Spiker Borsası çarkı daha ne kadar dönecek?

Medyaradar'ın sivri dilli yazarı Keskin Kalem, son günlerde konferanslarda ve söyleşilerde boy gösteren ekran yüzlerini eleştirdi.

Ander kalsun sevdaluk oy alacak canımızı…
Oy gidi Karadeniz sardı dört yanımızı…

Canım sevdaluğum, vefakar okurlarım. Siz de olmasanız şu yaşlı kalbimin bir heyecanı yok. Bilgisayarımı açıp sizin için yazmaya başladığımda ruhum dalgalanıyor da durulmuyor.

Madem muhteşem bir dönüş yaptık, arayı fazla açmadan devamını da getirelim dedim. Geçenki yazıma öyle büyük lütuflar gösterdiniz ki, okurlarımla aramdaki bu sevda bitmez dedim. Kalemimi iyice bileyledim.

Unutmayın cefakar dostlarım, kıblem tek: O da gerçekler. Nerede bir haksızlık baş gösterse hemen başlıyorum odamda dört dönmeye, memleketimin çayları bile alamıyor hararetimi.

Neyse gene keskin kaleminiz zamane deyimiyle başlıyor 'yargı dağıtmaya’…

Spiker borsası ve televizyon haberciliğinin kavrulan helvası

Televizyon haberciliğinin ruhu mevta olalı çok zaman geçti.

Geçti de ölüye de biraz saygı olmaz mı kardeşim?! Bizim millet vur deyince öldürmeyi çok seviyor.

Nasılsa ortada dirlik düzen kalmadı diye herkes bir arsızlık tutturmuş ki görmeyin sevgili dostlarım.

Kumandanın tuşuna basıp haberci diye izlediğimiz daha doğrusu öyle zannettiğimiz meslektaşlarımız mesleğin yüz karası oldular. Günde iki saat çalışıyorlar o da hepi topu bir saatlik bülten için... Sonra da kalan mesailerinde de para pul peşinde koşuyorlar.

Hem de nasıl koşmak!.. Her biri Usain Bold mübarek... Bu ne hız, bu ne ihtiras!...

Diye düşünürken..

Sebebini anlamam uzun sürmedi..

Küçük bir araştırma yetti bana.

Eskiden gazeteci ama şimdi Ankara siyasetinin tam göbeğinde olan kadim dostum sağ olsun ve var olsun!.. Bana öyle şeyler anlattı ki; spikerlerin hızının sebebini de anladım.

Meğer asgari ücretle çalışan ve dahi asgari ücret sularında maaş alan basın emekçileri neredeyse bir ekmeğe muhtaçken, ekranların güvenilir yüzleri bir ailenin 1 ay geçindiği parayı bir saatte kazanıyormuş.

Piyasada öyle paralar dönüyor ki dudağınız uçuklar. Ekran yüzünün popülaritesine göre 10 binle 50 bin arasında değişen rakamlar uçuşuyor havada…

Makyajını yapan, takımını çeken alıyor soluğu o konferansta, bu söyleşide.

Mesai saatinde sunuma giden, para karşılığı konferanslarda ahkam kesenler var.

Bir de gidip oralarda "Nasıl etik gazeteci olunur" diye vızıldıyorlarmış.

Edep be kardeşim! Bu kadar da olmaz.

"Siz önce mesleğinizin etiğini bir kendiniz öğrenin sonra gidip anlatın' diyeceğim ama bildikleriniz de işinize gelmiyor.

O yüzden sahte bu havalarınız...

Hele ki ekranlardan ahkam kesenler var ki onların yaptıkları iyice işin cılkının çıktığını gösteriyor.

Herkese her gün ahlak dersi veren bir spikerin bu işlerin içine herkesten daha hızlı girdiğini görünce, ‘işini ahlakıyla yapanın suçu ne’ diye düşündüm.

İnsanın tecrübelerini paylaşması karşılığında para alması "normal" diyebilirsiniz.

Ancak medyada kuraldır. Eğer milyonların izlediği ekranlarda ana haber ya da bültenlerin birini bile sunuyorsanız, başka bir yerden para karşılığı iş almanız etik karşılanmaz. Yani en azından eskiden böyle idi.

Bir spiker, bir yayın kuruluşunda çalışırken, başka bir yerden de gelir elde edebilir mi?

Spikerlerin ya da habercilerin sözleşmeleri buna izin veriyor mu?

Bir habercinin yüzünün ‘çekiliş var’ yazısının üzerinde görünmesini varın siz yorumlayın vefakar okurlarım.

Haaaaa bir de o TV'lerin yöneticileri yorumlasın tabi....

Aslında isim isim sayardım kimler olduklarını nerelere gittiklerini.. Her birinin kaç para aldığını... Yeri gelirse onu da yazarız.

Yaaaaa bir de duyunca çok utandım. O paralı seminerlere gitmek ve iş kapmak için birbirinize çamur, atmak da nedir?

"Bu seminere şu ismi çağırmışsınız O bucu" diye birbirinizi fişlemekten utanmıyor musunuz?

Para için değiyor mu bütün bunlara...

Neyse, bakalım görelim...

Spiker Borsası Çarkı daha ne kadar dönecek?

Ne günlere, kaldık. Burada asıl mesele başıbozukluk. Medya yöneticileri neden göz yumuyor anlayan beri gelsin.

Bültenlerde PR borsası cabası

Sevgili dostlarım aslında medyada öyle bir düzen var ki sadece spikerler mi bu çarkın içinde sanıyorsunuz. Onlar buzdağının görünen kısmı. Bir o kadar da altında var.

Asıl paralar yönetici koltuklarında oturanların cebinde. Özellikle büyük televizyonların haber bültenleri halkla ilişkiler şirketlerinin paralı bültenlerine döndü.

Mesela gerçekten zayıflama yöntemi haberi izlediğini zanneden izleyici aslında parasını basan bir şirketin reklamını izliyor olabilir mi?

Soru ve ifade yanlış oldu.

İzlediklerinizin çoğu para karşılığı hazırlanmış, haber görünümlü, paralı reklam olabilir mi?

Olur.. Siz bir de o gözle bakın o bültenlere.

Hangi kanalların hangi yöneticileri neler yapıyor? Hepinizi biliyorum.
Adınızı yazmayacağım. Onu da sizin yöneticileriniz bulsun. Ekranınıza bakınca röportaj yaptığınız isimlerin izini sürdüğünüz zaman, durumu anlamak zor değil zaten...

Kibarca diyelim de kapansın konu: Bütün bunlar haberciliğin başına gelebilecek en düşük seviyedir.

Sevgili dostlar... İçim kavruluyor, gönlüm dalgalanıyor ama elden de bir şey gelmiyor. Anca sizinle dertleşiyorum. Zannetmeyin ki bu iddialarımı kulaktan dolma bilgilerle yazıyorum.

Hangi ana haber yöneticisi bir PR şirketine ortak, hangisi lüks araçlara biniyor, bir diğeri nasıl ülke ülke geziyor. Dedim ya isim isim hepsi bende… Zamanı gelince yazarız… Bakarsınız bir sonraki yazının konusu bu olur.

 

Ne Hürremmiş beeeee….

Bir yazı yazdım, bin kıyamet koptu. Habertürk TV’de evli bir üst düzey yöneticinin sevgilisinin kanalı nasıl parmağında oynattığını yazdım, Medyaradar'ın telefonları susmadı. Herkes ne dertliymiş…

E sevgili Habertürk ahalisi, madem bu kadar dertliydiniz neden hiç ses çıkarmadınız? Neyse… Meğer herkes biliyormuş, üstüne de susuyormuş. Bunun nedeni de üst yönetimin bu ilişkiyi bilip desteklemesiymiş...

Sevgili hanımcağızımız yöneticilik mi yapmamış, ekrana mı çıkmamış… Kariyer tam gaz…

Hanımcağızı koruyup kollayan sevgili yöneticimize gelince…

Düşünün evlisiniz, çoluk çocuğunuz var ama hem evde hem de iş yerinde ayrı ayrı hayatlarınız var.

Hadi bunu geçtik, bu haliyle temsil ettiği markaya bakınca özel hayatada girmez ya, biz gene de bu noktada susalım.

Bu mevkiyi işgal eden bir yöneticinin o marka altında bütün bunları yapmasına neden, nasıl, kim, hangi amaçla izin verir? Göz yumar? Yardım ve yataklık eder?

Çivisi çıkmış medyanın artık yazmaktan bile utandığımız hikayelerinden biri olarak kayda geçsin bu da....

Renksizliğin 50 tonu NTV

Ekranı açıyorsunuz hava binbeşyüz. Jilet gibi ekran yüzleri, uzay üssü gibi stüdyolar, iddialı programlar… Ama haberler keçiboynuzu gibi…

Çiğne çiğne bir tat yok. NTV’nin aman akmayalım kokmayalım siyaseti, bu çalkantılı ortamda gemiyi yürütüyor da… Gemi hayalet gemi oldu ya-hu!

Milletin habere aç olduğu bu dönemde artık bu taktikler işe yaramıyor…

Bunu ben değil reytingler söylüyor…

Haksızsam, haksızsın deyin…

Tenkit edin sevgili okurlarım…

Oğuz Haksever inzivada bıraktığı top sakalıyla dönüyor

NTV demişken flaş bir haberi de burdan duyurayım. Kuşlarımın bana fısıldadığına göre NTV’deki gafları nedeniyle koltuğundan kalkmak zorunda kalan Oğuz Haksever ekran için ısınma turlarına başlamış.

Aslında bir zaman evvel Erdoğan Aktaş yönetimindeki Haber Global’e döneceği haberleri çıktı. Sonrasında da Ankara’dan Aktaş’a giden bir telefonun bu izdivaca mani olduğu iddia edildi... Doğru mudur bilmem.. Olabilir.

Haksever tüm bu çalkantıların arasında sabretmiş, inzivada top sakal bırakmış ve sonunda muradına ermiş.

Haber Global’de ekranlara kavuşacakmış…

Ne diyelim, hayırlı olsun…