Röportaj
01 Mar 2012 12:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:23

YATACAK YERİMİZ YOK! BİRAND'TAN ŞOK 28 ŞUBAT YORUMU!

Milli Gazete'ye konuşan Mehmet Ali Birand, medyanın 28 Şubat'taki rolünü "yatacak yerimiz yok" diyerek açıkladı.

Milli Gazete’nin "28 Şubat’ta demokrasiye balans ayarı yapıldığı söylenirken sürecin ağırlığını hissederek dik duran ve karanlık mihraklarca odak noktasına konulan, dik duruş sergileyen isimlerden biri" olarak adlandırdığı Mehmet Ali Birand 28 Şubat: Son Darbe belgeselini ve 28 Şubat sürecini Nedim Odabaş’a anlattı.  Birand "Dik duranlar elbette oldu, onların haklarını yememek lazım. Ama, büyük bölümümüzün yatacak yerimiz yok" dedi.

İşte o röportajdan çarpıcı bir bölüm:

DARBELER 28 ŞUBAT’TA DUVARA VURDU

Türkiye, sizin de ifade ettiğiniz gibi darbeler ülkesi, 28 Şubat’ı bu karanlık dönemler içinde hangi boyutta ve kategoride görüyorsunuz?
28 Şubat darbelerin duvara çarpışıdır.

Demokrasinin duvara çarpması mı?
Darbelerin duvara çarpması. Bu şekilde artık herhangi bir şekilde bir darbenin bundan sonra olmayacağının o sürecin sonucunda ortaya çıkmasıdır.

Darbe olmamasının garantisi var mı Türkiye Cumhuriyeti’nde?
Bundan böyle bir darbe daha olur. Bu toplum bu darbeyi alkışlar, omuzlarında taşır muhalefet etmezse, bu toplum ondan sonra askerin vesayeti altında yaşar. Bu kadar basit. Bundan sonra söylenecek hiçbir laf kalmaz. Dünya, darbeyle işbaşına gelmiş bir iktidarı Türkiye’de yaşatmaz. Kaldırmaz. Yoktur böyle bir şey. Niye bundan önceki darbeler böyle kolay oldu. 27 Mayıs, 500 bin kişi yürüdü Menderes’in arkasından. Üç gün sonra darbe oldu. Bir kişi bile yürümedi. Ondan önce kaç kere darbe oldu. Kimse kafasını çıkarıp da itiraz etmedi.

MEDYANIN EZBERLERİ VARDI

Ben medyanın bu süreçteki rolünü irdelemek istiyorum. Biraz demokrasi dışı güçlerin, biraz askerin maşası gibi davrandı medya. Bu süreci toplumu bilgilendirmek, enforme etmek yönünde kullanmadı. Sizin görüşünüz nedir?
Medya o dönemde, üniversiteler, iş çevreleri, laik kesim. Askerle birlikte bir bütündü. Bir bütündük. Orda demokrasi için hayır denir, böyle bir ilke yoktu ki. Asker ne yaparsa doğrudur, politikacı üç kağıtçıdır. Vatanını düşünmez. Ama asker düşünür, bürokrat düşünür. Beraber yaşadık bu dönemi. Benim de içinde olduğum bir süreç. Bizim ezberimiz buydu. Eğitimimiz buydu. Böyle eğitildik. Medya şunu yapmadı. Daha önce demokrasiye çok duyarlıydı da, Erbakan geldiğinde demokrasi katledilince askerin yanında yeralmadı. Medya zaten hep askerin yanındaydı. 27 Mayıs’ta da askerin yanındaydı, 12 Mart’ta da askerin yanındaydı. Biz hep böyleydik. O dönem geçti artık.

Demokrasiden yana tavır koymayan medya yanında Batı Çalışma Grubu çıktı ortaya. Askerin böyle bir faaliyet yapmaması gerektiğini hiç kimse sorgulamadı?

Bu doğruydu çünkü. O felaketi giden Türkiye’yi durdurmak için askerin göreviydi. Böyle algılanıyordu.

Bu algıyı mı yerleştirdi medya topluma?
Bu algıyı biz 1960’dan itibaren yerleştirdik. Cumhuriyet Halk Partisi yerleştirdi, medya yerleştirdi. Burada tek başına medyayı suçlama. Üniversiteyi suçla. Halk Partisi’ni suçla. Diğer partileri suçla.

BÜYÜK BÖLÜMÜMÜZÜN YATACAK YERİ YOK
DYP’nin de dik durmayanlarını suçlamak lazım.
Dik duranlar elbette oldu, onların haklarını yememek lazım. Ama, büyük bölümümüzün yatacak yerimiz yok.

28 Şubat sürecine dahli olan herkes yargılansın diyorsunuz. Medya şakşakçılarını kamuoyu yargılasın diyorsunuz.

İlk başta şu olsun istiyorum ben. Önce bu işi yapanların hesap vermesi lazım. Medyası, şusu busu, arkasından gelir. Çünkü biz 12 Eylül’de medyayı mı yargıladık? 27 Mayıs’ta medyayı mı yargıladık? "Paşam nerdesin" diye yazı yazanları mı yargıladık? 28 Şubat’ta medyanın tepesinde tepinmeye gerek yok. Seyirci, izleyici, okuyucu zaten onu yargılıyor. Problem, öncelikle bunu yapanların hesap vermesi gerekir. Diğerleri elendi, bitti, cezasını buldu zaten. Asker gazeteciler cezalarını buldular.