Röportaj
12 Ara 2018 11:00 Son Güncelleme: 12 Ara 2018 11:30

Star TV'ye başladığımda adımı 'Adriana' koymuşlardı!

Star TV spikeri Ece Belen, Jargon Siyaset ve Magazin Dergisi'nin bu ayki konuğu oldu. Belen ekran macerasını, günlük yaşımını, bilinmeyenlerini, güzel sesi ve güzellik sırlarını anlattı.

 Star TV'nin minyon tipli, güler yüzlü spikeri Ece Belen, genç haberci ve spiker adaylarına "Önce bu işe bir bakın, belki size uygun olmayabilir" tavsiyesinde bulundu.

Ece Belen, “Şartları biraz zor, çok fedakârlık gerektiren bir iş. Habercilik bir yaşam şekli. Sabah 8, akşam 7 gibi bir mesaisi yok. 24 saat devam eden bir iş” dedi.  

ECE Belen... Stajyerlikten başlayıp, Star TV Ana Haber'in hafta sonu anchorwoman koltuğuna uzanan bir başarı hikâyesi onunkisi. Haberciliğin tüm aşamalarından geçmiş biri. Başarısının yanında, güzelliğiyle de dikkat çekiyor. Hatta onun için "Ekranın Adriana Lima’sı" benzetmesi yapılıyor. Bu konuyla ilgili, "Haber merkezine ilk başladığımda ismimi Adriana koymuşlardı. Çok güzel bir kadın, sonuçta ona benzetilmek beni mutlu etmiyor değil” diyor. Evet... Jargon Siyaset ve Magazin Dergisi’nin bu ayki kapak konuğu olan Ece Belen ekran macerasını, günlük yaşamını, bilinmeyenlerini, güzel sesi ve güzellik sırlarını anlattı.

* Stajyerlikten başlayıp genç yaşta Star Ana Haber’de hem sabahların, hem de hafta sonu haberlerinin aranan ismi oldunuz. Başarılı hikâyeniz nasıl başladı?

Hikâyem, üniversitenin (Yıldız Teknik Üniversitesi) ikinci yılında başladı. Hep reklamcı olmak istiyorum aslında. Bunun için adımlar atıyordum. Ama kazanıp üniversiteye girdikten sonra tahmin ettiğim gibi olmadığını gördüm. Daha doğrusu bana göre olmadığını hissedince, aklımdaki ikinci plan olan habercilik ve spikerlik hayalimi gerçekleştirmek istedim. Dialog Spikerlik ve Habercilik Kursu’ndan mezun oldum. Bu sırada Can Gürzap ve Arsen Gürzap’tan ders aldım.

* Star TV ile yollarınız ne zaman kesişti?

Star TV, stajyer alımı için sınav açmıştı. 3 bin kişi girmiş ve 100 kişi alınacaktı. Sınava girdim ve kazandım. Hem üniversitede okudum, hem de stajyerlik yaptım. 2008 yılında girdim, halen daha Star TV’deyim. Stajyerlikle başladım ve yıllarca muhabirlik yaptım. İşin gerçekten mutfağına girdim ve ne var ne yok her şeyi öğrendim diyebilirim. 2012 yılında da spikerliğe başladım.

* Peki, muhabirlikten spikerliğe geçişiniz zor oldu mu?

Benim hayalimdi, şu anda hayalimi yaşıyorum. Bu konumda olduğum için de kendimi çok şanslı addediyorum. Amacım spiker olmaktı zaten ama asla "güzelliği ile spiker olmuş" denilmesini istemiyordum. O yüzden işi sıfırdan ele alıp, her kademesinde çalışıp, haberciliği ve haber nasıl yapılırı öğrenip, şu an spikerlik yaptığım için çok mutlu hissediyorum kendimi. Muhabirliğin yeri benim için her zaman farklıdır. Çünkü sokakta haber peşinde koşuyor olmak ve akşama o haberi yetiştiriyor olmak çok ayrı bir duygu.

* Bir televizyoncu olarak gazetede de olmayı düşünür müsünüz?

Neden olmasın. Sonuçta işin içinde yine habercilik var. İnsanlara başka hikâyeler anlatmak, yeni şeyler aktarmak çok keyiflidir bence. İsterim.

* Son yıllarda ana haber bültenlerinde erkek (anchorman) egemenliği kadınlara (anchorwoman) geçti. Bunun nedeni izleyiciden mi kaynaklı?

Bunu izleyiciye sormak lazım aslında. İzleyici bundan hoşlanıyorsa, sonucu da ekrana yansıyor demektir. Bizim haber merkezimizde de kadınlar çoğunlukta. Belki de kadınların olaya bakış açıları, duyguları yansıtması, bunu haber metnine yansıtması daha farklıdır. İzleyici de bu durumu seviyordur belki de. Şöyle bir durum da var ki erkek spikerler de çok başarılı. Belki de bu böyle bir dönemdir diye düşünüyorum.

* Meslektaşlarınızla aranızda bir rekabet var mı?

Rekabet ve hırs kelimesi bana uygun değil. Ego kelimesi bana hiç uygun değil. Hamurumda yok. O yüzden asla kimseyle rekabet etmiyorum. Tek rekabet ettiğim kişi belki de kendim. Benim yolculuğum ve uğraşım kendimle. Kendime ne katabilirim, ne yapabilirim diye hep uğraşıyorum. Ekranda olan, spikerlik yapan herkesi izliyorum. Hangi kanal olursa olsun, herkesi izliyorum ve çok merak ediyorum. Nasıl sunuyor diye bakıyorum. Kendimi de her yayınımdan sonra oturup izlerim. Çünkü hangi haberi hangi duyguyla nasıl bir beden diliyle aktarmışım ve ne yapmışım görmem lazım. Objektif olup kendimi eleştirmeyi seviyorum. Benim derdim kendimle.

* Kendinizi izlemenizi diğer meslektaşlarınız veya çevreniz nasıl karşılıyor?

Hiç unutmam, bir spiker arkadaşım kendimi izlerken gördü beni ve bana "neden kendini izliyorsun ki" dedi. Ben de,  sonuçta ben kendime dışardan bakmalıyım ki neler eksik, neler fazla ve nasıl olmalı, kendime dürüst olmalıyım, kendimi tartmalıyım dedim. O da bana "çok haklısın bundan sonra ben de kendimi izleyeceğim" dedi.

NAZLI ÇELİK’İN HER HAREKETİNİ VE MİMİĞİNİ İNCELERİM

* Kendinize model aldığınız bir anchorman veya anchorwoman var mı?

Tabii ki var. Nazlı Çelik benim en başta ablam gibidir. Kendisi haber merkezimizin Genel Yayın Yönetmeni. Onun yayınlarını açıp, ders gibi izlerim. Kendimi eleştirmek için izlerim. Her hareketini, her mimiğini, verdiği duyguları inceleyerek kendime de pay çıkartarak izlerim ve rol model alırım kendisini. Yıllardır da birlikteyiz.

* Yayına nasıl hazırlanıyorsunuz? Olmazsa olmazınız var mı?

O kadar planlıyım ki yayın günü saat 17.00’de haberlerin yazımını bitirmişimdir. O saat 17.00’yi geçmez. 17.30’a kadar saç ve makyaja giderim. Ardından haber merkezine gelirim, yayın saatine kadar bütün haberlerin üzerinden tek tek, ince ince geçerim. Bu ritüeli hiçbir şekilde bozmuyorum. Bu da işime olan saygımdan ve titizliğimden dolayı. Bir de sosyal medyanın gücüne çok inandığımdan herhalde, yayına girmeden önce sosyal medyada izleyicileri yayına davet ediyorum.

* Özel bir ritüel, totem ya da farklı önem verdiğiniz bir şey?

Yok.

* Reyting kaygısı yaşıyor musunuz?

Her televizyoncunun reyting kaygısı vardır. Ama reyting odaklı çalışmıyoruz. Aman reyting gelsin diye kendi çizgimiz dışında bir harekette bulunmuyoruz. Ama ne şanslıyız ki reytinglerimiz de şükür çok iyi.

Yayınlarda heyecan var mı? Gaf endişeniz oluyor mu?

Hayır yok. Öyle bir korkum ve tedirginliğim yok. Her yayına başlarken içimde duyduğum heyecan ve kalbimin pır pır atışı hiç bitmez. Umarım ki hiç de bitmez. İşin verdiği o heyecan hoşuma gidiyor. Gaf yapma gibi bir korkum yok. Amacım her zaman şudur; haberi okuyormuş gibi değil de haberi anlatıyormuş gibi konuşmak istediğimden kendimi daha rahat hissediyorum. Bu düşünce beni rahatlatıyor. Sanki sohbet ediyormuş düşüncesinde haber sunduğum için gaf yapma korkusu duymuyorum. Sanki birilerinin evine misafir olmuşum da gündemi anlatıyormuşum ve sohbet edercesine anlatıyormuşçasına bir hissiyat geliyor bana. Bu yüzden de hata payı çok düşük oluyor, ama tabii ki insanlık hali dilimiz sürçebilir. Otokontrolüm çok yüksek olduğundan insanlık hali deyip devam ediyorum.

* Bugüne kadar sizi en çok etkileyen zorlandığınız etkisinde kaldığınız haber hangisiydi?

Sunmakta en çok zorlandığım, her zaman şehit haberleri olmuştur. Hem sunarken hem de o haberi siz izlerken, ben de stüdyoda izliyor oluyorum ve çok defa ağlamamak için kendimi zor tuttuğum, bir sonraki haberi sunarken sesimi ayarlamakta zorlandığım oluyor. Tabii ki bunun dışında şiddet ve taciz haberleri yüreğimizden bir parça alıp götürüyor.

* Aynı şekilde en mutlu olduğunuz keyif aldığınız haber hangisiydi?

Muhabir arkadaşlarımızın gittiği haberlerin hepsini sunmaktan da izlemekten de çok keyif alıyorum. Çünkü hepsinde bir emek oluyor ve sokakta yapılmış röportajlar, metinler... Hepsi bana çok keyif veriyor.

* Bu mesleği düşünen, hayal eden gençlere tavsiyeleriniz...

Eğer haberci olmak, spiker olmak istiyorlarsa hemen bir haber merkezine girmeye çalışmalılar. "Önce bu işe bir bakın, belki size uygun olmayabilir" diyorum. Şartları biraz zor, çok fedakârlık gerektiren bir iş. Belki bu habercilik bir yaşam şekli. Sabah 8, akşam 7 gibi bir mesaisi yok. 24 saat devam eden bir iş.

Ayrıca "haberciliğin her noktasında da bulunun" diyorum. Haberciliği tüm detaylarıyla öğrenmeleri gerektiğine inanıyorum.

İKİNCİ BÖLÜM

MÜZİK HAYATIMIN HER ANINDA VAR

* İstanbul'u seviyor musunuz? Nasıl vakit geçiriyorsunuz? Gitmekten keyif aldığınız yerler var mı?

İstanbul’u çok seviyorum. İnsanlar diyorlar ya "bir sahil kasabasında yaşamak istiyorum, İstanbul beni çok yordu." Ben hiç böyle düşünmüyorum. İstanbul sanki her ihtiyacımızı karşılayan bir şehir gibi geliyor bana. Sürekli yaşayan, sürekli temposu yüksek bir şehir. O yüzden tam da bana göre. Deniz kenarlarına gitmeyi çok seviyorum İstanbul’da. Bunun için kendime zaman yaratmaya çalışırım. Yeni mekânlara gitmeyi çok seviyorum. Görüntümden çok anlaşılamayabilir ama yemek yemeyi çok seviyorum. Sevdiklerimle birlikte İstanbul’un keyfini çıkartıyorum diyebilirim.

* Hobileriniz nelerdir? Sürekli uğraştığınız bir şeyler var mı?

Müzik hayatımın her anında var diyebilirim. Bazen sosyal medyada keyfi olarak söylüyorum ama bir yıl da şan eğitimi aldım. İnsanların hobisi olması gerektiğine inanıyorum ama insanların biraz da hobilerine kafayı takmaları gerektiğine inanıyorum. Spor zaten hayatımın her anında var ve her zaman da olacak. Spor bir yaşam şekli benim için. Heykel nasıl yapılıyor merak ediyorum, gidip bir heykel kursuna yazılıp onunla uğraşıyorum. Güzel sanatlar mezunuyum zaten. Resme biraz kafayı takıyorum, gidiyorum resim kursuna resimle uğraşıyorum. Açıkçası ne ilgimi çekiyorsa kursuna gitmekten hoşlanıyorum. Ne olursa olsun herkes kendine ayıracak bir zaman yaratmalı.

* "Spor bir yaşam şekli benim için" dediniz. Ne tür sporlar yapıyorsunuz?

Keyfime göre, yaptığım sporu her yıl değiştiriyorum. Farklı farklı dallarda spor yapmak hoşuma gidiyor. Kick boks, zumba, aletli pilates yaptım. Şimdi ise crosfit tadında temposu yüksek spor yapıyorum. Spor benim için bir yaşam şekli, terapi gibi geliyor bana. Sporda kendime ayırdığım zaman gerçekten beni dinlendiriyor. Bu süre de her ne kadar kendimi yoruyormuşum gibi görünse de açıkçası çok dinlendiriyor ve zihnimi sakinleştiriyor.

ÖZELDEN GELEN MESAJLARI DA YORUMLARI DA OKUYORUM

Sosyal medya ile aranız nasıl? Tüm yorumları takip ediyor musunuz? Şaşırtan yorumlar oluyor mu?

Tüm yorumları takip ediyorum. Belki birçok izleyici okumuyordur diye düşünüyordur ama özelden atılan mesajları da fotoğrafların altına yapılan yorumları da hepsini okuyorum. Çünkü izleyicinin görüşüne ve düşüncesine çok önem veriyorum. Instagram’ı çok yoğun kullanıyorum. Twitter’ım da var ama Twitter’ı haber odaklı ve bilgi almak için kullanıyorum, aktif bir yazar değilim. Instagram’da çok takipçim var, dediğim gibi yayın öncesi herkesi yayına davet ediyorum, canlı yayınlar yapıyorum. Kendi hayatımdan samimiyeti kaybetmeden olduğum gibi görünmeyi seviyorum Instagram’da. Hayatıma dair bir şeyler paylaşmak hoşuma gidiyor. İnanın gerçekten çok az kötü yorum geliyor. Genelde çok güzel mesajlar alıyorum bu da beni çok mutlu ediyor.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EVDE TELEVİZYON İZLEMEM

* Evde nasıl vakit geçirirsiniz?

Evde bayağı az zaman geçiriyorum. Hani derler ya "kaliteli zaman geçirmek" diye, ben de onu yapmaya çalışıyorum. Evde televizyon izlemem. Kumandayı elime alıp televizyon izleme oranım gittikçe azaldı ve hatta yok diyebilirim.  Kendi seçtiğim filmleri ve dizileri izliyorum. Ailemle sohbet etmek çok keyifli benim için. Oturup televizyon izlemek yerine onlarla bir paylaşımda bulunmak ve sohbet etmek çok daha anlamlı geliyor bana.

* Mutfakla aranız nasıl?

Çok iyidir, çok iyi yemek yaparım. Bu konuda gerçekten iddialıyım. Mutfakla haşır neşir olmak çok hoşuma gidiyor ve spor gibi o da bir terapi gibi geliyor. Açıkçası yaptığım yemekleri yedirmeyi çok seviyorum. İstiyorum ki insanlar oturup yesinler "ne güzel olmuş" desinler. Özellikle de bu ara sağlıklı tariflere sardım, evdekiler mutlu mudur bilmiyorum ama farklı tarifleri denemek çok hoşuma gidiyor.

* Güzelliğinizi korumak için neler yapıyorsunuz?

Ben güzelliğin insanın kalbinden geldiğine inanıyorum. O yüzden içimi iyi tutuyorum. Yüzümüze vuran, yansıyan enerjiyle de insanların ve kendimin daha güzelleştiğine ve güzel göründüğüne inanıyorum. Bunun dışında spor yapıyorum, yediklerime çok dikkat ediyorum. Şekerden olabildiğince uzak duruyorum ve bol su içiyorum. Ne yazık ki çok makyaj yapıldığından cilt bakımımı da hiç aksatmam.

* Giyim konusuna bakışınız nasıl? Klasik mi yoksa spor giyinmeyi mi seversiniz?

Kesinlikle spor. Ekrandaki tarzım asla beni yansıtmıyor. Hatta bir düşündüm de ben artık topuklu ayakkabıyı sadece yayında giyiyorum. Spor giyiniyorum günlük hayatımda ve rahat olmaya çalışıyorum.

Evliliğe bakışınız nasıl? Evlilik teklifleri oluyor mu?

Çok fedakârlık isteyen, karşılıklı sevgiyi ve saygıyı gerektiren, yürütülmesi çok zor bir kurum ama tabii ki evliliğe sıcak bakıyorum. Her gün de evlilik teklifi alıyorum. İzleyicilerim sağ olsun bana her gün teklif ediyorlar.  "Annem sizi bana çok uygun görüyor, annem sizi çok seviyor" diye bana yazan izleyicilerim de var. Ama güzel bir şey bu. Beni seviyor olmaları ne kadar güzel.

HABER MERKEZİNE İLK BAŞLADIĞIMDA İSMİMİ ADRİANA KOYMUŞLARDI

Sizin için ‘Adriana Lima’ benzetmesi yapanlar var. Nasıl karşılıyorsunuz?

Estağfurullah diye başlamak istiyorum. Beni çok benzetiyorlar şunu hep söylüyorum; ‘şimdi Adriana Lima kapıdan girse, hiç biriniz dönüp bana bakmazsınız.” Öyle bir benzerlik var diyorlar, ne güzel ne mutlu. Çok güzel bir kadın sonuçta ona benzetilmek beni mutlu etmiyor değil. Haber merkezine ilk başladığımda ismimi Adriana koymuşlardı. Hatta ‘yeni başlayan arkadaşımız Adriana’ diye tanıştırıyorlardı. O dönem inanılmaz utanıyordum bu durumdan ama şimdi gülüp geçiyorum.

Et mi Sebze mi?

Et.

Kahve mi çay mı?

Kahve.

En sevdiğiniz renk?

Lacivert.

Hangi takımın taraftarısınız?

Galatasaray.

Sizi anlatan mevsim?

Yaz.

Türkiye'de size en çok huzur veren şehir neresi?

İstanbul.

En son okuduğunuz kitap?

Kendimizde Açtığımız Yaralar/Charles Bukowski.

Sizi en çok etkileyen film?

Film izlemeyi çok seviyorum ama tek bir film seçemiyorum içinden.

Tek bir sosyal medya hesabı hakkınız olsa hangisi açık kalırdı?

Instagram.

Olmazsa olmaz aksesuarınız?

Bilekliklerim ve küpelerim.

En sevdiğiniz emoji?

4 yapraklı yonca.

Hangi tür müzik?

Ruh halime göre. Ben her türlü müzik dinlemeyi çok seviyorum.

En sevdiğiniz sanatçı?

Sezen Aksu ve Sertab Erener.