Polemik & Kulis
22 Mar 2012 11:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:28

SİZ YÖNETİRSİNİZ, BİZ DE ELEŞTİRİRİZ, BU KADAR! HASAN CEMAL'DAN BAŞBAKAN'A DEMOKRASİ DERSİ!

Hasan Cemal kendisini AK Parti grup toplantısında eleştiren Başbakan Erdoğan'a sert çıktı.

Milliyet yazarı Hasan Cemal ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki sular bir türlü durulmuyor. Hasan Cemal’in köşesinde "hükümet Nevruz kutlamalarına izin verse ne olurdu" mealindeki yazısına Başbakan Erdoğan AK Parti grup toplantısında sert bir üslupla yanıt vermişti. Hasan Cemal bugün konuyu köşesine taşıdı ve aynı sertlikte karşıladı Başbakan’ın sözlerini.

ÜSLUBUNDAKİ İRTİFA KAYBI ERDOĞAN’A YAKIŞMIYOR

"Tayyip Erdoğan kürsüye çıkınca, önünde bir mikrofon bulunca, sesini yükseltmeden konuşamıyor, üslubunu da pek tutturamıyor.
Özellikle üslubundaki irtifa kayıpları doğrusu bir başbakana yakışmıyor.

Dün partisinin Meclis grubundaki konuşması da maalesef farklı değildi.

Üslup meselesini geçiyorum.

Çünkü öyle bir seviyeye inerek kendimi bugüne kadar savunmadım, bundan sonra da savunacak değilim.

Ama bu demek değildir ki, bazı haksız iddialar yanıtsız kalacak.

KALEMİMLE MÜCADELE EDERKEN ERDOĞAN SAHNEDE YOKTU

(...) bugüne kadar savaş için değil barış için mücadele ettim kalemimle.
Ve barış için yazılarımı, kitaplarımı yazmaya başladığımda Tayyip Erdoğan daha henüz siyaset sahnesinde yoktu.

Hep aynı sesi verdim:

Yazıktır, günahtır şehitlere, hayatını kaybedenlere... Devletin bu politikaları çıkmaz sokaktır, sorunu çözmez derinleştirir; devletin bu politikalarıyla ne kan durur, ne de anaların gözyaşı...

Yıllar böyle geçti.

Sahnedeki başbakanlar değişti ama kan ve gözyaşı durmadı.

Bugün de farklı değil. Analar ağlamaya devam ediyor.

ERDOĞAN’A HAKSIZLIK ETMEK İSTEMEM

Ama haksızlık etmek istemem.

2011 genel seçimlerine kadar Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunu konusunda artıları eksilerine ağır basıyordu. Bu nedenle de benim Erdoğan’a eleştirim değil desteğim ön plana çıktı.

Ama sonra Erdoğan milliyetçiliğe fena halde gaz vermeye, MHP lideri Bahçeli gibi elinde yağlı urgan nutuk atmaya başladı meydanlarda.

Kendi özel temsilcisini Kandil’in karşısına oturtabilecek kadar yürekli davranabilen bir Başbakan, KCK operasyonları ile siyasetin alanını daraltmaya ve 1990’lara benzer biçimde sorunu yine tek boyuta, ’terörle mücadele’ye indirgeyen güvenlikçi bir anlayışa yöneldi.

Ben de kendisini eleştirmeye başladım.

Çünkü, daha önce denenmiş olan bu yolla, Kürt sorununun silah ve şiddetle bağını koparmak ve barışçı çözüm rayına oturtmak mümkün olamazdı.

Bu konuda hiç kuşkusuz PKK’nın, Kandil’in ya da İmralı’nın eleştirilecek yanları vardır.

Hem bu köşede, hem son kitabım Barışa Emanet Olun’da PKK’ya yönelik eleştirilerime yeterince yer verilmiştir.

DEMOKRASİLERDE HESAP SORULUR

(...) Afganistan’da şehit olan askerlerimizin hesabı da, Uludere’de Türk savaş uçaklarının saldırısıyla hayatını kaybeden Kürt köylülerinin hesabı da öncelikle ’sivil otorite’den ve onun başından sorulur.
Yani Başbakan Erdoğan’dan.

Demokrasiler böyle işler.

Demokrasilerde, ’butik devlet’miş değilmiş gibi sıradan tariflerle sorumluluktan kaçılamaz.

Demokrasilerin ete kemiğe bürünmesi ancak hesap sorma-hesap verme mekanizmasıyla mümkündür.

İŞ BÖLÜMÜ BASİT SİZ YÖNETİN BİZ ELEŞTİRELİM

’Gazeteci milleti’nin demokrasilerdeki en önemli işlevi de, bu mekanizmanın düzgün çalışabilmesiyle ilgilidir.

Demokrasilerdeki iş bölümü basittir.

Siz yönetirsiniz.

Biz de eleştiririz.

Bu kadar!

Son söze gelince:

İktidarlardan hesap sorulamayan rejimlerin adı demokrasi değildir, olamaz.