Medya
27 Eyl 2020 11:29 Son Güncelleme: 27 Eyl 2020 11:33

Vedat Milor’dan yeni tartışma: Hünkârbeğendi mi tavuk şnitzel mi

Gastronomi yazarı ve TV programcısı Vedat Milor, Türk mutfağına ilişkin kaleme aldığı yazısında tartışma yaratacak bir soru sordu.

Gastronomi yazarı ve TV programcısı Vedat Milor, Türk mutfağına ilişkin kaleme aldığı yazısında “Bir lokantaya gittiğimizde biri hünkârbeğendi, diğeri tavuk şnitzel iki seçenek olsa, pek çoğumuz ikinciyi seçmiyor muyuz genellikle?” ifadelerini kullandı.

Vedat Milor, Hürriyet gazetesindeki “Mutfağımız dünyada hatırı sayılır olabilir mi?” başlıklı yazısında “Bir imparatorluğun mirasçısı olan ‘ciddi Türk mutfağı’nı ihraç etmememiz için hiçbir neden yok. Ancak öncelikle kendi mutfağımızı iyi tanımamız, yöresel yemeklerimizi bilmemiz ve evlerimizde pişirmemiz gerekmez mi?” diye sordu.

“Hamburger çok sevilen bir ‘fast food’ ama Amerikan mutfağını dünyada öne çıkarmıyor” diyen Milor şöyle devam etti:

“Öte yandan Japon usulü çiğ balık, sashimi ve nigiri suşi, hem süpermarketlerde plastik kaplarda hazır satılıyor hem de iki kişinin 1.200 dolara çıkacağı üç Michelin yıldızlı bir lokantada gastronomik başyapıt olabiliyor. Pizza, ikisinin arasında. Çok popüler bir fast food. Öte yandan İtalya’da Michelin’den yıldız alan ve şampanya içerek pizza tadım menüsü alabileceğiniz ve üç saat oturup olağanüstü bir deneyim yaşayacağınız pizza lokantaları da var.

Bizde döner, kebap ve pide hem popüler olup hem üst düzey olması muhtemel bir üçlü. Ama kolay değil. Pidenin pizzanın arkasından gelip öne geçmesi zor. Pizzanın bir avantajı, gerisinde İtalyan mutfağının prestiji olması. Bir diğeri, çok değişik malzemelerle çok farklı kesimlere ve zevklere hitap etmesi. Kanımca minik pide, üst düzey bir Türk lokantasında tadım menüsünün bir parçası olarak iş yapar.”

“LOKANTAYA GİTTİĞİMİZDE BİRİ HÜNKÂRBEĞENDİ, DİĞERİ TAVUK ŞNİTZEL İKİ SEÇENEK OLSA…”


Hürriyet gazetesi yazarı “Türk mutfağı derken, bir imparatorluğun mirasçısı ülkemizin hatırı sayılır ve zengin yemek çesitliliğini kastediyorum” diyerek yazısını şöyle sonlandırdı:

“Elbette ki bu zenginlik, etnik ve kültürel çesitliliğin mutfağa yansıması. Arap, Boşnak, Gürcü, Yunan, Ermeni, Çerkes, hatta Rus, Pontus, İtalyan, Azeri, Orta-Asya, Yörük vs. yeme-içme gelenekleri birleşmiş ve ortaya bir saray mutfağı çıkmış. Zengin gelenek şanslı coğrafyayla birleşmiş ve ‘insanlığın kültür hazinesi’ denebilecek bir mutfak geleneği doğmuş. En büyük artımız bu.Mutfağımız dünyada hatırı sayılır olabilir mi

Paradoksal bir şekilde en büyük eksimiz de bu. Bu zenginliğin ve ağırlığın altında adeta ezilmişiz. ‘Bir âlimden bir zalim...’ lafını hatırlar mısınız? ‘Hayırlı babanın hayırsız oğlu’ gibi. Çok eski ve köklü ailelerde rastlanan bir durum. Köklü ve saygıdeğer ailenin biraz şımarık erkek evladı kendisinden beklentilerin ağırlığı altında adeta eziliyor. Başarısızlığını da hep başkalarının suçu olarak görüyor. Biraz öyleyiz biz. ‘Dünya bizi sevmiyor, mutfak değerimizi anlamıyor!’ diyoruz. Ama biz her şeyden önce kendi yemeklerimizin ne kadarını biliyor, seviyor ve pişiriyoruz?

Bırakın farklı ülkelerin mutfağını, ülkemizdeki, kendi yöremizin dışındaki yörelerin mutfağını merak ediyor ve deniyor muyuz? Bir lokantaya gittiğimizde biri hünkârbeğendi, diğeri tavuk şnitzel iki seçenek olsa, pek çoğumuz ikinciyi seçmiyor muyuz genellikle?

Dış dünyada ciddi oyuncu haline gelebilmek için her şeyden önce kendi mutfağımızın en iyi örneklerini kendi ülkemizde bulabilmemiz gerekmez mi?

Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğim.”