Yabancı gazeteciler etkilerini kaybettikleri için mi saldırganlaşıyorlar?

Türkiye, geçmiş yıllarda yabancı gazetecilerin algı operasyonlarına maruz kalmış ve bu durumdan yıllarca büyük zararlar görmüştür.

Eskiden Türkiye’deki yabancı gazetecilerin neredeyse her yazdıkları kanun, her söyledikleri muteber, her hareketleri de dokunulmazdı. Her gittikleri yerde el üstünde tutulur, en üst seviyede siyasi ve bürokratik ortamlarda hemen kabul edilir, her bilgi onlara servis edilir, her kulis önce onlara giderdi. Yerli gazeteciler üvey evlat muamelesi görürken yabancı gazeteciler ise sadece medyanın gücüyle değil, bağlı oldukları devletlerin gücüyle bu etkiyi yaratırlardı.

Fransız bir gazeteci Fransa devleti, İngiliz bir gazeteci İngiltere devleti, ABD’li bir gazeteci ise ABD devleti olarak okunurdu devlet katında. Zaten az gelişmiş, yarı bağımlı, karar alma mercilerinin Batı başkentleriyle derin ilişkide olduğu, savunma sanayisinin tamamen Batı’ya bağımlı olduğu her ülkede durum aşağı yukarı böyledir. Gidin eski İngiliz ya da Fransız sömürgesi bir Afrika ülkesine aynı durumu görmeniz mümkündür. Yabancı gazeteciler, bazı ülkelerde neredeyse bakanlar kadar etkilidir. Çünkü işleri sadece gazetecilik değildir birçoğunun. Bazıları aynı zamanda kendi ülkelerinin etki ajanlığını yapmakla meşguldürler. Eskiden, yabancı devletlerin istihbarat elemanlarının Türkiye’de gazeteci kimliğiyle beşinci kol faaliyeti yürüttükleri de bilinmektedir. Halen de yürütmeye çalışmaktadırlar. Ancak günümüzde işleri eskisi kadar kolay değil.

Öncelikle Türkiye eski Türkiye değil… Klasik bir söylem olsa da yerli ve milli savunma sanayinden teknolojik hamlelere, etkili diplomasiden diğer bütün alanlara kadar Türkiye eski dönemlerinden artık çok uzakta. Hangi siyasi görüşte olursak olalım bunun hakkını vermemiz gerekiyor. İşte bu noktada yabancı gazetecilerin etki gücünün de azaldığını görüyoruz. Çünkü o devletlerin gazetecilerini değil, bizzat liderlerini muhatap olarak kabul ediyoruz artık. Zira memur düzeyindeki IMF şeflerinin Başbakanlarla görüştüğü eski dönemler geride kaldı. Şimdilerde artık memurlarımızla görüşüyorlar.

Yeni hükümet sistemi ile birlikte son yıllarda İletişim Başkanlığı adında bir kurumumuz var artık. Görevleri arasında yabancı gazetecilerle ilişki kurmak, onlarla ilgilenmek de var. Haliyle bu kadar imtiyaz sahibi bir kesimi asıl hak ettikleri konuma oturtmak, fazlasını vermemek bir tepkiyi de doğuruyor. Geçtiğimiz günlerde İngiliz Reuters Haber Ajansı büyük bir haber yaptı. Adeta oku oku bitmiyor…Haberde belirtildiğine göre İletişim Başkanlığı tüm medyaya Whatsapp üzerinden emirler gönderiyormuş, bu emirlerin ekran görüntüleri de ellerindeymiş. Bu ülkede gazetecilik yapanlar, hiç kuşkusuz gazeteciliğin en temel ilkelerinden birisinin elde bilgi ve belge olması durumunda haberle birlikte yayınlanması gerektiğini iyi bilirler. Dolayısıyla “elimizde görüntü var” diyerek haber yapan ve bunu paylaşmayanlara ise gazeteci değil, olsa olsa şantajcı denir.

Ancak sorun yabancı gazetecilerin sadece imtiyazlarını kaybetmelerinden kaynaklanmıyor. Bu kişilerin amacı muhtemelen yalan haberlerle kamuoyu üzerinde algı operasyonu yapmak olabilir. Bu da onların yaptıkları haberlerle kamuoyunu bilgilendirmekten çok dezenformasyon peşinde olduklarını gösteren bir durumdur. Sayısız örnekleri var… Google’da “Reuters yalan haber” diye yazıldığında karşınıza onlarcası çıkacaktır. İletişim Başkanlığı da işte bu tür dezenformasyon çalışmalarına karşı mücadele veriyor.

Reuters’ın haberinin ardından ilginç bir tesadüftür ki bir Alman gazetesi de İletişim Başkanlığı ve onun başında yer alan Fahrettin Altun’u hedef alan bir yazı yayınladı. Alman gazetesinin haberi de Reuters ile benzer bir içeriğe sahipti. Bu da yabancı basının Türkiye’de beşinci kol faaliyeti yürüttüğünü destekleyen bir başka unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Sözün özüne gelecek olursak... Hangi siyasi parti yönetimde olursa olsun, mesele “Türkiye” meselesidir. Türkiye, geçmiş yıllarda yabancı gazetecilerin algı operasyonlarına maruz kalmış ve bu durumdan yıllarca büyük zararlar görmüştür. Bunun için iktidarıyla ve muhalefetiyle her türlü dezenformasyonun önlenmesi adına mücadele edilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz bu durum, Türkiye’nin aydınlık yarınları için büyük önem taşımaktadır. Zira Türkiye bizimdir ve başka Türkiye yoktur.