınıfı'ndaki Hafize Ana ile hafızalara kazınan Adile Naşit'i yeğeni anlattı.

Hababam Sınıfı'nın elinde okul zili koridorlarda koşturan Hafize Ana'sı, Gülen Gözler'in Nezaket Hanım'ı, Neşeli Günler'in Saadet'i Uykudan Önce' isimli televizyon programının Masalcı Teyze'si... Türk sinemasının unutulmaz emekçisi Adile Naşit'in bugün 31. ölüm yıl dönümü. Tiyatro sanatçısı Naşit Özcan, 31 yıl önce hayatını kaybeden Adile Naşit hakkında bilinmeyenleri anlattı. "Adile Naşit’in siyasi kimliği çocuklardır" diyen Özcan, halasının "güzel rakı içtiğini" kaydetti.  

Adela Özcan, bilinen ismiyle Adile Naşit… 17 Haziran 1930’da doğdu. Küçük yaşta tiyatroya başlayan Adile Naşit, tiyatro tutkusuna sinema filmleri ve bir de televizyon programı ekledi. 1987’de hayatını kaybeden Adile Naşit, usta oyunculuğuyla, kazandığı başarılarıyla, yaşadığı acılarla, attığı kahkahalarla Türkiye tarihine geçmiş önemli sanatçılardandı.

Duvar'dan Ayşe Özlem İnci tiyatro sanatçısı Naşit Özcan ile Adile Naşit’i ve aralarındaki hala-yeğen ilişkisini konuştu. Özcan, İnci'nin sorularına şu yanıtları verdi:

Halanız Adile Naşit ve babanız Naşit Özcan tiyatroya nasıl başladılar?

Selim ile Adile, Komik-i Şehir Selim Naşit ile Amelya Hanım çocukları. Amelya Hanım Kantocu Virjin Hanım’ın kızı. Dolayısıyla Selim ile Adile kuliste büyüdüler. Dede Naşit, Selim’in tiyatrocu olmasını istemiyormuş. Dedem de dediğim gibi ‘Abdülhamid’i güldüren tek adam’, Komik-i Şehir Selim Naşit, çok önemli bir aktördür, ama işte babamın avukatlık, mühendislik gibi bir meslek edinmesini istiyormuş ama Adile’nin tiyatrocu olmasını istemiş ve Muhsin Ertuğrul’a götürmüş. Burada çocuk oyunları ile Adile tiyatroya başlamış. Hayat hikâyeleri böyle. Sonra Selim de bir zaman sonra tiyatrocu olmaya karar vermiş. Tıpkı Naşit’in babasından kaçıp tiyatrocu olduğu gibi…

Sonra babam; Muammer Karaca, halam; Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda uzun yıllar oynadı. Halam Adile Naşit’in Şan Müzikholü vardır kariyerinde, TRT’de ‘Uykudan Önce’ isimli televizyon programı uzun süre devam etmiştir. Tabii sinema da hayatında önemli yer tutmuştur.

"Yolları bir süre sonra ayrıldı"

Babanızla, Adile Naşit’in arası nasıldı?

Babamla halamın arası iyiydi tabii ama Adile ile Selim’in yolları bir süre sonra ayrılıyor. Halam genç yaşta Ziya Keskiner ile evleniyor. Ziya Keskiner, iyi bir tiyatro yazarı, iyi bir oyuncu fakat bir zaman sonra tiyatrodaki olumsuzluklardan nefret ediyor. Babam da yolunu ayırıyor.

Halam tiyatro konusunda babama pek yardımcı olmazdı. Kendi ailesini ayrıcalıklı bir duruma sokmazdı. Hiç böyle bir çabası olmadı. Belki de haklıydı. Dediğim gibi ama, araları iyiydi. Onlar babasının tiyatrosunun kulisinde oyunlar oynayan iki çocuktu.

"Çok ağrıları vardı, yine de sahnedeydi"

Adile Naşit ile aynı sahnede oynama şansı yakaladınız mı?

‘7’den 77’ye Gökkuşağının Altında Müzikali’nde halamla ilk defa sahnede oynadım. Bu fırsat da halam sayesinde geçmedi. Erol Simavi ile bir otelde karşılaşmıştık. “Ne yapıyorsun burada, yok mu iş güç?” diye sordu. “Yok, Erol Abi,” dedim. “ E, söyle halana, Haldun’u (Dormen) arasın, seni bir oyunda oynatsınlar,” dedi. “Olur mu öyle,” dedim. “Ya, sen söyle, arasınlar,” dedi gitti. Eve gittim, halama söyledim. “Peki,” dedi halam. Haldun Dormen’i aradı. “Naşit’e rol yazacaksın Haldun,” dedi kapattı telefonu.

Halamın son dönemleriydi. Çok ağrıları vardı o sıra. Yine de sahnedeydi. Bir dakikalık karşılıklı çok kısa bir sahnemiz vardı halamla. Karşısında iki laf edip çıkıyordum. Bir gün dedim ki “Hala, izin verirsen tuluat yapmak istiyorum sana bugün, bir anımız olsun.” “Hadi ya,” dedi şöyle bir baktı “Hadi bakalım, o zaman çıkalım da görelim,” dedi. İnanın 10 dakika oynadık. Alkış kıyamet… Halamın gözleri büyüdü, şaşırdı. Ben alkış alıyorum, o alkış alıyor… Kulise geçtik. “Aferin lan,” dedi. O kadar. Yürüdü gitti. Fazla yüz vermezdi öyle.

"Tavır olarak güçlüydü"

Sizin için ne kıymetlidir bu anılar…

Evet, gerçekten öyle. Bir gün de, bir abi, ismini vermeyeyim… Ben antre kaçırdım. Kulisteyim ama nasıl dalmışsam öyle oturmuş sahneyi seyrediyorum. Aaa, ben oynayacağım filan diye hatırlayıp fırladım sahneye. Sahneye fırladığım an bu abi bana bir fırça attı. Tam lafımı söyleyeceğim, sahnede bana laflarımı söyletmemeye başladı. Girdim kulise ağladım. Halam beni gördü öyle. “Naşit ne oldu?” diye sordu. “Yok, hala bir şey,” dedim. Yine sorunca anlattım halama durumu. “İyi,” dedi gitti. Sonra Halamın bu abiyle karşılıklı sahnesinde, bu kez bu abi halamın karşısında konuşamadı. İçeri girdiler. “Adoş, ne yaptın ya konuşturmadın beni,” dedi. Halam da “E, sen benim yeğenimi konuşturmamışsın, o genç bir adam, hata yapabilir, olabilir. Hadi ya beni de konuşturmasaydın ya,” dedi. “Adilecim ama ben öyle ders…” derken o abi, “Sen öyle ders verme benim yeğenime, boş ver, bir hata yapılmış zaten,” dedi. Yani orada o abiyi şöyle bir sıktı bıraktı. Öyle güçlüydü tavır olarak ama hiç bu gücü kullanmazdı, göstermezdi. İşte ben de o yüzden tiyatrocu oldum.

"Hiçbir şey talep etmezdi"

Bir dönem halanız Adile Naşit ile birlikte yaşadınız. Aranız nasıldı?

Evet, ölümünden önceki yaklaşık üç yıl boyunca halamla birlikte yaşadık. Akşam saat dokuzdan sonra eve giremezdim. Geceleyin kapı çalınmasını pek sevmezdi halam. Habersiz ona gidilmezdi. Kuralları vardı tabii. Ben de genç bir adamım. Sokağa çıkayım, gezeyim, onu yapayım bunu yapayım derken üç senenin sonunda halamın yanından ayrılmak zorunda kaldım. Onunla çok kavga ederdim. Yığınla senetleri vardı. Parasını alamadığı işlerdi bunlar.

Hala, hakkın iste, deyince, “Aman, onu mu kıracağım şimdi, zaten sıkışıklar,” derdi. Halam hiç kimseden hiçbir şey talep etmezdi. Erol Simavi halamın dostuydu mesela. Çok severdi halamı Erol Bey. Parasız öldü rahmetli. Parasız öldü ama hayatı boyunca yaşadığı bir zorluk olmadı. Çevresi çok genişti. ‘Özal’ların eve gelip muhabbet ettikleri zamanları hatırlarım.

‘Özal’lar’ dediniz… Adile Naşit’in siyasi kimliğine dair ne söylersiniz?

Adile Naşit’in siyasi kimliği çocuklardır.

Adile Naşit’in gözünüzün önünden gitmeyen bir görüntüsü var mı?

Gece gelirdi eve. Otururdu masaya. Bu arada halam güzel rakı içerdi. Masadaki herkes bayılırdı, ona hiçbir şey olmazdı. Kalkar gider yatardı yatağına. Sarhoş olduğunu hiç görmedim. Sadece yanakları kızarırdı. Öyle otururdu masaya… Rakı kadehine rakısını doldurur, üç tane buz atar, su koymazdı. Rakıyla birlikte Maltepe sigarası içerdi. Boşluğa bakardı… Başlardı ağlamaya… Nasıl ağlardı ama içi katılırdı. Sonra “Hadi, bilmem ne yaptıklarımın,” derdi ve kadehini kaldırırdı. O bir ritüeldi halam için. Her gün her gece kaybettiği oğlu vardı onunla o masada. Çünkü en büyük acısı oydu. Ertesi gün tekrar hayata dönerdi.

Duvar'daki söyleşinin tamamı için tıklayın