Röportaj
21 Ağu 2011 13:47 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:42

ÜMMET TERAVİHTEN, CAMİ CEMAATİNDEN MEMNUN, BU GÜZEL MANEVİ HAVAYI BOZMAKTAN ANCAK ŞEYTAN RAHATSIZ OLUR!

Dini programların fenomeni Nihat Hatipoğlu'ndan gündeme dair çarpıcı açıklamalar...

Gecede iki konferans, iki canlı yayın yapıyor. Yolu kesilmeden sokakta yürüyemiyor. Programları dizilere rağmen reytinglerde hep ilk beşte.

Dini programların fenomeni Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu kameraya neden bakmadığından kendisini en çok sinirlendiren soruya hakkında bilinmeyenleri anlattı.

Rahmete Firar Etmek ve Allah’ı Bildiğimi Sanırdım yeni kitaplarınız. Ne anlattınız bu kitaplarda?

Allah’ı Bildiğimi Sanırdım soru-cevap ağırlıklı. Yüce Allah’ın muradı ne acaba? Yani Allah dinini gönderirken bizden ne istiyor? Bugüne kadar sorulan sorulara baktığımızda bunu çok iyi anlamadığımız kanaatindeyim. Sadece fıkıh değil, İslamın özüne, merkezine dair konuları daha çok ele aldım. Evlilik, insanların psikolojik sorunları vesaireden dövme yaptırmaya diğer dinlerle ilgili inançlara, felsefelere ilişkin sorular var. Rahmete Firar Etmek ise gerçek Müslümanlığı, İslam’ın özünü anlatıyor. Kitaplarımın İngilizce, Fransızca ve başka dillere çevrilmesini istiyorum. İslam’ı onlar da doğru anlasın.

Size en çok sorulanlar arasından mı seçtiniz yoksa cevabı hiç verilmemiş bilinmeyen konulardan mı?

İkisi de var. Çünkü o kadar çok soru geliyor ki... Günde hemen hemen bin tane mail alıyorum. Eğer bunların cevaplarını kağıda yazsam 10 günde bir kitap çıkarırım. Ramazan dolayısıyla daha da yoğunlaşıyor. Bizim hayatımız 24 saat. Telefonum herkeste vardır ve herkes her saatte arar. Vatandaş gece üçte bile arıyor. Hatta sahurda canlı yayındayken bile arıyorlar.

Gece 03.00’te arıyorlar

Gece üçte sizi arayıp ne diyorlar?

Arkadaşlarım, ailem, etrafımdaki kişiler ‘Bu saatte aranır mı, kapat telefonunu!’ diyor. Ben farklı düşünüyorum, ihtiyaçları var ki arıyorlar. Eşkıya gelse polisi ararlar ama akıllarına Allah ile ilgili bir konu gelince beni arayacaklar, arasınlar...

Peki ne soruyorlar?

Çok egzantrik sorular geliyor. Mesela karı-koca kavga etmiş, boşanmış. Kadın ağlayarak ‘Kocamın evinde kalabilir miyim?’ diyor. Korkulu rüya görüp arayanlar bile var.

Bunlar tanımadığınız kişiler mi?

Yüzde 99’unu tanımıyorum. Arayıp ‘Hocam bir sesini duyayım dedim. E nasılsın iyi misin?’ diyenler de var. O saatte sorabilmek de bir samimiyettir.

Gençler galiba en çok dövme konusunu merak ediyor.

Evet, bana da çok soruyorlar. Dövmeyi Peygamber Efendimiz hoşgörmüyor. Niye hoşgörmüyor? Çünkü o dönemlerde dövme yaptırmak bir sosyal statüyü anlatıyor. Köleyle efendi ayrılsın diye kullanılmış. Hz. Peygamber bunların tümünü kaldırdı. ‘Vücut üzerinde böyle oynamalarla insanları birbirine değişik tanıtan şeylerden uzak durun’ dedi. Yaptırmış olanlara yapacak bir şey yok. ‘Dövme yaptırmışsanız da abdest almaya, namaz kılmaya devam edin. Bunların zararı yok’ diyoruz. Böyle demesek bu sefer abdestten de namazdan da usulden de vazgeçecek.

Programlarınızı bitince izliyor musunuz, kendinizi nasıl buluyorsunuz?

Kendimi izlemekten hiç hoşlanmam. Ne Facebook’ta dolaşan videolarımda ne başka bir yerde kendimi hiç izlemedim.

Niye hoşlanmıyorsunuz?

Çünkü o zaman dilimi orada kapanır. Eğer izlersem ve konuştuğum şeyi beğenmezsem psikolojik olarak rahatsız olurum, hakkını veremedim diye. Bir işi yaptığımda en mükemmelini yapmak isterim, öyle bir yapım var. Hep bir ilki yapmak, yeni bir format geliştirmek isterim.

Öyle dalıp gidiyorum ki reji beni uyaramıyor

Neden kameraya bakmıyorsunuz?

Kamerayla mı meşgul olayım, kendimle mi? Kameramanlara diyorum ki ‘Ben bir yere bakayım siz orayı çekin!’ Dikkat ederseniz kulaklık takıyorum. Onunla da ilgili yanlış yorum yapıyorlar. Zannediyorlar ki yönetmen kulaklıktan bana ‘Şunu yap, bunu yapma!’ diyor. Halbuki ben kulaklıktan kendi sesimi ve fon müziğini duyuyorum.

Reji bazen dikkatimi çekmek için hayli yoruluyor. El kol hareketleri yapıyorlar, ben onlara döneyim diye! Kendi halimde karışmasalar ben öyle saatlerce gideceğim. Bir ön hazırlığım yoktur programlara giderken. Mesela şu anda iftardan sonraki programda ne anlatacağımı bilmiyorum. Bir ön kurgulama yaptığınızda o samimiyeti veremezsiniz.

İlk yayınlarınızda heyecanlandınız mı?

Yayınları pek hatırlamıyorum ama imamlığımda ilk minbere çıktığımda çok heyecanlandım. 18 yaşındaydım, öğrenci ve imamdım. Cuma namazı kılmak için bir çıktım, 300-400 kişi bana bakıyor. Üzerimde sarığım, cübbem var. Elimdeki kağıdın ve bacaklarımın titrediğini hatırlıyorum. Hala  bir şeylerin heyecanı var tabii. Çünkü bu çok ciddi bir emanet ve sorumluluk. İnsanları yanlış bir cümleyle yanlış bir yere yönlendirebilirsiniz. Öyle bir üslupla konusup öyle bir anlatmalıyım ki herkesin sorusunun cevabı onun içinde olmalı. Bu yüzden sürekli kendimi o kontrol içinde tutuyorum, ağzıma geleni konuşmuyorum.

Evde daha çok ağlıyorum

Geldiğiniz noktadan memnun musunuz?

Ben her evde Hz. Peygamber konuşulsun, O’ndan söz edilsin istiyordum. Programlar sayesinde bunu başardık. Bazen izlenme oranı yüzde 50’ye ulaşıyor. Geçen hafta Sultangazi’deydim. Konuşmamı dinlemeye 20 bin kişi geldi. Sokakta yürüyemiyorsunuz. Biz bir kapı açtık. Artık her TV kanalı bir iftar bir sahur programı yapıyor. İnşallah bunların sevabı bize geliyordur. Bu tür bir programın ilk beşe girmesi hayaldi. Mütevazı bütçelerle dizilerle filmlerle maçlarla çarpışıyorsunuz. Bu benim başarım değil halkın ‘Ben müslümanım müslüman kalmaya devam edeceğim’ kararıdır aslında.

En çok istek alan menkıbeler hangileri?

Hz. Peygamber’in son günleri, Uhud Savaşı, Hz. Hamza.

Sizi sinirlendiren bir soru hiç olmuyor mu?

Sorular asla kurgu değil. Ne gelirse yanıtlıyorum. Ama cinsel hayatla ilgili konuşmayı çok istemiyorum. Ekran başında programı bütün aile izlerken hoş olmuyor. Sinirlendirecek sorular bazen gündelik hayatta geliyor. Geçen gün bir vatandaş araba kullanırken aradı. ‘Çok sinirli bir insanım. Sinirlenince annemi dövüyorum. Allah beni affeder mi?’ dedi. Sıkılmadan ‘Annemi dövüyorum’ diyor. Git kafanı duvara vur daha iyi dedim. Sinirden araba kullanamadım.

Ağlıyorsunuz programlarda. Günlük yaşantınızda kolay mı ağlarsınız?

Programlarda çok ağlamıyorum. Evde daha fazla duygulanıyorum.

Bu Ramazan’da teravih tartışmaları yaşandı. Sizin görüşünüz nedir teravihle ilgili?

Bunlar abesle iştigal. Ümmet teravihten, cami cemaatinden memnun, peygamber ümmetinden memnun, bu güzel manevi havayı bozmaktan ancak şeytan rahatsız olur. Resulullah döneminde de kılınmış. Sekiz rekat, on rekat, 38 rekat diyenler var. 1400 küsur senedir cemaatle kılınan bir namazı şimdi ortaya atmak abesle iştigal. Benim de sekiz rekat kıldığım da oldu. Hz. Ayşe, Resulullah’ın sekiz rekat kıldığını söylüyor ama çok uzun kılıyor. Mısır’dayken teravih namazını az kıldırıyorlarmış diye bir camiye gittik. Namaza başladılar, biz bir rekatı zor bitirdik. Çünkü her rekatta bir cüz okuyorlar. Ha bire ayak değiştiriyoruz. İki rekat sonra ayakkabılarımızı alıp kaçtık.

Beş yıldızlı lüks iftarlara ne diyorsunuz?

Hz. Peygamber zengin iftar yapmayın demiyor. İftarınızda fakir de olsun diyor. O çok önemli. ‘Sadece zenginin çağırıldığı sofra Allah’ın razı olmadığı sofradır’ diyor. Gariban da çağırıyorsanız sorun yok. O iftarları yapmayın parayı Somali’ye verin deseniz verirler mi? Bunu düşünmek lazım.

Çok para Muslümanı bozar mı?

Müslümanına göre değişir. Bizim rol modellerimiz Hz. Muhammed’i de dört halifeyi de bozmadı. Onları ölçü alırsak başka bir bakış açısına ihtiyacımız yok.

Esra Kırkavak/Star