Ünlüler ile magazin gazetecilerinin sorunlu ilişkisi! Ünlüler mi gazeteciler mi hatalı?

Gazetecilere kötü davranmak, onları itibarsızlaştırmak ve mesleki açıdan sorgulamak kimsenin haddi değildir.

Geçtiğimiz hafta sonu bir magazin programında izlediklerim, gazetecilik mesleği konusunda epey tasalanmama neden oldu. Zira programda ne ünlüler, ne de gazeteciler konumlarının gerektirdiği gibi davranıyordu. Programın insanları eğlendirmek için yapıldığı her halinden belli olsa da, reyting uğruna bazı gazetecilik ilkelerinin göz ardı edildiği görülüyordu.

İşte programdaki çarpıklıklara ilişkin gözlemlerim…

Seslendirme spikeri (perforeci), fondaki tempolu müzik eşliğinde heyecanlı bir şekilde ünlüler dünyasını anlatıyordu. O sırada ekrana; eğlence mekanından ayrılan, Bebek’te yürüyüşe çıkan, AVM’de alışveriş yapan vb. yerlerde görüntülenen ünlüler yansıyordu.

Tam da o sırada dikkatimi bir görüntü çekti.

Atarlı ve de tripli bir genç hanım, gece yarısı çıktığı eğlence mekanından koşar adım arabasına doğru ilerliyordu. Bir eliyle kocaman bir pelüş oyuncağı, diğer eliyle de kulağındaki telefonu tutuyordu. Belki konuşuyor, belki de konuşuyor gibi yapıyordu. Muhabirler sözüm ona ünlü(!) bu hanımefendiye ısrarla yasak aşkıyla ilgili sorular soruyor, o ise duymazdan geliyordu. Muhabirlerle mücadelesi, kapısı açık bekleyen şoförlü vip aracına ulaşana dek sürdü. Onlar sordu o yürüdü, onlar sordu o, oralı bile olmadı. Muhabirlere yaptığı muamele, onları zerre önemsememe mertebesindeydi… Muhabirlere iki kelam etmemesini bir yana bırakalım, aracına biner binmez ağzından çıkan “Ya hadi canım, hadi hadi!” sözleriyle onları kovması, nezaketsizliğin daniskası oldu. Kovmak bir yana aslında onları düpedüz ezikledi.

Araştırdım… Adı Gülşah Şaraçoğlu’ymuş… 1982 doğumlu olup moda sektörünün önde gelen isimleri arasında yer alıyormuş. İddialara göre yine adını hiç duymadığım müzik dünyasından evli bir isimle kaçak aşk yaşıyormuş. Muş muş da mış mış… Cahilliğime verin ama bunca yıllık gazeteciyim, genç hanımın da yasak aşk yaşadığı iddia edilen müzisyenin de adını daha önce hiç duymadım. Ne ulusal ve uluslararası alanda ses getiren bir defilesine şahit oldum, ne de ülkemizde moda alanında yaptığı önemli bir çalışmaya rastladım.

Açıkçası magazin gazetecilerinin gece gece bu genç hanımı takip edip, ağzından iki kelam alma çabasını da pek anlayamadım. Benim nezdimde önemli olmasa da muhtemelen magazinciler için önemli bir figürdü kendisi. Lakin her kim olura olsun gazetecilere olan davranışı son derece yakışıksız ve kabaydı. Kendisine kibarca soru yönelten gazetecilere davranışı asla bu olmamalıydı.

ÜNLÜLERİN HİÇ DE KİBAR OLMAYAN DAVRANIŞLARI

Magazin programı devam ettikçe magazin figürleri ve magazin muhabirleri arasındaki çarpıklık da farklı şekillerde devam ediyordu.

Bu kez ekrana komedyen Cem Yılmaz’ın bir AVM’de magazin muhabirleriyle oynadığı köşe kapmaca geliyordu. Yılmaz çevresini saran kameralar yüzünden koca AVM’de kaçacak bir delik bulamıyordu. O sırada medya ordusu tarafından takip edilmeyi istemediği her halinden belliydi. Cem Yılmaz’ın daha önceden magazin muhabirlerine yaptığı pek de hoş olmayan muamele bilinse de, sonuçta kendisi görmezden gelinebilecek bir magazin figürü değildi. Sonuçta muhabirler görevini yapıyordu.

Bu sırada haberin seslendirmesinde de “Cem Bey muhabirlere tuhaf tuhaf bakıyor, adeta köşe kapmaca oynuyordu” şeklinde de bir cümle duyuluyordu. Fonda ise “Kovaladıkça kaçan ateş böceği misin?” şarkısı çalıyordu.

Pes yani! Sahip olduğu ünü bir şekilde medyaya borçlu olan İnsanların medyaya yaptıkları bu muamele doğrusu akıl alır gibi değil… Evet, siz yetenekli olabilirsiniz, ancak medya olmasaydı insanların bu yeteneğinizden haberi olmayacaktı. Sonuçta onlar görevini yapıyor… Eğer saklayacağınız bir şey yoksa birkaç cümle ederek onların da görevlerini yapmalarının huzurunu yaşamalarını sağlayabilirsiniz. Böylelikle siz de magazin programlarında “Suratsız komedyen” çelişkisiyle karşı karşıya kalmamış olursunuz.

Her neyse, program devam ederken ekrana bu kez, montunun kapüşonuyla yüzünü tamamen kapatan Hülya Avşar geliyordu. Magazin muhabirleri hanımefendiyi birazdan sahne alacağı mekanın önünde bekliyor ve bir şeyler sormaya çalışıyordu. Ama magazin muhabirlerine genelde sıcak davranan Avşar bir anda terslemeye başlıyor, “Ya işte bunu yapmayın…. Niye buradasınız?” diyordu.

Muhabirler olanca nezaketiyle soru sormaya çalışırken Hülya Avşar “Sahneye çıkarken nasıl müsait olacağım?” diyerek oradan hızla uzaklaşıyordu. Muhabir de cevabı yapıştırıyor, “İyi ama Hülya Hanım, biz sizinle sahne öncesinde yıllardır hep röportaj yapıyoruz” diyordu. Muhabirler zorluyordu ama Avşar hızla mekana giriveriyordu.

Doğrusu Hülya Avşar’ın buradaki tavrını da anlayamadım… Sonuçta onların elinde ünlülerin eşref saatinde olup olmadığını ölçen bir cihaz yok… Muhabirin de söylediği gibi üstelik bugüne kadar sahne öncesi hep röportaj vermişsiniz gazetecilere… Bir öyle bir böyle tavırlarla ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ayrıca “Niye buradasınız?” şeklindeki bir soru gazetecilere sorulacak en saçma sorudur. Bunu en iyi sizin biliyor olmanız gerekir…

Programın ilerleyen dakikalarında bu kez ekrana tiyatro oyunculuğundan müzisyenliğe transfer olan Oğuzhan Koç geliyor.

Hem de nasıl gelmek! Beyefendi bir eğlence mekanından çıkıyor ama gazeteciler gelip kendisine sormasın diye mekanın önüne perdeleme amaçlı olarak koca bir minibüs çekiliyordu. Genç şarkıcı minibüsün perdelemesiyle hızlıca arabasına biniyor ve aracının içinden gazetecilere gülümseyerek hızla uzaklaşıyordu.

Yaklaşık iki saatlik magazin programı sırasında gözüme elbette medya açısından sorunlu başka olaylar da ilişti. Ancak en çok dikkatimi çeken bu üç olay, oldum olası sıkıntılı olan magazin figürleri ve magazin gazetecilerinin ilişkilerini anlatmak açısından yeterli olacaktır.

HERKESİN BULUNDUĞU YERİ BİLMESİ GEREKİYOR

Tekrar belirtmek gerekirse, eskiden de sorunluydu magazin figürleri ile magazin gazetecilerinin ilişkileri… Ünlüler, gazetecilerin kendi özel alanlarına fazlaca girdiğinden şikayet ediyor ve onları ısrarcı buluyordu. Magazin gazetecileri ise yaptıklarının mesleklerinin bir parçası olduğunu savunarak bunun özel hayata müdahale olarak algılanmaması gerektiğini ifade ediyordu.

Bu konuda magazinciler iğneyi öncelikle kendilerine batırmalılar… Zira magazin medyası, aslında yıllardır kendi büyüttüğü canavarlarla mücadele ediyor. Örneğin; yukarıda anlattığım ve gazetecilere de son derece kaba davranan modacı hanımefendi gibi kişileri önce ünlü yapıyor, sonra da o ünlünün kaba davranışına maruz kalıyor.

Muhtemelen bazı ünlülerle gazetecilerin ilişkinin bu noktaya gelmesinin en önemli sebepleri arasında, geçmişte her iki kesimin birbirlerine yönelik davranışlarının dozunu iyi ayarlayamaması geliyor. Yani ünlülerle, haber-haberci ilişkisi kurmak ayrı, arkadaşlık ilişkisi kurmak ayrı bir durum. Bir de “ünlü kim?”, “onu ünlü yapan şey nedir?”, sorularının net bir şekilde cevap bulması gerekiyor. Hak etmediği halde bazı kişilere programlarda yer vermek, onların hak etmedikleri bir üne kavuşmalarına yardımcı olacaktır. Bu da gerçekten yaptıkları iş ya da sanat gereği gerçekten ünlü olmayı hak edenlere haksızlık olacaktır. Öte yandan bir gazetecinin, karşısındaki kişi her kim olursa olsun bir başkasının özel alanına girme hakkı yoktur. Sahip olduğu basın kartı asla ona o hakkı vermez.

Gelelim ünlülere ve bazı ünlülerin gazetecilere olan sorunlu bakış açılarına…

Sanatlarıyla, eserleriyle, bilime katkılarıyla ünleri sınır ötesine taşan birçok insan bu ülkede mütevazı bir hayat sürmekte… Ünlülük kavramının özellikle ülkemizde son yıllarda içi boşaltılan bir kavram olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Gazetecilere, onların mesleki kimliklerini göz ardı etmeksizin yapacağınız davranışlar onlardan çok size itibar kazandırır. Eğer saklayacağınız bir şey varsa onlardan kaçmanızı anlayabiliriz. Zaten saklısı gizlisi olanlar nereye kaçacaklarını gayet iyi bilirler. Yani, gazetecilerin olabilme ihtimali olan mekanlarda gezmezler. Ancak, niyetiniz onlarla köşe kapmaca oynamak ve gereksiz kaprislerinizle oradan bir “ün” devşirmeye çalışmaksa bu çok ucuz bir davranış olarak geçmişte kaldı.  

Kısacası; gazetecilere kötü davranmak, onları itibarsızlaştırmak ve mesleki açıdan sorgulamak kimsenin haddi değildir.