Gündem
08 Oca 2020 13:31 Son Güncelleme: 08 Oca 2020 13:38

Sözcü'nün bilirkişisi Zaman gazetesi abonesi

Sözcü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, Halk TV'de yayınlanan Medya Mahallesi programında Ayşenur Arslan'ın konuğu oldu.

Sözcü'ye yönelik kumpas davasına değinen Yılmaz, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği hapis cezalarını yorumladı ve Sözcü'nün FETÖ ile yıllardır mücadele ettiğini anlattı.

Sözcü’ye yönelik kumpas davası ile ilgili konuşan Metin Yılmaz, FETÖ’ye yardım iddiasıyla Sözcü’nün yönetici ve yazarlarına verilen hapis cezalarını yorumladı.

43 yıllık gazetecilik hayatında ilk kez böyle bir dava ile karşılaştığını belirten Yılmaz “Sözcü davası karar duruşması 2019 Aralık ayında görüldü ve ben de 3 yıl 4 ay hapis cezası aldım. Dava istinafa oradan da Yargıtay’a gidecek. Bakın, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yayınladığı yargı reformu olmasaydı bizi hapse atacaklardı. Ben bir gazeteci olarak bu reformu destekliyorum” dedi.

Yılmaz programda, Sözcü’nün kurulduğu günden beri, FETÖ tehlikesine nasıl dikkat çektiğini, attığı manşetlerle anlattı.

Metin Yılmaz, şöyle konuştu:

2008’DEKİ “FETO MANŞETLERİNİ” GÖSTERDİ

Yılmaz programda şu tespitlerde bulundu;

Biz Gülen cemaatinin gerçek yüzünü o zaman gördük. Bakın 8 Nisan 2008’de ‘Şeriatçı Gülen’ demişiz.

15 Nisan 2008’de ‘Amerika’da ahkam kesme ülkeye dön” 23 Mart 2008’de 'Fethullah düğmeye bastı' 10 Aralık 2010 da 'Apo-Feto ittifakı' diyoruz.

Bakın kimse bune cesaret edemezdi. Onlar ‘Muhterem hocaefendi’ diyorlardı. Kolkola idiler.

21 Ağustos 2010 'Emniyet’in içini cemaatçiler sardı' demişiz. Bakın o dönem el ele bu ülkenin aydınları hapse atıyorlardı.

1 Mart 2012 'Fethullah 28 Şubatçı mı' diyoruz. Bakın tarihlere… Daha 17-25 Aralık’tan sonra 16 nisan 2016’da Fethullahçı 40 askeri tespit edip ordudan atılan subayı haberleştirdik. Darbeden 3 ay önce uyardım. 2 ay önce de 'TSK’nın komuta komitesinde FETÖ’cü paşalar' manşet attık. Ama bizi 2Siz Zaman ile aynı manşeti attınız diye' suçlamalar var iddianamede."

17/25 ARALIK HABERLERİ

“O dönem ayakkabı kutularından çıkan parayı herkes haber yaptı. Biz de yaptık ve sonrasında o yandaşlar üzerimize gelmeye başladı.

Fehmi Koru, Sözcü patronunu suçlayan bir yazı kaleme aldı. Mahreçli bir yazı yazmış, ismi yok… (O dönem) Sözcü’nün tirajları yükselmeye başladı, devamlı çıkıyor.

Sözcü çıktığı ilk günden itibaren halkına, askerine sahip çıktı. Biz hep uyardık. Doğruları yazdık. İktidar şimdi bizim yazdıklarımızı yazıyor. 17/25’ten sorna bize saldırılar başladı.”

15 TEMMUZ SÜRECİ

“Gelelim 15 Temmuz’a… 15 Temmuz’dan önce bir çatı iddianame hazırlandı. FETÖ’nün yayın organları diye Sözca’yü sözcüyü koymuşlar… Ama delil yok. ‘Belki ilerde çıkar’ demişler diye bizi bu iddinameye koymuşlar. Önce suçlama… Delil olmadan bizi suçladılar. Anladık ki kumpas başlıyor…

Ve bakın darbe oluyor… Bizim Gökmen Ulu haber yapıyor. Cumhurbaşkanı 1 haftadır kayıp, ortada yok. Her gazeteci bunu merak eder. Doğan Haber Ajansı 'Cumhurbaşkanı Ege’de tatil yapıyor' diye araştırıyor. Gökmen de vatandaşlara dayandırıp, 'Cumhurbaşkanı burada tatil yapıyor' diye haberi yazıp geçiyor. Darbeden 2 gün önce haber geliyor. Haber bekletiliyor ama resim yok diye haber bekletiliyor. Cuma günü saat 3, 4’te internete konuluyor. Darbe girişimi günü…

Ertesi gün diğer gazeteler saldırıya geçiyor. ‘Yakalayın Sözcü muhabiri kaçmasın. Darbenin yerin bildirdi kaçmasın, soruşturma açılsın' diyorlar.

7-8 ay geçti 19 Mayıs’ta bize operasyon yaptılar.”

“BURAK AKBAY ZATEN YURT DIŞINDAYDI”

Gökmen o gün kimlerle konuştu, gazeteden kimi aradı, bunların hiçbirini savcı incelememiş. 9 ay sonra bu bahane ile inceleme olmadan bize Gökmen’e operasyon yapılıyor. 2017 Mayısı’nda Sözcü’ye operasyon yapılıyor.

Burak Akbay zaten o sırada yurtdışındaydı. Burak Akbay buradan ayrıldıktan sonra operasyon yapıldı. Sırf onu kaçak durumuna düşürmek için…

Aleyhimize de 6 tane tanık buluyorlar. Hakim diyor ki 'Sözcü ve Burak Akbay FETÖ’cü mü' Tanıkların hepsi ‘hayır değil’ diyorlar. O, 6 tanık lehimize ifade veriyor.

Hakimler ve savcılar değişti ve bizim hakkımızda 2. iddianame hazırlandı. Yeni iddianamede köşe yazarlarımızı da dahil ettiler.”

ATATÜRK DÜŞMANI BİLİRKİŞİ

“Bizi de o işin torbasına koydular. Dedik ‘suçlama nedir’ Bir bilirkişi buldular ama kim olduğu belli değil. AKP’ye yakın, Atatürk düşmanı birisi. Çocukları FETÖ okullarında okuyan bir adam bu.

İstanbul’da yerel bir gazetede çalışmış bir kişi. Dedik biz de bilirkişi istiyoruz ve bunu reddettiler. Bu kişi Zaman Gazetesi abonesi ve bu kişiye dayanarak ifadelerimizi aldı savcı.”

“ALEYHİMİZE BİR TANE BİLE DELİL YOK”

“Aleyhimizde delil yok. Bizim HTS kayıtlarımız incelenmiş bir şey yok. Derneklere üye değiliz. Hiçbir şey yok. Burak Akbay’ın MASAK, HTS emniyet kayıtları, vergi kağıtları hepsi temiz…

Suçu ise ‘silahlı terör örgütü yönetmek.’ Adam sadece gazetenin sahibi ve yurtdışında. Hakkında kırmızı bülten çıkartmaya çalışıyorlar şimdi. Akbay’ın onlara sempatisi bile yok.”

“NEDEN SANSÜR UYGULAYAYIM?”

“Emin Çölaşan ve Necati Doğru yazılarından dolayı torbaya atıldı. Bize ve Mustafa Çetin’e (sozcu.com.tr Genel Yayın Yönetmeni) de ‘Neden yazarlarınıza müdahale etmediniz? Sansür uygulamadınız’ suçlaması yöneltildi. Ben neden gazetecilere sansür uygulayayım?”

“BİZ HABER YAYINLADIK”

“Bizim ceza aldığımız manşetler de ‘Yuh artık savaş sırlarımızı bile dinlemişler…’ manşeti. Bakın aynı gün çıkan Posta Gazetesi o haberi ‘Rezaletin zirvesi’ diye vermiş. Hürriyet ‘Devletin gizli sırları sızdırıldı’ demiş. Yurt Gazetesi ‘Savaş komplosu’ demiş. O gün her gazete bu manşetlerle çıktı. Bunlar haberdir biz de bunu yayınladık.

‘Şunun, bunun değil ben cumhuriyetin savcısıyım’ manşetimiz ile de suçlandık. Bu savcı Binali Yıldırım’ın dünürüne soruşturma açtı ve Saygı Öztürk de gidip bu kişi ile röportaj yaptı. Öztürk’e soruşturma açıldı ve takipsizlik verildi. Aynı mahkeme ise bize aynı haberden dolayı dava açtı ve bu haberi alıp benim ceza dosyama koydu. Aynı mahkemeden 2 farklı karar çıktı.”