Gündem
24 Oca 2017 13:11 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:25

TGC Başkanı Olcayto: Gazeteciler öldürülmüyor ama süründürülüyor!

Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul'da düzenlenen Türkiye'de Gazeteci Olmak, Gazeteci Ölmek etkinliğinin üçüncüsünde gazetecilerle, ölen gazetecilerin yakınları söz aldı.

TGC Burhan Felek Konferans Salonu'nda düzenlenen toplantı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto'nun konuşmasıyla başladı. Başkan Olcayto konuşmasında şu görüşlere yer verdi:
"Değerli dostlar bu topraklarda gazeteci olmak hep zor olmuştur ama hiç bu kadar güç olmamıştır. II. Meşrutiyetten bu yana öldürülen 66 gazeteci var. Bugün öldürülmüyor ama gazeteciler cezaevlerinde, adliyelerde süründürülüyor. Günümüzde artık Adliyeler gazetecilerin ikinci adresi olmuştur. Gazetecilerin yaşam hakkı, haber yazma, kitap yazma hakkı yok. Güç günler geçiriyoruz. Türkiye'ye yayılan bir korku perdesi var. İnsanlar gece eğlenceye çıkmaya, çocuklarını maça göndermeye korkuyorlar. Zor günlerden geçiyoruz ama meslek örgütleri olarak dayanışmayı elden bırakmıyoruz. Daha yaşanası bir Türkiye için umudumuzu asla yitirmemeliyiz."

Toplantının birinci oturumunda “Gazeteci olmak” başlığı altında görüşler paylaşıldı. Oturumun moderatörlüğünü TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ve TGC Kültür Sanat Komisyonu Üyesi Yasemin Arpa üstlendi.

Oturumda Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura, Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, Apoyevmatini Gazetesi Sahibi Mihail Vasiliyadis, Agos Gazetesi Yazarı Pakrat Estukyan, İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı, CHP Milletvekili gazeteci Tuncay Özkan ve Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Temsilcisi Uğur Güç söz aldı.

FARUK BİLDİRİCİ: GAZETECİLER TOPLUMUN SÖZCÜSÜ OLMALIDIR
Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici konuşmasında gazetecilerin gazeteci olmak için sokakta vatandaşlarla, okurlarla bağını hep sıcak tutmaları gerektiğine işaret etti.

Bildirici, "Gazeteci olmak için soru sorabilmek gerekiyor. Kurumlar gazetecinin arkasındaysa gazeteci o gücü hissediyorsa kamuoyu yararı adına her soruyu sorabilir" dedi ve şöyle devam etti:

"Türkiye'de ne yazık ki değişik uzmanlık alanlarında sorunlu gazetecilik davranışlarıyla karşılaşılıyor. Gazeteci toplumun sözcüsü olmak zorunda. Bazı ekonomi gazetecileri şirketlerin sözcüsü gibi davranabiliyor. Şirketlere güzellemeler yazıyorlar. Bazı otomobil editörleri otomobil firmalarının sözcüsü gibi davranma eğilimindeler. Yargıçtan daha yargıç, polisten daha polis davranabilen bazı meslektaşlarımız var. Günümüzde PR gazeteciliği eğilimi artıyor. Magazinde de durum farklı değil. Sanatçılarla gezen bazı gazeteciler onların sözcüsü gibi davranıyor. Sanatçıların her projesi çok iyi bir çalışma yapılmış gibi sunuluyor. Sanat sayfalarının bir bölümünde de galeri sahiplerinin, küratörlerin borusu ötüyor. Müzayede şirketlerinin basın açıklamaları sanat haberi diye sunulabiliyor. Bu zor günler de geçecek. Doğruları söyleyerek durduğumuz yerden geri adım atmadan ilerlemeliyiz. Bizler erdemi, onuru, gerçeği unutmadan gazetecilik yapmak zorundayız. Kendimize, mesleğimize saygımızı yitirmemeliyiz. Umudumuzu yitirmemeliyiz."

BELMA AKÇURA: HİÇBİR HABER ÇÖPE GİTMEZ
"Zor günlerden geçiyoruz. Bu günlerde gazetecilerin yazamadıkları haberlere de ödül verilmeli" önerisini dile getiren Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Okur temsilcisi olarak 10 yıldır çalışıyorum. Gazetelerin okur profilinde önemli bir değişim gözlüyorum. Gazetecilikte yaşanan kutuplaşma medyaya olan inancı da yok etti. Geçmişte entellektüel okurdan, bir hatada ciddi eleştiriler gelirdi. Gazetecilik bu ülkede hiçbir zaman kolay olmadı. Gazeteciler birbirini hedef göstermeye başladılar. Haberlerimiz çıkmasa da yolumuza devam etmeliyiz. Hiçbir haber çöpe gitmez. Çöpe giden haberlerimden beş kitap yazdım. Her şeye rağmen bu mesleğin onurlu bir meslek olduğunu bilerek yolumuza devam etmeliyiz. Basın özgürlüğünü korumanın yolu sorumlu gazetecilikten geçiyor. Meslek ilkelerini yaşam biçimi, hayat duruşu olarak belirleyip işimizin peşini bırakmamalıyız."

MİHAİL VASİLİYADİS: GAZETECİ OLMAK İÇİN, SOYDAŞ, DİNDAŞ OLMAK GEREKİYORDU, BİR DE BUNA YANDAŞLIK EKLENDİ
Üçüncü konuşmacı olarak söz alan Apoyevmatini Gazetesi Sahibi Mihail Vasiliyadis "Gazeteci ölmek için, gazeteci olabilmek gerekiyor" diye konuştu. Gazeteciliğin doğru haber yapmakla başladığına işaret eden Mihail Vasiliyadis "Neden bir olayda kişinin öldüğünü doğrudan yazamıyoruz? Ya 'şehit oldu', ya da 'etkisiz hale getirildi' deniliyor. Bir gazeteci ölen kişinin şehit olup olmadığına karar vermemeli. Tanrının vereceği bir kararda bizim söz sahibi olmamız ne kadar doğru? Gazeteci olmanın ilk şartı vicdandır. Ama o vicdana göre medya kuruluşu da bulunması gerekir. Sıfat kullanmadan olayı gördüğü gibi yazan gazeteci iş bulabilecek mi? Çıkacağı bir televizyon, radyo, ya da gazete bulabilecek mi? Gazeteci olmak için sıfat kullanmadan haberleri yalın olarak vermek gerekiyor. Haber hakkında kanaati halkın kendisinin vermesine bırakmalıyız."

PAKRAT ESTUKYAN: BÜTÜN GAZETECİLER POTANSİYEL TERÖRİST OLARAK GÖRÜLÜYOR
Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, konuşmasına Hrant Dink ile arkadaşlığını anlatarak başladı. Estukyan, "1979'lı yıllardan bu yana Hrant Dink ile arkadaştık. Benden yazılar isterdi. Hrant Dink gazetede dünya Ermenilerine de Türkleri anlattı. Yazılarında 'Bütün hesabınızı Türklerin ayağının takılıp düşmelerine bağlamayın' diyordu.
Gazeteci olmak ile ölmek birbirini tamamlıyor. Mehmet Ağar'ın Uğur Mumcu'nun ölümünün ardından Güldal Mumcu ile konuşmasını hatırlayın. 'Tuğlayı çekerseniz, duvar çöker' demişti Mehmet Ağar. Güldal hanım 'Çek o zaman çöksün duvar' dedi. O tuğla orada konsensüsle duruyor. Bütün öldürülen gazeteciler için o tuğla geçerlidir. Metin Göktepe cinayetinde de aynı tuğla geçerli. Bu tuğla karşısında en savunmasız olanlar gazeteciler. Cezaevinde de gazeteciler öldürülüyor. 'Hayatı zindan etmek' diye de bir şey var. Bütün gazeteciler potansiyel terörist olarak görülüyor. Türkiye Pravda ve İzvestiya'lar ile doldu."

ŞEBNEM KORUR FİNCANCI: 2016 YILINDA GAZETECİLİK YAPILAMADIĞI İÇİN BİZ DE HAK İHLALLERİNİ RAPORLAYAMADIK
Hakikatın peşinde olan bir grupta yer aldığını vurgulayan İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı 'Bu hakikat çok hoş karşılanmasa da, bedeli ağır olsa da gazeteciler hakikatı bulmaya çalışıyor. Hakikatın peşindeyseniz önce ezilenlerin yanında olmalısınız. Ben hekim olarak mağdur olan, zarar gören hastalarımın yanındayım' dedi ve şöyle konuştu:
"Bu ülkede 41 yıl OHAL ile geçmiş. 2015 haziranından sonra 8 bine varan tutukluluk söz konusu oldu. Güneydoğu'da sokağa çıkma yasağının 24 saati bulduğu zamanlar yaşandı. Su depolarının delindiği bir süreç yaşandı. Bodrum'da kalan yaralılara hizmet götürmeye çalışan hekimler tehdit edildi. Bizler hakikatı köşeye yazıyoruz. Hakikatla yüzleşmeden barışa yürümek de kolay değil elbette. Geçmişte Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın katili olduğu ileri sürülen kişilerle ilgili işkence iddiaları olmuştu. Biz de 'katil olduğu iddia edilen kişiler muayene edilsin' demiştik. Dönemin rektörü yanına çağırarak bize 'Bazı kişilere işkence yapılabilir' dedi, Ben de ona 'Bunu söylemeyin, işkenceye karşı olmak herkes için geçerlidir. Size de işkence yapılabilir' dedim. Yıllar sonra o rektör sabaha karşı evinde gözaltına alındığında bunun hak ihlali olduğuna dair açıklama yaptık. Yargıtay Başsavcısı hakkımda işlem yaptı. Şimdi darbe girişiminde bulunan askerlerin yüzleri mosmor fotoğrafları yayınlandığında ne olur? Adil yargılama olacağına dair soru işaretleri olmaz mı? Hakikatı örtbas etme çabası her zaman gelir, bizi vurur. Bizler 2016 yılında hak ihlallerini raporlayamadık. Çünkü gazeteciler mesleklerini yapamadılar."

TUNCAY ÖZKAN: 517 GÜNÜ HÜCRE HAPSİNDE GEÇİRDİM
Ergenekon davası kapsamında suçlanan ve 5.5 yıl cezaevinde yatan CHP Milletvekili Tuncay Özkan "Bizi yalnız bırakmayan Cemiyetimize bir kez daha teşekkür ederim. Ben 5.5 yılın 517 gününü hücre hapsinde geçirdim. Benim evimde Atatürk'ün Bursa Nutku çıktı. Bunu evde bulundurmanın terör örgütü üyeliği suçlaması için yeterli olduğunu söylediler. Ergenekon şemasında adım olduğu söylendi. Ne ben, ne de avukatım bu şemayı göremedi. Yargıç bana 'Ben gördüm ya yeter' dedi. 5.5 yılın sonunda şema açıklandı. Benim ismim yoktu. Cumhuriyet mitinglerini iyi ki yaptım. İki kere ağırlaştırılmış hapis cezası verdiler. 20 yıl önce yayınladığım Susurluk Raporu nedeniyle 16 yıl ağırlaştırılmış müebbet verildi."

UĞUR GÜÇ: GAZETECİ KAMU YARARINI GÖZETMELİDİR
Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Temsilcisi Uğur Güç ise konuşmasında gazetecilerin kamu yararını gözetmesinin önemine işaret etti. Uğur Güç, patronun, iktidarın istemediği bir haberin yayınlanamadığına dikkat çekerek "Son kanun hükmündeki kararnameler ile hırsızlık yapanlara, cinayet işleyenlere verilen gözaltı süresi yedi gün ile sınırlandırıldı. Gazeteciler 30 gün gözaltında kalıyor. Gazeteciliğe nasıl bakıldığının da en iyi örneği bu. 10 bin gazeteci bu ülkede işsiz. Onlar için de çözüm üretebilmeliyiz" dedi.

GAZETECİ ÖLMEK OTURUMU
İkinci oturumun moderatörlüğünü TGC Başkanı Turgay Olcayto yaptı. “Gazeteci ölmek” başlığı altında yapılan ikinci oturumda, CHP milletvekili Utku Çakırözer, Gazeteci-Yazar Altan Öymen, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Aydın Engin, Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe, Yurt Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sibel Köklü (Öldürülen gazeteci Nuh Köklü’nün eski eşi) söz aldı.

İkinci oturumun ilk konuşmacısı Silivri'de Cumhuriyet Gazetesi yazarlarını ziyaret eden CHP milletvekili Utku Çakırözer oldu. OHAL sürecinden sonra cezaevlerinde gazeteciler için çok zor bir dönemin başladığını vurgulayan Milletvekili Çakırözer, şöyle konuştu:

"Bugün cezaevinde Musa Kart'ı ziyaret ettim. Çiziyor musun diye sordum. İçinden gelmediğini söyledi. Çünkü yazdıklarını, çizdiklerini dışarı gönderme şansları yok. Avukatları ile haftada bir gün bir saat görüşüyorlar. Avukatlar sadece mahkeme evrakı götürebiliyor yanında. Savunma için istenen kitaplar bile verilmiyor. Hepsinin TGC'ye, ÇGD'ye, TGS'ye selamlarını getirdim. Dayanışmanın önemine dikkat çekiyorlar. Korku ikliminin çok tehlikeli olduğunu söylüyorlar. Sulh Ceza Hakimlikleri dışında bir mahkemede yargılanma talepleri var. Bağımsız bir mahkemede yargılanmak istiyorlar. Anayasa değişikliğine, Anayasa değişikliği saldırısı diyorlar. Kadınların bu konuda çok daha duyarlı olmasını, farkındalığı arttırmasını istiyorlar."

MERYEM GÖKTEPE: NAİL GÜRELİ VE CEMİYET SAHİPLENMESEYDİ KATİLLER YARGI ÖNÜNE ÇIKMAZDI
Metin Göktepe'nin kardeşi Meryem Göktepe, sözlerine "Metin Göktepe'yi Cemiyet sahiplenmeseydi, Nail abi sahiplenmeseydi katilleri yargı önüne çıkmazdı. Çok değerli bir dayanışma örneği gösterildi. Nail abiyi ne yazık ki kaybettik. Nail Güreli bizim gazeteci babamız oldu" diye başladı.
Meryem Göktepe "Dava üç yıl sürdü. Katiller yargı önüne çıktı. Bu ülkede gerçeğin takipçisi ise gazeteciler ya katlediliyor ya da hapsediliyorlar. Metin Göktepe'nin davası sırasında pek çok hakim değişti. İki Adalet Bakanı değişti. Dava önce Aydın'a, sonra Afyon'a sürüldü. Genç gazeteciler davayı takip etmek için bütçelerinden ciddi paralar ayırdılar. Haber gazetecilerin çocuklarıdır. Gazetecileri cezaevine koyduğunuzda haber yapamazlar, çocukları ölür. Adaletin bir gün herkese lazım olacağını düşünüyorum. Ayrılıklarımızı değil aynılıklarımızı büyütelim" diye konuştu.

SİBEL KÖKLÜ: NUH ÖLDÜĞÜNDE İŞSİZ BİR GAZETECİYDİ
Bir kartopu cinayetine kurban giden Nuh Köklü'nün eski eşi ve Yurt Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sibel Köklü, "Nuh ölürken 'keşke rüya olsa' demiş. Ben ise yaşadığımız bu günlerde 'keşke kabus olsa uyansak ve bitse' diyorum" diye konuştu. Sibel Köklü sözlerine şöyle devam etti:

"Gazeteci cinayetlerinin ardından kalanlara büyük rol düşüyor, yaşananları unutturmamak adına. Nuh Köklü öldürüldüğünde işsiz gazeteciydi, çok işsiz kaldı ama gazetecilikten vazgeçmedi. Sendikacıydı, solcuydu. Sabah grevini örgütleyenlerden biriydi. Gazetecilik onun tutkuyla sevdiği bir işti. Ailesi olarak bizi en çok teselli eden katilinin müebbet hapis ile cezalandırılmış olması. Nuh Köklü suikastle öldürülmedi. Bu iklimin kurbanı oldu. 'Benim esnafım gerektiğinde polistir, askerdir' diyenlerin yarattığı iklimin kurbanı oldu. Bizim avukatımız katile 'Dükkanının camına kartopu geldi diye neden polis çağırmadın, neden kendin müdahale ettin' diye sordu. Katil, 'polis çağırıp yarım saat bekleyecektim kendim hallettim' dedi."

AYDIN ENGİN: MESLEĞİNE İHANET ETTİĞİ İÇİN YAŞARKEN İNTİHAR ETMİŞ ÇOK GAZETECİ VAR
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Aydın Engin ise gazetecilik yaptığı için öldürülen birçok gazeteci arkadaşı olduğuna dikkat çekti. Abdı İpekçi, Hrant Dink, İzzet Kezer ile birlikte geçen zamanlarından örnekler veren Aydın Engin, "Eskiden istedikleri gibi yazsın diye gazeteciler satın alınırdı, şimdi medya kuruluşları alınıyor. Mesleğini yaparken mesleğine ihanet ettiği için yaşarken intihar etmiş arkadaşlarımızın sayısı bizden daha fazla şu anda. İntihar etmeyip, azap çeken, çalışmak zorunda olan arkadaşlarımız da var. Yaptıkları bir haber nedeniyle her an işten atılma ihtimali olan arkadaşlarımızın da sayısı çok" dedi.

ALTAN ÖYMEN: ARTIK CEZAEVLERİNE KİTAP BİLE GİREMİYOR
Cezaevlerine artık kitapların bile giremediğini söyleyen Altan Öymen de "Meslektaşlarımızın mesajlarını avukatlar iletebiliyor ancak. OHAL üç ayda bir oluyordu. Yeni anayasa değişiklikleri kabul edilirse OHAL sürekli hale gelecek. Eskiden faili meçhul cinayetler vardı. Şimdi suçu meçhul failler var" diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti:

"Cumhuriyet yazarları üç aya yakın zamandır içerdeler. Suçları ortada yok. Demokrat Parti döneminde gazetecinin suçu üst mahkemede kesinleşmeden tutuklama olmazdı. Kesinleşince de gazeteci bavulunu hazırlar, kitaplarını alır cezaevine girerdi. Şimdi gazeteciler delilleri karartacak, yurt dışına kaçacak diye tutuklanıyor. Gazeteci zaten haberi yayınlıyor. Hangi delil karartılacak? Anayasadaki değişiklikler halka iyi anlatılmalı gazeteciler tarafından. Özgürlüklerin daha da daraltılacağını herkes bilmeli." Toplantıda Cumhuriyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel'in gönderdiği mesaj da okundu:

"Hepinize Silivri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu 9 nolu Cezaevi B Blok 25 nolu koğuştan selam ve sevgiler. Koğuş arkadaşlarım Turhan Günay ve Musa Kart'ın da hepinize çok selamları var. Basın özgürlüğünün alabildiğine baskılandığı, ifade özgürlüğünün cendereye alındığı, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün neredeyse ortadan kaldırıldığı bu zor dönemde, hapisteki gazetecilerin ve genelde gazeteciliğin mücadelesini diri tutma çabanızı şükranla karşılıyoruz.
Bugün Silivri cezaevinde olmasaydım, ben de uzun yıllardır birlikte basın özgürlüğü mücadelesi verdiğim sizlerle bir arada olacaktım. Şimdi bir gazeteci olarak bulunduğum yerden, verdiğiniz mücadelenin ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Bizler Cumhuriyet Gazetesinin susturulmasını ve yok edilmesini amaçlayan bir siyasi operasyon kapsamında yaklaşık 3 ay önce tutuklandık ve savcılıkta bize yöneltilen sorulardan terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütü adına faaliyet göstermekle suçlandığımızı anlıyoruz. Gerçekten de savcının bu suçlamayı nasıl delillendireceğini merak ediyoruz. Çünkü hepimiz içtenlikle ve büyük bir doğrulukla inanıyoruz ki bize atfedilen suçlar delille desteklenemez. Söz konusu iddialar delillerle destekleniyor olsaydı, hakkımızda bir yargı süreci söz konusu siyasi operasyonun amacı doğrultusunda başlatılabilirdi. Ancak zaman geçiyor, tutukluluğumuz bir cezaya dönüşüyor ve yargısız infaza maruz bırakılıyoruz. Gariptir hakkımızda hiçbir suç delili olmadığı için suçluyuz. Bir suç delili olmadığı için yargı süreci erteleniyor. Çünkü tutuklu kalmamız isteniyor ve bu içinde bulunduğumuz dönemin bir karakteristiği.
Gazeteciliğin kriminalize edilmesi ve gazetecilerin hiçbir şekilde suç oluşturmayan mesleki faaliyetlerinden suçlanarak cezaevinde tutulmaları, bir kez daha ülkemizdeki basın özgürlüğü ve hukuk açığının başlıca sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu bilinçle bir tutuklu gazeteci ve basın özgürlüğü aktivisti olarak hepinizi selamlıyor ve mücadelenizde başarılar diliyorum”.
Toplantıya Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Recep Yaşar, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcıları Ahmet Özdemir ve Niyazı Dalyancı, Balotaj Kurulu Üyesi Muammer Tuncer, TGC Onursal Üyesi Oktay Duran ve aralarında Zafer Atay ve Seraceddin Zıddıoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda gazeteci ve izleyici katıldı.