İnfial
22 Mar 2015 10:56 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:08

Şifreleri çözen yazı: Öcalan topu PKK'ya attı!

Medyaradar siyaset ve medya analisti Atilla Akar, Diyarbakır miting meydanında dün açıklanan Öcalan'ın Nevruz mesajını yorumladı.

Dün Diyarbakır'da gerçekleşen Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan'ın mektubu okundu. Öcalan mektubunda PKK'nin silah bırakması için bir kongre yapılması gerektiği mesajını verdi.
Mektup sadece bununla ibaret değildi; başka vurgular, başka mesajlar da içeriyordu. Medyaradar siyaset ve medya analisti Atilla Akar mesajı bakın nasıl yorumladı:

Öcalan topu PKK’ya attı !..

Uzun süredir beklenen ve artık neredeyse “geleneksel” hale gelen “Öcalan’ın Nevruz Mesajı”nın 2015 versiyonu nihayet Diyarbakır miting meydanından halka açıklandı. Gerçi 2013’ün daha “teorik” ve “coşku dolu”  mesajına göre bu seferki oldukça sönük sayılabilirdi. Ancak gene de söylemek istediğini kabaca söyleyen bir metinden fazlaca uzaklaşmış sayılamazdı.

Üzerinde daha okunmadan türlü spekülasyonların yapıldığı (Yok okunmayacak, yok silahlı mücadeleye son çağrısı yer almayacak, vb) ve şimdi de metninin değiştiğinin söylendiği bu çağrı her hâlükârda bazı ipuçları sunmaktaydı.

Duygu planda “barış ve çözüm umudu”nun halen geçerli olduğunu vurgulaması bakımından “iyimser” (Ne demekse!) bir metindi. Sonuç olarak “Mesaj”dan iki somut adres tespiti yapmak mümkündü. Bunlardan birincisi PKK, ikincisi ise devlet/hükümet idi.

Aslında “silahlı mücadelenin geride kaldığı” çağrısı 2013’te yapılmış ve bunun üç aşamalı olacağı vurgulanmıştı. Buna bilhassa Kandil’den kaynaklanan nedenlerle tam uyulmadığı da (ya da “göstermelik” uyulduğu!) aşikâr. Lakin bu kez Öcalan buna sadece “kendi kararı” olmaktan ziyade bir “örgüt kararı” olması gerektiğine atıfta bulunuyor. Olayı bir tür “örgütsel irade” ya da “örgütsel meşruiyet” noktasına çekmeye çalışacağı anlaşıyor.

Geçmiş “silah bırakma” çağrısından en önemli farkı bu. Böylelikle “tüm örgütü bağlayıcı bir karar” havasına sokma arzusunu beyan etti. Kendi “Liderlik iradesini” herkesi işin içine sokarak “örgütsel irade” ile pekiştirmeye çalışacağa benziyor.
Bu mesajın dünkülerden farkı “içe dönük” bir boyutu da taşıması ve PKK’nın da bir şekilde “revizyon” geçireceğidir. Buna da “örgütsel demokrasi” diyeceği aşikâr!

PKK buna ne kadar uyar, Kandil’deki kimi unsurlar buna ne kadar istekli davranır, hangi manevralar yapılır bilemeyiz. Öcalan bunu yakın zamanda “ayrıntılı bir talimat”a çevirir mi (Şu tarihte, şu kişilerle, şu kararlarla, vb gibi) meçhul. Ancak “ucu açık” da olsa böyle bir “Arzu”sunu beyan etmiş oldu. Üstelik ona bir getirisi de şayet bazı şeyler ters giderse bu kez de topu “PKK’daki sözünü dinlemeyen kimi unsurlar”a atma imkânı doğmuş olacak!

Bunu “Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır.” tespitini yaptıktan sonra “Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim.” diyerek dışa vurmaktaydı. Buradaki en öne çıkan vurgu “sürdürülemez bir aşamaya varmak” olarak tanımlanabilir.

Öcalan böylelikle PKK’ya da yeniden bir “ayar atma” ihtiyacı içinde (Şayet yeni bir “danışıklı dövüş” manevrası yoksa!) görünmektedir. Böylelikle;

1- PKK üzerindeki otoritesini bir kez daha test edecek
2- Kimin borusu öteri ispatlayacak
3- Çatlak seslerin deşifresini ve belki de tasfiyesini sağlayacak
4- Güven tazeleyecek
5- “Çizgi”sini kesin olarak dayatacak ve kabul ettirecek
6- Devletle pazarlıkta (Ev hapsi hatta bir af ve diğer “demokratik talepleri” gibi) eli daha güçlü olacak.

İşin devlet/hükümet cephesine gelince “Deklarasyon” şartına bağlı olarak “İzleme heyeti” ve “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” talebi tekrarı ile “özgür ve eşit anayasal yurttaşlık” çağrıları dikkat çekiyordu. Lakin bana göre yapılan en önemli vurgu “Eşme Ruhu” (Süleymanşah Türbesi'nin, PYD kontrolündeki Eşme'ye taşınması olayı) diye yapılan göndermeydi. Biraz devletin başka cenahlarına da (Ordu gibi) “mavi boncuk” dağıtan bu yaklaşım ile Öcalan yeni “yakınlaşmalara” da kapıyı açık tuttuklarını hissettiriyordu. Tabii bu bir tür “yem atma” ya da “siyasi takiye” olarak da okunabilir!

Ancak bu konuda işler biraz karışabilir. Çünkü son Arınç-Erdoğan tartışmasında olduğu gibi belli ki devlet içinde kimi eğilimler çatışıyor ve sertleşiyor. Bu ileride “sorunun çözümüne yönelik” ne gibi çatlaklar oluşturur meçhul. Her durumda bu bir sorun ve Öcalan-PKK cephesinin bundan yararlanacağı aşikâr. Hele Öcalan gibi “taktikçi” bir önderleri varken!

Bu arada dikkatimi çekti; Arınç-Hükümet ile Erdoğan arasındaki polemik dolayısıyla Erdoğan’ın söylediği söz ilginç ve biraz “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit gibiydi. (“Kürt sorunu yoktur” mealli çıkışı, Harp Akademileri’ndeki yaklaşımı, vb, ile de alt alta toplanınca) Erdoğan Dolmabahçe’ye karşı çıkarken “Sürekli yeni talepler çıkıyor. Ardı arkası kesilmiyor.” diyordu. Bakalım yarın öbür gün bu seferde çıkıp, çözüm süreci konusunda “Aldatıldım” başlıklı bir konuşma yapılır mı acaba?

Ancak açıklamada tarih belirtmelerden özellikle kaçınılması aslında her şeyin “Seçimlere endeksli” olduğunu gösteriyor. Belli ki Öcalan seçim sonuçlarını görmeden daha kesin ve bağlayıcı ifadeler kullanmaktan çekinmiş. Bilhassa HDP’nin akıbetinin belli olması çubuğu şu veya bu yöne bükebilir. Bu durumda yeni manevralar gerekebilir. Kısaca bu şartlar altında daha “Dolgun” bir metin zaten beklenemezdi. Şimdilik herkesin ağzına gene “Nevruz ruhuna uygun” bir parmak bal çalınmış gibi oldu!

Velhasıl sadece metin üzerinden dar okuma yaparsak bunlar öne çıkıyor. Bu sorunun göründüğünden karmaşık boyutlar taşıdığı ve kamuoyu önünde okunan metinlerden çok “okunmayan” ya da “okunamayan” (!) metinlerin belirleyici olduğu düşünülürse daha bir süre zigzaglı gidiş gelişler beklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

22.03.2015.

atillaakar@gmail.com