İnfial
02 Ağu 2016 08:12 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:26

Tekrar bir "Darbe" beklenebilir mi?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, son günlerde tartışılmaya başlanan “Yeni bir darbe olabilir mi?” sorusuna cevap aradı…

Efendim; benim de mensubu olduğum 12 Eylül öncesi kuşak zaten bir “darbe beklentisi” içindeydi. Tek sorun bunu kimin, nasıl, ne şiddette ve ne zaman yapacağını bilememizdi. Sonunda biraz “rötarlı” da olsa 12 Eylül 1980 sabahı o da netleşti. Merhum Kenan Paşa ve arkadaşları duruma el koydu. Ancak şaşırmamıştık. Bir anlamda beklenen olmuştu. Bence o koşullarda başka türlü de olamazdı zaten. O dönemlerde darbeler göstere göstere gelirdi. Bunu anlamak için “süper zeki” olmanız gerekmezdi! 

Ancak zamanla bu işlerinde raconu bozuldu. Her şeye olduğu gibi darbelere de bir şeyler olmuştu. Önce “Post-Modern Darbe” diye bir tuhaf olay icat ettiler. “Ne deve ne kuş” misali bir durumdu bu. Her şey görünürde “yasalara uygun” cereyan etti. 4 Şubat 1997’de Sincan’da yürüyen tanklar bunun işaretçisiydi. Sonra meşhur 28 Şubat kararları geldi. Bu da az çok beklenen bir vakaydı. Gene kimse fazla şaşırmadı!

DARBENİN ŞAYİASI KENDİSİNDEN KORKUTUCU OLDU!..

Çok sonraları ise darbenin kendisinden çok tevatürü, iddiaları ve hayaleti dolaştı. Darbenin şayiası kendisinden “ürkütücü” oldu. “Darbe ihtimali” gerekçe gösterilerek, “Ergenekon” (ETÖ) ve benzeri tutuklamalar dalga halinde yapıldı. Bunda ise şimdi “FETÖ” diye tanımlanan “yapı” başrolü oynadı. Sonrasında “askeri vesayet”e geri adım attırıldığı tespitiyle darbe lafları giderek gündemden çıktı. Ne de olsa ordu artık uysallaşmıştı. Dizginler ele geçirilmişti! 

Ardından “dünkü ortaklar”ın arası açıldı. Bu kez “7 Şubat MİT darbesi” ve “17-25 Aralık soruşturmaları” gibi teknik olarak “darbe” denilemeyecek ama özü bir tür “hükümet devirme” olan operasyonlar gündeme getirildi. Bu badireler de atlatıldıktan sonra artık “darbe”nin lafı bile edilmez oldu. Böyle bir ihtimalden söz edenler, uyaranlar dahi adeta “Darbe yanlıları”ları, “Darbe şakşakçısı” muamelesi gördüler. Nitekim bende o esnalarda yazmakta olduğum gazetede 28. 09.2012 tarihinde bu ihtimali teorik açıdan ele almış ve “Türkiye’de bundan sonra “Darbe” olur mu?” başlıklı bir yazı yazmış ve konuyu tartışmaya çalışmıştım.  
        
Sonunda “Darbe olmaz” kanaati öyle bir pompalandı ve yerleşti ki siyasi kör ve analiz özürlü tayfası 15 Temmuz’dan sonra ne diyeceklerini şaşırdılar. Hatta “Darbe olmaz kanaati zihinlerde narkotik etki yaptı” bile denebilirdi. Bu kanaatin felç edici etkisini 15 Temmuz akşamı test etme imkânına kavuştuk. Nasıl uyuşturulduğumuzu o zaman anladık!

“DARBE KORKUSU”NUN TAHTEREVALLİSİ!..

Ne yazık ki Türkiye son zamanlarda “Darbe korkusu” ile “Darbeye Lakaytlık” sarkacı arasında gidip gelmektedir. Oysa iki yaklaşımda birbirinin “ters ikizi”dir ve aynı sonuca hizmet etmektedir. Türkiye’nin bilinçsizce ve başka güçlerin istekleri doğrultusunda dizayn edilmesine yaramaktadır. Gerçekçi tespitler üzerine oturmamaktadır. “Siyasal” veya “Psikolojik” ihtiyaçlarına göre sözüm ona dönemsel “darbe tespiti” yapanlar bunu anlayamazlar!

Az önce de anlatmaya çalıştığım gibi önce “darbe olur” korkusuyla Türkiye’yi dizayn ettiler ve birileri bu sayede devlet içinde kendisine alan açtı. Türk ordusu üzerinde “operasyona açık” hale getirildi. Sonra ortalığı bir rehavet kapladı ve bu kez “darbe olmaz” kanaati yerleştirildi. Bu kez de sivil siyaset ve cumhuriyet operasyona açık hale geldi. Bunu bedeli “15 Temmuz Kamikaze darbe girişimi” ile ödedik. Aymazlık tavan yaptı!

Şimdi ise biraz da “beklenmeyen darbe”nin şok edici psikolojik etkisiyle neredeyse her taşın altında bir darbe ve darbeci arar olduk. Bu kaygı belli ölçülerde “anlaşılır” olmakla birlikte gene “gerçekçi temeller”den uzak görünüyor. Sadece belli kışkırtılmış korkulardan ve son girişimin “sarsıcı etkisi”nden kaynaklanan vehimsel bir mahiyette gözüküyor. Somut bir analize ve işarete dayanmıyor. Kısaca bu konularda bir türlü dengeyi tutturamıyoruz.

Lakin daha da vahimi aynı korkunun bu kez de başka “restorasyonlar”ın bahanesi olarak kullanılma ihtimali var. Bu korku sürekli canlı tutularak Türk Ordusu, Cumhuriyet ve başka “Siyasi Projeler” üzerinden “Psikolojik kaldıraç” olarak kullanılabilir. 15 Temmuz sonrası doğan atmosfer zorlanarak, “darbe korkusu”nun rantı yenmek istenebilir. Yani ki bir başka uca savrulma eğilimi de mevcut. Kısaca “Darbe korkusu tahterevallisi” hiç bitmiyor!

YENİ BİR DARBE BEKLEMEK GERÇEKÇİ BİR TESPİT OLUR MU?..

Peki bugünkü şartlarda ve yakın dönemde yeni bir “darbe ihtimali” ufukta gözükmekte midir? Bugünkü şartlarda bunun imkânsıza yakın ve “çok zor” göründüğü söylenebilir. (Onun yerine muhtelif terör, suikast, kaos oluşturucu komplo ve provokasyonlar gündeme gelebilir o başka!) Niye? Çünkü son başarısız girişimle ordu (“FETÖ’cüler” olsun olmasın) büyük bir psikolojik darbe yemiş ve eski prestijinden çok şey kaybetmiştir. Ayrıca olaya halk ve medya desteğinin olmadığı anlaşılmıştır.

Yanı sıra ordunun bütününe ve komuta kademesine tam sirayet edilememiş, ordu içinden de direnişle karşılaşılmıştır. Ardından gelişen ve zaman zaman aşırılığa da varabilen “halk öfkesi” göz korkutucu mahiyettedir. Hükümet ve emrindeki güçlerin (Bilhassa Polis) direneceği anlaşılmıştır. Uluslar arası desteği “yetersiz” kalmıştır. Ve en önemlisi Türkiye’nin “Eski Türkiye” olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca verilmesi mümkün ağır cezaların da “caydırıcı” etkisi hesaba katılmalıdır. Tabii ilave başka nedenlerde sayılabilir.

Dolayısıyla yakın dönemde bir darbe beklentisinden çok “darbe beklenmemesi” ihtimali çok daha kuvvetli ve gerçekçi olacaktır. Maddi temeli oldukça zayıflamıştır. Söz konusu iddia bugünkü şartlarda ancak ya abartılı değerlendirmeler ya da siyasi hesaplarla öne sürülebilir. Bu yüzden konuyu sürekli bir” öcü” gibi gündemde tutmak manasızdır. Elbette savunma reflekslerini her daim diri tutmak kaydıyla! 

BUNDAN SONRA “FETÖ’CÜ DARBE” OLMAZ AMA!..

Dahası belki de en önemlisi “FETÖ” diye tanımlanan “Yapı” belli ki çok ağır bir darbe almıştır. Orduda, siyasette, bürokrasi de etkisi çok zayıflamış ve “yönlendirici” konumlardan uzaklaştırılmışlardır. (Halen kalmışlarsa bile oldukça etkisiz bir azınlık olsalar gerek) Üstelik hükümet belli ki bundan sonra çok daha sert önlemler alacaktır. Tasfiyeler yoğunlaşacaktır. Bir anlamda “belleri kırılmıştır” denebilir. (Ayrıca iyice “itibar kaybı”na uğramışlardır) Dolayısıyla yeni bir “FETÖ’cü darbe” ihtimali sıfıra yakındır.

Üstelik bundan sonra ordu içinde kimsenin bu “yapı” mensuplarına –halen kalmışlarsa- yüz vereceğini zannetmem. O yüzden soruyu “darbe olur mu?”dan ziyade “FETÖ’cü darbe olur mu?” diye sormak daha doğru olsa gerek. Bu ihtimal gündem dışıdır. Bir daha kalkışabileceklerini zannetmem. Zaten “altyapıları” da kalmamıştır. Başka şeyler denenebilir o başka. Rehavete de abartıya da kapılmaya hacet yok!

Lakin bu “Türkiye’de bir daha hiç darbe olmaz” anlamına gelmemelidir. Gerçi bu ihtimal de oldukça zayıflamış görünse de “Tarihin, toplumun, çelişkilerin diyalektiği” düşünüldüğünde “Potansiyel” düzeyde “Siyasetin doğası gereği” teorik olarak mümkündür. Ancak bununda yakın dönemde olabileceğini zannetmiyorum. Orta veya uzun vadede belki. O zamanda başka program, ideoloji ve hedeflere sahip güçler devreye girebilir ve “farklı renkte” ve tonda darbe denemeleri (Başarılı veya başarısız) olabilir. Bu konu yapısı gereği “kesinlik” kaldırmaz.

Gidişat tamamıyla Türkiye’nin ve siyasal gelişmelerin önümüzdeki süreçte alacağı biçime bağlı olacaktır. Ancak kısa vadede yeni bir girişimin, kaynağı ne olursa olsun –şimdilik- mümkün olmadığını varsayabiliriz. (Çok tahmin dışı, aşırı bir sürpriz çıkış olmazsa eğer. Tabii zaman ve olaylar hiçbirimizin “ihtimal hesapları”na göre akmıyor. “Sonsuz olasılıklar evreni”nde bir yanıyla her şey mümkün! ) Bu konuyu pragmatik nedenlerle sürekli gündemde tutmanın arzulanan “normalleşme”ye bir katkısı olacağını sanmıyorum. (Tam tersine belli kesimlerce dillendirilen “sivil darbe” iddialarını güçlendirici mahiyettedir.) Dolayısıyla bu konuda uyanıklığı ve tedbirliliği elden bırakmadan ancak olguları da fazla abartmadan, muhtemel kışkırtmalara prim vermeden, demokratik kurumlarını güçlendirerek sakince davranmak önceliklidir. Bence bu konuda şu an yapılabilecek en hayırlı şey de budur.

Darbenin ne “lakaytlığı”nın ne de “korkusu”nun bizi yönetmesine izin vermeyiniz!..

02.08.2016.

atillaakar@gmail.com