CineRadar
20 Nis 2012 07:45 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:33

UZAYLILARLA AMİRAL BATTI OYNAMAK!

Battleship adında 200 milyon $'lık bir uzay-savaş epiği ve haftanın diğer filmleri... Murat Tolga Şen, Medyaradar okurları için yazdı.

20 Nisan haftasında tam altı yeni filmi görmek için sinemalara koşuyoruz. Aslında bu sayı sekiz olacaktı ama artık Fetih 1453 yüzünden oluşan "Filmler Göçü" sebebiyle The deep Blue Sea ve Dedective Dee filmleri bilinmez bir tarihe ertelendiler. Başta yazdığım gibi tam altı yeni filmi var ancak hepsini birden görebilecek ne vaktimiz, ne de bütçemiz var. O yüzden seyir zevkinize uygun düşecek filmi bulmanızda yardımcı olabilirsem ne ala... Anadolu’da geçen dert yüklü hikayelerden, okyanısın ortasında uzaylılarla kapışmaya kadar bir dolu hikayemiz var. Gelin birlikte göz atalım.



Battleship / Aksiyon, Bilimkurgu / 131 dk

Yönetmen: Peter Berg

Senaryo: Erich Hoeber, Jon Hoeber

Oyuncular: Taylor Kitsch, Brooklyn Decker, Alexander Skarsgard, Liam Neeson, Rihanna

Cineradar Notu: 6.5

Özet: Destansı aksiyon - macera filmi Battleship’te gezegenimiz, denizde, gökyüzünde ve karada üstün bir güce karşı hayatta kalma savaşı veriyor. Hasbro’nun klâsik donanma savaş oyunu Amiral Battı’dan uyarlanan filmde, USS John Paul Jones’ta görevlendirilen bir donanma subayı olan Teğmen Alex Hopper rolünde Taylor Kitsch karşımıza çıkıyor.

Battleship, Transformers’ların yönetmeni Michael Bay’in yönetmediği bir Michael Bay filmi adeta… Peter Berg onun ayak izlerini ustaca takip ederek ortaya propagandist, aşırı milliyetçi, bol gazlı ancak çok eğlenceli bir aksiyon filmi çıkarmış.

Bu filmi yapanlarda nerelerini yırtsalar da ortaya inandırıcı bir senaryo çıkaramayacaklarının farkındalar bu yüzden Battleship muhteşem özel efektlerle donanmış bir şekilde tam yol eğlenceye doğru yol alıyor. Pahalı görsel efektler ve gürültülü ses efektleri izleyenin başını döndürecek cinsten.

Battlefield bir film değil, şehre yeni gelmiş bir Lunapark eğlencesi… (Bu lafı ilk kez Atilla Dorsay, yıllar önce Star Wars Ep. 4 filminin kritiği için etmiştir. Tescili ona aittir ama ben de sık sık kullanırım.) Eğer canınız hiçbir şey düşünmeden bir şeyler izlemek istiyorsa harika bir fırsat. Elbette bizim gözümüze iyice batan propaganda gençlerin umurunda bile olmayacak. 16 yaşında sivilceli bir ergenken Chuck Norris’in oynadığı “Beyaz Kurt” filmini dünyanın en iyi filmi zannediyordum. Sinefillik zamanla gelişen bir şey, bu film de daha yolun çok başlarında olan insanları eğlendirmek için. Ayrıca hazır Irak’tan dönen binlerce sakat savaş gazisi varken onların gönlünü almaya da çalışıyor. O yüzden filmi yerin dibine batırmanın bir alemi yok… Pahalı ve uzun bir klip niyetine izlenebilir.



Mar  / Drama / 98 dk

Yönetmen: Caner Erzincan

Senaryo: Caner Erzincan

Oyuncular: Volga Sorgu, Begüm Kütük, Yılmaz Şerif, Raşit Saraç, Güray Kip, Mahmut Gökgöz

Cineradar Notu: 8

Özet: Mar, taşrada yaşayan, çocuk, ergen, yaşlı, üç erkeğin, fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Üç erkek de yalnız ve bu ıssızlıklarını kapatacak bir sevgi - kadın arayışı içinde. Üçü de bu eksikliği tamamlamak için çırpınıp duruyor. Ama buralarda hırçın olan yalnız doğa değildir. Küçük bir yerde, küçük düşler görmeye çalışan bu insanlar için de hayat her an hırçınlaşabilecektir.

Mar, genç yönetmen Caner Erzincan’ın ilk filmi… Biliyorsunuz memleket son 3-4 yılda bir “ilk yönetmenler mezarlığı” haline geldi. Yetenekli, yeteneksiz bir sürü genç insanın film diye çektiği her şeye katlanmak zorunda kaldık ve üzülerek belirtiyorum ki bunların çok azı bizi Türk sinemasının geleceği üzerine umutlandırabilen işlerdi. Mar’ da işte bu yüzakı filmlerden biri… Bir başyapıt değil ama çok önemli ve mutlaka görülmesi gereken bir film… Bir “ilk film” olmasına rağmen kesinlikle acemi işi, bu yüzden de hoşgörülmesi gereken, bir yapım değil. Saygıyı ve ilgiyi hakediyor. Etnik kaşımalardan medet ummadan harika bir öykü anlatıyor ve Anadolu insanına, o kıraçlığa ait çok güzel şeyler söylüyor.

Volga Sorgu, Türk sinemasının küçük dev adamı ve alışık olduğumuz bitirim rollerinden çıkınca da harikalar yaratabileceğini ispatlamış. Begüm Kütük perdede onun kadar görünmese bile bu rol için en doğru seçim ve belli ki işini ciddiye alıp çok çalışmış. Filmde hala mırıldandığım harika bir de türkü var.

Caner Erzincan sinema sektörünün “Kutsallar”ı tarafından henüz tanınmış bir yönetmen değil ama film çektiği sürecek kıymeti artacak. Onu ve filmini Vizyonda yalnız bırakmamanız dileğiyle…



Öbür Dünyadan /  The Awakening / Korku, Gerilim / 107 dk

Yönetmen: Nick Murphy

Senaryo: Stephen Volk, Nick Murphy

Oyuncular: Rebecca Hall, Dominic West, Imelda Staunton

Cineradar Notu: 7

Özet: İngiltere, 1921. I. Dünya Savaşı’nın yaşattığı acılar ve kayıplarla oldukça çok yara almış bir ülke. Travmatik acıların ortasında herkes doğaüstü güçlere inanma eğilimindeyken, Florence Cathcart adında sahtekarlıkları, asparagasları çözme ve ’hayaletleri yakalama’ konusunda uzman bir kadın, bir şikayet üzerine taşrada yatılı bir okula gelir. Kendisine iletilen bilgilere göre okulda birden çok hayalet gezmekte, öğrencilere ve hademelere görünmektedir. Florence başta bunun rastladığı diğer vakalar gibi bir oyunu olduğuna ve kendi yöntemleriyle gerçeği ortaya çıkartacağına inanır. Fakat bildiği ve inandığı her şey, görünmeyen varlıkların kendilerini hissettirmesiyle alt üst olacaktır.

The Awakening, orijinal olmak yerine türün gerekliliklerini yerine getirerek kıymetlenmek isteyen bir yapım ve bunu büyük ölçüde başarıyor. El Espinazo del Diablo’dan, The Changeling’e (evet, o ünlü top sahnesi) ve hatta El Orfonato’ya kadar sevdiğimiz ne kadar film varsa The Awakening’de izlerini görmek mümkün. Buna hiç de fena olmayan oyunculuklar eklenince, en azından epeydir izlemeye hasret olduğumuz oldschool bir korku filmi… Ben kendi hesabıma, her yerin kana bulandığı slasherlardan ve tekno kabuslardan daha çok seviyorum böyle işleri… O buram buram supernatural (dizi değil tür ismi olarak kullanılmıştır) kokan atmosfere bayılıyorum. Zaten The Awakening’de bir yerden sonra korkutma işini bir kenara bırakıp olayın drama tarafına yükleniyor ve iyiden iyiye El Espinazo del Diablo etkisine giriyor ve muallak finaliyle de kafama soru işaretlerini çakarak bitiyor.

Toparlarsak; tüm esinler başka filmlerden ancak bir gece izlemesinde de pek keyifli bir seyirliğe dönüşecek kadar oyalayıcı… Bir kez daha “hayalet dediğin nedir ki..?” diye sormaya varsanız buyurun The Awakening’e…



Korsanlar / The Pirates: Band Of Misfits / Animasyon / Süre: 88 dk

Yönetmen: Peter Lord, Jeff Newitt

Senaryo: Gideon Defoe

Orijinalini seslendirenler: Hugh Grant, Brendan Gleeson, Jeremy Piven, Brian Blessed

Cineradar Notu: 9

Özet: Açık denizlere dehşet salan Korsan Kaptan, pek de başarılı denemeyecek bir kaptandır. Karşısındaki engellerin büyüklüğünün farkında değilmiş gibi görünen Kaptan’ın tek bir hayali vardır. Azılı rakipleri Kara Bellamy ile Pala Liz’i yenerek, herkesin peşinde koştuğu Yılın Korsanı Ödülü’ne sahip istemektedir.

Aardman Stüdyolarının stop motion canlandırma filmlerine bayılıyorum. Çok eğlenceli olmalarını geçtim, o kadar ince tasarlanmış, uygulanmış projeler ki bunlar, hepsini modern bir sanat eseri olarak görüyor ve selamlıyorum. Korsanlar, stüdyonun son çalışması ve bizi ezik bir korsan kaptanın saygı görme mücadelesini izlemeye çağırıyor. Kaptanın fırsatçı ruh hali, bu tür filmlerde görmeye alışık olmadığımız cinsten ama neyse ki vicdanı olan bir adam.

Üzerine çok şey yazmaya gerek yok. Çoluğu, çocuğu toplayıp gidin bu filme!



Mezarına Tüküreceğim / I Spit on Your Grave / Korku, Gerilim / 108 dk

Yönetmen: Steven R. Monroe

Senaryo: Stuart Morse

Oyuncular: Sarah Butler, Jeff Branson, Andrew Howard, Daniel Franzese, Rodney Eastman, Chad Lindberg

Cineradar Notu: 6.5

Özet: Genç bir kadın yazar kitabını huzur içinde yazmak amacıyla sakin ve sessiz nehir kenarındaki evine gider. Her şey yolunda görünürken, insanlık dışı muamele ile karşılaşıp burada hiç tanımadığı kişilerin türlü işkencelerine maruz kalır. Ancak genç kadın intikam için hepsinin izini tek tek bulacaktır...

Asıl filmin kurbanı Jennifer’ın yeniden çekilen acı dolu hikayesinin derdi yeni bir şeyler söylemek değil orijinalinin uyandırdığı tiksinti ve şok duygusunu yeniden yaratabilmek. 70’lerden bu yana beyazperdede binlerce sert şiddet sahnesi görmüş ve grafik şiddeti kanıksamış seyirciyi hala böyle etkileyebilmek mümkün mü? Sanmıyorum ama “Mezarına Tüküreceğim” bir remake olarak bu konuda samimi bir çaba harcıyor ve belli bir etkileyiciliğe ulaşmayı başarıyor.

Bunu yaparken de yaş sınırlarını umursamayan bir istismar filmi olduğunun altını iyice çiziyor. Zaten başını sonunu bildiğiniz bir öyküyü izletebilmeniz için ya elindeki malzemeyi daha fazla sivriltirsiniz ya da seyrelterek daha çok insana ulaşmasını seçersiniz. Yönetmen Steven R. Monroe, tercihini ikinci seçenekten yana kullanıyor ve ilk filmin iddiasını bir adım daha öteye götürmeye çabalıyor.

Avın avcıya dönüşerek onu avlayanları yoketmesinin seyreden de müthiş bir öç alma ve tatmin duygusu oluşturduğu bunun da finalde bir rahatlamaya yol açtığı bir gerçek. I Spit On Your Grave, istismar sinemasının güncel örneklerinden biri olarak hayal kırıklığına uğratmayacak bir kan banyosu…



Sevimli Kahraman / The Outback / Animasyon / 85 dk

Yönetmen: Kyung Ho Lee

Senaryo: Scott Clevenger, Chris Denk, Timothy Wayne Peternel

Orijinalini seslendirenler: Charlie Bewley, Alan Cumming, Tim Curry Blacktooth, Chris Edgerly, Eric Lopez

Özet: Yalnız bir sirk koalası olan Jani bir gün yanlışlıkla Avustralya’nın vahşi doğasına gider. Aç gözlü menajeri Hamish ve fotoğrafçı Higgins ile timsah Bog ve çetesinin zorbalık ettiği bir grup hayvana yardım edince, adı "Koala Kid"e çıkar. Aralarında sevimli koala Charlotte ile güzel koala Miranda’nın da olduğu yeni arkadaşları, Jani’nin kendilerini Bog çetesinden koruyacağına inanmaktadır. Hamish ve Higgins Jani’nin resimlerini satarak ondan yararlanmaya çalışırlar. Bir gün, Bog ve çetesi Jani ve dostlarının bölgesine gizlice girer ve Charlotte’ı kaçırır. Herkes "Koala Kid" Jani’ye gidip Charlotte’ı kurtarması gerektiğini söyler... Ancak Jani çeteyi yenip Charlotte’ı kurtararak gerçek bir kahraman olmayı başarabilecek midir?

Basın gösterimi yapılmayan bu animasyonu yazı yayınlanana kadar görme şansına erişemediğimiz için, iyi midir, kötü müdür? Bir şey diyemiyoruz. Ne çıkarsa bahtınıza ama kağıt üstünde bile “Korsanlar” daha iyi bir seçenek gibi duruyor.

murattolga@gmail.com