Gündem
19 Şub 2012 15:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:21

TÜRKİYE YABANCI GAZETECİLERİN ÇEKİM MERKEZİ OLDU

'Arap Baharı', İstanbul'u yabancı gazetecilerin gözünde daha bir çekici hale getirdi.

Türkiye’nin coğrafi konumu, dış basında artan merak ve kapı komşularının sürüklendiği ’Arap Baharı’, İstanbul’u yabancı gazetecilerin gözünde daha bir çekici hale getirdi.

Çağıl Kasapoğlu’nun Radikal’deki özel haberine göre; kimi yalnızca keyif için, kimi ’komşuların kapısını çalmak için, kimi de Anadolu’yu keşfedip karelerine ve yazılarına yansıtmak için İstanbul’da yaşamayı tercih ediyor. Konuştuğumuz yabancı gazeteciler ve foto muhabirleri, neden İstanbul’a yerleştiklerini anlattı.

Daniel Etter

Alman serbest gazeteci. Çalışmaları New York Times, TIMEm, Stern, International Herald Tribune, Courrier International, Corriere della Serra, Christian Science Monitor, Neon ve daha birçok farklı yerde çıktı.

Daha önce Hindistan’da yaşıyordum. Ancak orda vizemi yenilemediler. Ben de yaşamak için Yeni Delhi’den daha iyi bir yer arıyordum. Hindistan’da bir buçuk yıl kaldım. Her zaman İstanbul’a gidip geliyordum, çok da merak ediyordum. Geçen yıl temmuzda Hindistan’dan ayrılıp ekimde de İstanbul’a taşındım. Türkiye’ye yerleşmeden önce, birkaç ay Libya’da yaşadım, birkaç hafta da Tunus’ta kaldım. İstanbul çok güzel, özellikle yazın burda yaşamak çok zevkli. Delhi’de en çok dışarı çıkıp bir kahve içmeyi özlüyordum. Ama burda sürekli dışarda olabiliyorsunuz dışarıda keyifli bir hayat var. Almanya’ya gidip gelmek kolay ve Arap dünyasına yakınlığı açısından benim için çok iyi bir merkez konumunda. Asya, Avrupa ve Arap dünyasının tam ortasında. Sınırdan Suriye’ye geçtim. Kahire’ye de sık sık gidip gelebiliyorum. Türk Hava Yolları’nın (THY) her yere uçması önemli bir avantaj. Libya’nın başkenti Trablus’a uçan ilk şirket de THY’ydi. Aslında İstanbul, benim çalıştığım değil, daha çok yaşadığım bir şehir. Türkiye dünyada büyük bir oyuncu olmaya başladı. Herkesin ilgisi arttı. Buraya taşındığımda yalnızca hayat kurmayı planlıyordum ama ilgi arttıkça ben de Türkiye ile ilgili projeler göndermeye başladım. Özel haber yaptığımda yerel gazetecilerden yardım alıyorum. Benim başıma gelebilecek en kötü şey ülkeden atılmak olur ama daha kötüsü beraber çalıştığım Türk gazeteciler tutuklanıyor.

Justin Vela

Justin Vela, ABD’li serbest gazeteci. Independent, Foreign Policy, EurasiaNet, Atlantic, BNE, Guardian, Monocle, TIME ve birçok farklı dergi ve gazetede yazıları çıktı.

İstanbul’a iki yıl önce mayısta taşındım.İstanbul’dan önce Caracas’ta serbest gazetecilik yaptım. Burayı merkez olarak seçmenin en güzel yanı her yere yakın olması. Türkiye’ye ilgi de arttı. Açıkçası İstanbul’da yaşamanın hiçbir zorluğu yok. Ama daha fazla yemek çeşidi olsa iyi olurdu. Türkiye ve Suriye ile ilgili haberlerin yanı sıra geçen yıla kadar Balkanlar’la ilgili de haberler yapıyorum. Ayrıca yeni yeni Kırgızistan’a da gidip gelmeye başladım. Yaşadığım en büyük zorluk mülakat ayarlamak, herkes şüpheyle yaklaşıyor. Telefonlar dinleniyor. Fethullah Gülen’le ilgili Foreign Policy dergisine yazdığım yazıdan dolayı ulusal medyada birçok köşe yazarından tepki aldım. Yerel bir gazeteci için durum farklı, çünkü medya partizan ve özellikle bazı gruplar, birbirleriyle mücadelelerini gazetecileri tutuklayıp onlara saldırarak yapıyor. Demokrasi var ama demokrasi oy vermenin çok ötesinde bir durumdur. Bu yolda atılacak daha çok adım var. Bunun farkına varılmış olması iyi. Ama demokrasinin doğasını genişletmenin onların faydalarına olmayacağı ise kötü haber. Türkiye’de eski dinamik bir güç var ve umarım bu güç daha da büyüyecek.

Monique Jacques

Amerikalı serbest foto muhabiri. Türkiye ve Ortadoğu ile ilgili. Çalışmaları New York Times, Christian Science Monitor, International Herald Tribune, CNN, Guardian, Eurasianet ve daha birçok medya aracında yer aldı.

İstanbul’a 27 Mart 2009’da geldim. Keşke zamanımı burda geçirebilsem ama yılın büyük bir bölümünde seyahat ediyorum. Daha çok Ortadoğu ve Asya’dayım. Mısır, Libya, Afganistan’a sık sık gidip geliyorum. New York’ta yaşıyordum ve oradan ayrılıp haber peşinde koşmak istedim. İstanbul’da yaşayan arkadaşlarım bana sürekli buraya gelmemi tavsiye ediyorlardı, ben de onları dinledim. İstanbul’da yaşamak çok güzel ama ben sık sık Kahire’ye de gidiyorum. En son kasımda ordaydım, bir ay kalıp, kadınlarla ilgili bir proje yaptım. Geçen yıl şubat ve martta da Libya’daydım. THY’nin her yere uçuyor olması çok işime yarıyor. New York’tan gelen biri için İstanbul’da yaşamak hiç zor değil. Türkçe öğrenmeye çalıştım ama zorlandım. Yani ’anlıyorum ama konuşamıyorum’. Daha ne kadar burda kalırım bilmiyorum. Haberler beni nereye sürüklerse oraya giderim. Türkiye’de gazeteci olduğunuzu söylediğinizde herkes sizinle konuşmaya başlıyor. Ama Mısır’da hemen "Casus musun?" diye soruyorlar. Orada endişelenmekten yorulmuştum. En iyi çalışmalarım ’tutuklanma korkusu olmadan’ yaptığım çalışmalardı. İşte Mısır’da zor olan bu: Hükümetle baş etmek. Aslında hepimiz orda hükümetin devrildiğini zannediyoruz ama yok öyle bir şey. Tam olarak devrildiği söylenemez...
Türkiye’de ifade özgürlüğü için yalnızca gazeteciler mücadele ediyor. Bu yalnızca onları değil, iş dünyasından fotoğrafçılara kadar herkesi ilgilendiyor. Sansür çok etkili. Türkiye’nin olmak istediği ülke olmak için biraz daha çalışması gerekiyor galiba. Umarım yeni anayasayla ifade özgürlüğü de gelişir.

Mathias Depardon

Fransız fotomuhabiri. Çalışmaları Le Monde Magazine, New York Times, Esquire, Huck Magazine, Telerama ve daha birçok gazete ve dergide çıktı. Sınır Tanımayan Doktorlar, Uluslararası Af Örgütü, UNHCR ve birçok sivil toplum örgütü için çalıştı.

İstanbul’da yaşamayı isteyip istemediğime karar vermek için sürekli gidip geliyordum. 1 Ocak 2012’de tam olarak taşındım. Gazete ve fotoğrafçılar için İstanbul güzel bir merkez. İstanbul’da olmak, "Ortadoğu’dayım" hissi veriyor. Ayrıca, ’İstanbul’da olmak’ Paris’teki editörlerin de hoşuna gidiyor. Gerçekçi olalım, Türkiye’de olsam da ’bir Türk gibi’ yaşayamayacağım. Üstelik ’hangi tarz Türk gibi’ yaşayabilirim ki? Kendimi, "Yarın kalkıp Tarlabaşı’ndaki Kürt komşumla aynı hayatı yaşamak istiyorum" diye kandıramam. Türkleri daha çok sosyolojik açıdan anlamak istiyorum. Burada olmamın sebeplerinden biri bu. Ama Türkiye’de serbest gazeteci olarak vize almak için ayda 500 dolar kazandığını belgelemen gerekiyor. Bu serbest gazeteciler için kanıtlaması zor bir durum. Üstelik aldığımız para aylık maaş gibi ödenmiyor. Bu konuda biraz şikâyetçiyim, çalışmak zorlaşıyor. Ben İstanbul’un yalnızca bir ’merkez’ olmasını istmiyorum, buraya Türkiye’yi de öğrenmeye geldim. Türk medeniyetine kendimi kapatamam, kimlerle yaşıyorum öğrenmem gerekiyor. Bu yüzden Türkçe öğreniyorum. Burada yaşıyorsan, fotoğrafçı olarak çalışıyorsan, onların arasına karışmak için Türkçe öğrenmek gerekiyor. En az 3 yıl kalmak istiyorum. Daha önce Karadeniz’de çalışmalarım oldu onları devam ettireceğim. Bir sonraki durağım Transdinyerster. Van ve Kars bölgesinde bulunmak, Kürt toplumunu incelemek istiyorum. Kürt meselesi, buraya çalışmaya gelen gazetecilerin kaçamayacağı bir hikâye.

Martin Selsoe Sorensen

Danimarkalı gazeteci. Yazıları Politiken’de çıkıyor, ayrıca devlet televizyonu ve radyosu için çalışıyor.

5 yıl önce geldim. Türkiye’nin AB üyeliği Danimarka’da çok tartışıyordu ben de meselenin her iki açısını da görmek istedim. Din ve devlet ilişkisi, ifade özgürlüğü, işkence gibi çok konu var. Danimarka’ya Türkiye ile ilgili ne göndersem medyada yer alıyor. Balkanlar ve Yunanistan’la da ilgileniyorum. En büyük zorluk, resmi yetkililerle iletişim kurmak. Yabancı medyaya güven yok. Artan ilgi beni burada tutuyor.

Alexander Christie-Miller

İngiliz serbest gazeteci. Çalışmaları The Times, Christian Science Monitor ve Euroasianet de yer alıyor.

İstanbul’a geçen yıl martta geldim. İngiltere’de yerel bir gazetede çalışıyordum ve Times gazetesinde part-time işe başlamıştım. Ortadoğu’ya açılan bir kapı olduğu için Türkiye’de serbest gazetecilik yapmanın iyi olacağını düşündüm. Tüm coğrafyanın ortasında. Avrupa’ya da yakın. Türkiye’den en çok ana akım medyada çok yer almayan çevre sorunlarıyla ilgili haberler yapıyorum. Suriye’de yaşananlardan sonra isyanla da ilgili çalışmaya başladım. Yunanistan ve Balkanlar’la da ilgili yazıyorum. Buraya ilk geldiğimde en az 3 sene kalırım diyordum, 2 senesi doldu bile, şimdi bir üç yıl daha kalabilirim diyorum. Türkçe öğrenmeyi istiyorum, denedim ama çok zor bir dil. Nisan ayını Kars’ta geçireceğim. Sık sık da Diyarbakır’a gidip geliyorum. Kürt meselesiyle yakından ilgileniyorum. Ordaki çevre sorunlarıyla ilgili çalışmayı düşünüyorum. Aslında Türkiye, Çin’le aynı sorunları paylaşıyor. Yalnızca daha küçük boyutlu. İstanbul’da yaşamak hiç de zor değil. Karaköy’de bir ofiste çalışıyorum, tek zorlandığım konu Türkçe.