Röportaj
28 Oca 2018 21:38 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:58

Serdar Kuzuloğlu'ndan çarpıcı tespit: WhatsApp’la gelen Instagram’la gider

Teknoloji ve trend editörü Serdar Kuzuloğlu, Milliyet'ten Buket Aydın'a konuştu. Kuzuloğlu'na göre ilişkiler artık sosyal medyada başlayıp, sosyal medyada bitiyor.

Sosyal medya konusunda uzman olan Serdar Kuzuloğlu, Buket Aydın'a verdiği röportajda çarpıcı tespitlerde bulundu.

Sosyal medyanın oluşturduğu sanal gerçeklik ve sosyal medya ilişkileri üzerine soruları cevaplayan
Kuzuloğlu, "Mesela bugün Instagram hesabı olmayan erkeğin farklı bir anlamı var mesela. Kimileri için tam evlenilecek erkek, kimileri için sinsi erkek. Artık bunlar değer yargılarımızı oluşturuyor." dedi.

İşte o röportaj:

- Sosyal medya insanı yalnızlaştırıyor mu?

Ben internet çağında tanımların biraz değiştiğini, eski anlamlarını bazen kaybettiğini, bazen de genişlediğini düşünüyorum. Sosyalleşme dediğimiz kavram da böyle bir şey. Sosyalleşme özünde eğer birbirinden haberdar olan kişilerin, birbiriyle iletişim kurmasıysa evet sosyal medya ile bu mümkün ama aslında manen ihtiyaç duyduğumuz etkileşim böyle bir şey değil. Çünkü duygularını aktarabilen insanlar için elektronik platformlar çok kısıtlayıcı, çok az seçenek sunuyor. Bütün mutluluk ifadelerimizi gülen bir emojiye hapsetmek zorundayız. Bu da bence dolaylı bir algı yaratıyor. ‘Birlikte Yalnızlık’ teorisinin mucidi ünlü Amerikalı psikolog Sherry Turkle vardır, onun bahsettiği şey şu; evet birileriyle beraber ama aslında değiliz ve bu bizim kafamızı karıştırıyor ve bir türlü istediğimizi bize vermiyor. Benim şimdi Instagram’da 1 milyon takipçim olsa, bu 1 milyon kişinin beni takip ettiği anlamına gelmiyor. Daha da garibi sosyal medyada takipçi sayısı artıkça baskın kitle değişiyor ve bu bir cendereye dönüşüyor. 10 kişilik bir sosyal grupta 1 tane çok konuşkan, 2 tane haset, 4 tane sizi beğenen kişi vardır. Şimdi bu 10 kişilik grupta 2 kişilik haset grubu 100 kişide 20, 1000 kişide 200, 10 bin kişide 2000 oluyor. 2 bin hasetle mücadele etmek çok az kişinin altından kalkabileceği bir yük. Dolayısıyla bu yalnızlık bazen tercih edilir de oluyor. Çünkü sosyal medya her şeyin çarpanını o kadar büyütüyor ki baş edemeyeceğin bir boyuta geliyor. Sosyal medya bizi hem kalabalıkların içine itiyor hem çok yalnızlaştırıyor.

- Sosyal medya hayatımıza girmeden önce bu kadar kötü olabileceğimizi bilmiyordum mesela. Siber zorbalık neden, nasıl bir psikolojiden kaynaklanıyor?

Eskiden yaşadığımız toplumun bu kadar farklı katmanlarını gözlemleme imkanımız olmuyordu. Genellikle kendi küçük çevremizden ibarettik. Ve kendi küçük çevremizde doğası gereği bizim değer yargılarımız, dünya görüşümüz ile şekillenmiş ortamlar oluyordu. İnsanlar gerçekte sinirlendikleri ve gerçekten öfkesini boşaltmak istediklere şeylere sinirlenip öfkesini boşaltamadığı için ‘önümüze gelene bir tekme’ babında gücü kime yeterse bütün hırsını ondan çıkarmaya çalışıyor. Yani bu evin kapısından içeri girer girmez karısını dövmeye başlayan zorba erkek gibi bir şey. Karısı ile ilgili bir durum değil o ama gücü karısına yetiyor ve dünyaya dair bütün ezikliklerini, bütün olmamışlıklarını karısından, çocuğundan çıkartıyor. Sosyal medyadaki şiddet de bu yüzden, yoksa insanların ortalığı velveleye verdiği kadar o konuları umursadığını zannetmiyorum.

- Bu zorbalık, kötülük durumundan korunmak için ne yapılabilir?

Benim Twitter profilimde ‘memleket ve dünya meselelerini siz çözün, ben küçük meselelerin adamıyım, birileri de bunlarla ilgilenmeli nihayetinde’ yazıyor. Akıl sağlımı koruyabilmek için kendime bunu belirledim. Yoksa ben de dünyayla, gündemle, siyasetle, gidişatla, hayatla en az takip ettiğim insanlar kadar ilgiliyim. Fakat bunların sosyal medyada her fırsatta ve hoyratça dile getirilmesinin hayal ettiğim kadar anlamlı olmadığını fark ettim. Belki bundan sonraki süreçte bunu göreceğiz, insanlar daha az, daha öz konuşacaklar.

“Instagram hesabı olmayan erkek kimileri için tam evlenilecek erkek”

- Özellikle Instagram ilişkilerde çok önemli bir rol oynamaya başladı. Attila İlhan’ın “çünkü ayrılık da sevdaya dahil” mısrası vardır ya, takipten çıkmak da, ‘like’lamak da, sevdaya dahil durumu oluşmaya başladı sanki ne dersiniz?


İsa peygambere ait bir söz vardır, “kılıç çeken, kılıçla ölür.” Dolayısıyla WhatsApp’la başlayan, Instagram’la bitiyor, Facebook’ta parlayan bir kavga, Twitter’da son bulabiliyor. Sosyalleşme tanımında değindiğim gibi ilişki tanımımız da değişiyor. Mesela bugün Instagram hesabı olmayan erkeğin farklı bir anlamı var mesela. Kimileri için tam evlenilecek erkek, kimileri için sinsi erkek. Artık bunlar değer yargılarımızı oluşturuyor. Bunlar yazılı olmayan sosyal kurallar baktığımızda.

- Yeni trendler, yeni coollar neler olacak peki?

Offline olmak yeni bir lüks, uyuyabilmek yeni bir lüks, bugün birçok markanın reklam pazarlama iletişimi filtresizlik üzerine kurgulanıyor. Örneğin kozmetik markaları artık ‘photoshop’ kullanmadan manken kullanmaya başladılar, yuvarlak hatlı mankenler bugün kataloglarda kullanılmaya başlandı. İnsanlar bir üyesi olamayacakları bu yapay gerçeklikten çok sıkıldılar, daha ulaşılabilir hedefler istiyorlar. Bugün gördüğümüz bu renkli, üretilmiş imal edilmiş kurgulanmış hayatlar, yerlerini daha sahici, samimi, içten hayatlara bırakacaklar. Ben önümüzdeki dönemde daha samimi, insanı sosyal medya figürlerinin daha tercih edilebilir olacağını düşünüyorum. Marjinaller elbette her zaman rol çalmaya devam edecekler her konuda ama bu insanların da sesinin daha çok duyulacağını düşünüyorum.

- Black Mirror’da bir bölüm yayınlandı. Biriyle ilişki yaşamak istiyorsun ve bir program mükemmel eşini aratıyor. Ve ilişkinin ne zamana kadar süreceğini söylüyor ve öncesinde ayrılamıyorsun. Bu çok konuşuldu, bence imkansız değil.

Black Mirror’daki gibi dikte ettirici, sınırlayıcı, kısıtlayıcı olmasa bile bugün kendi rızamızla bunun farklı örneklerini yaşıyoruz. Şöyle düşünelim sosyal medyada arandığında hiçbir sonuç çıkmayan bir adam ya da kadınla flört edebilir mi bugünün insanı, korkar değil mi? Uzaylı mı, ajan mı, hırlı mı, hırsız mı bu yeni bir ölçüt. Dolayısıyla sosyal medya profilleri ve geçmişimiz, bizim sosyal sicil kaydımız aynı zamanda. Ve bu bizim dijital bir dövme gibi üzerimizde taşıdığımız kimlik uzantımız.

- Sosyal medyada görünür olmak, hayatta görünür olmaya mı tezahür edecek?

Bu sadece kişiler için değil mekanlar için de öyle. Mesela tatile çıkacaksınız, bir oteli internetten arıyorsunuz, o otel hakkında biri olumsuz bir şey yazdıysa, seçeneklerden çıkartıyorsunuz. Sosyal medyadaki görünürlük bizim her adımımızda her konuda ticaretten, ilişkilere her alanda önemini payını giderek artırıyor.

- Takipçi sayısı çok önemli mi?

Türkiye gibi niteliğe öncelik veren ülkelerde önemli. Sosyal medya influencer’ları var, ‘sosyal medya şöhretleri’ diyelim biz buna, Türkiye’de baktığımızda bu şöhretlerin kriteri çok fazla takipçiye sahip olması ama örneğin İngiltere’de sosyal medya fenomeni dediğimiz kişilerin 20- 30 bin takipçisi var. Türkiye’de kimse onları umursamaz bile

"Gelecekte gerçek hayat çok sıkıcı olacak"

- Bir gelecek projeksiyonu istesem sizden?


Bence ‘sanal gerçeklik’ hayatımıza çok enteresan pencereler açacak. Dünyada hiç göremediğiniz, gidemediğiniz, gidemeyeceğiniz yerlere bir gözlük takarak ulaşabileceksiniz. Hiç sahip olamayacağınız bedenlerde kendi bedeninizi görebileceksiniz. Hayatta flört edemeyeceğiniz insanlarla cinsel ilişkiye girebileceksiniz. Sanal evrenler olacak. İster istemez şu soru akla geliyor. Böyle bir şeyi tercih edecek miyiz?

- Kimse gerçek hayatta yaşamak istemez ki o zaman…

Zaten onu söylüyorum. Gerçek hayat çok sıkıcı, çok sığ, çok sıradan çok heyecansız gelecek bize. O kadar enteresan boyutları var ki, mesela uçabileceksiniz, hep istediğiniz bedende olabileceksiniz ya da kaybettiğiniz yakınlarınızla sanal bir evrenin içerisinde buluşabileceksiniz. Instagram’daki kurguladığımız hayatların yalan olduğunu bile bile onları tercih etmemiz, insanların hikayeleri arasında dolaşmamızı sağlayan motivasyon neyse oradaki o olacak.

- “Zeki Müren de bizi görecek” o zaman diyebiliriz?

Kesinlikle tabii. Daha etkileşimli, daha sanal, daha büyük ölçekli bir dünyayı kurgulayacağız. Bu sosyal medya araçlarıyla kurgulamaya başladığımız dünyayı çok daha büyük ve kapsayıcı bir şekle getireceğiz sanal gerçeklikle. Ve bunun birçok manipülatif kullanım alanlarını da göreceğiz. Bu istismar da edilecek kullanım alanı olarak.

- Gelecekte televizyon da evrilecek mi?

Televizyonun bu anki şekliyle geleceğinin çok fazla olmadığını düşünüyorum. Yine televizyonlarımızda, televizyon yayınları izleyeceğiz fakat bunları talebe bağlı olarak istediğimiz katalogda, istediğimiz saatte istediğimiz şekillerde izleyeceğiz. Bu da bir noktadan sonra aynı internette olduğu gibi büyük kanallar yerine, büyük personalar yaratacak. Ntv televizyonunun haber sunucusu Buket Aydın değil ama Youtube’daki Buket Aydın’ı izleyeceğiz. O mertebeye gelindiğinde Ntv’nin şemsiyesi yerini, Youtube’un şemsiyesine bırakacak. Bu çok önemli bir değişim.

- Sosyal medyada en çok kimler takip ediliyor?

Gazeteciler, haberciler, televizyoncular. Çünkü insanların bilgilenmeye, bir şeylerden haberdar olmaya, güncellenmeye ihtiyaçları var.

- Bazı sosyal medya figürleri çok ünlü kendi içlerinde, kimisi kitap yazıyor, kimisi video yayınlıyor. Çok da para kazanıyorlar imza günleri dolup taşıyor. Nasıl oluyor bu?

İnsanlar bir kere kurumlar değil bireylerin önemli olduğunu anladığı anda artık o bireyleri kurumlardan azade olarak düşünebilmeye başlıyor.

- Bireyler nasıl önemli olabiliyor?

Bu bireyler insanların başka bir yerde bulamayacakları ya da daha önce haberdar olamayacakları şeyleri bulup, o mecraların ruhlarına uygun olarak yansıtabildikleri için meşhur oluyorlar. Bugün Google’dan sonra dünyanın en çok kullanılan arama motoru YouTube ve en çok yapılan aramalar ‘nasıl yapılır’ videoları. Bugün insanlar evini boyamak için de Youtube’a girip bakıyor, pirinç pilavı yapmak için de bakıyor. Yani Youtube insanlığın kolektif zekası, bilinci, arşivi haline gelmiş durumda.

- Artık herkes haberci, aşçı, oyuncu, şarkıcı, duvar boyacısı olabilir bu açıdan bakınca.

Şu şerhi koyayım bu muhabbetin içerisine; elimizdeki araçların kabiliyeti ile kendi kabiliyetlerimizi birbirine karıştırmamakta fayda var. Şu dönemde içine düştüğümüz önemli yanılgılardan birinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu cihazları, bu ortamları kullanabilen insanlar var, fakat bu onların popüler olması için yeterli değil. Bugün herkes bir gazeteci olabilir ama herkes ‘gazeteci’ olamıyor.

- Okullar da evrim geçirecek mi bu durumda?

Yeniçağın eğitimi merak edebilme hissini uyandırmalı. Merak eden insanlar yaratmalı. Okullar merak eden insanların bilgiye nasıl ulaşıp, onu nasıl işleyeceğini öğreten kurumlar olmalı. Fizik dersindeki derdimiz ivmenin, yerçekiminin nasıl işlediğini öğrenmek ise bize bunun mantığını kavratıp Youtube’da ya da bir web sitesinde, bir kitapta, defterde, bir televizyon programındaki karşılıklarını bulmayı öğretmeli eğitim. İhtiyaç duyduğumuz anda hangi bilgiyi arayıp, nerede bulacağımızı öğretmeli.

- Bilgiye ulaşmak artık çok kolay ama bunun doğru bilgi olduğunu nasıl anlayacağız.

İnternet okuryazarlığı konusu giderek daha fazla önem taşıyacak. Karşımıza çıkan bilgilerin gerçekliğinin denetlenmesi, onaylanması gibi şeyleri ister istemez öğreneceğiz. Birtakım acı tecrübelerle de dahi olsa.

“Elektronik ayak izimiz her yerde”

- Kendi aramızda konuştuğumuz şeyler reklam ya da gönderi olarak karşımıza çıkıyor. Biri bizi dinliyor mu?


Cep telefonları bizi dinliyor mu, bunun cevabını bilmiyorum fakat cep telefonlarına yüklediğimiz uygulamalar yüklerken bizden ne istediğini gayet açık anlatıyor. Diyor ki, bu uygulama senin takvimine, mikrofonuna erişmek istiyor, fotoğraflarına erişmek istiyor. Her şeyin elektronik bir ayak izi oluyor. İnsanoğlu kendisini sürekli tekrar eden bir varlık. Hangi saatte hangi diziyi izlediğimiz belli, hangi saat diliminde yattığımız, kalktığımız, evimizin, işimizin nerede olduğu gibi şeylerin çoğu elektronik ayak izlerimizle belli. 

- Sosyal medya olmasaydı ne olurdu?

Sosyal medya olmasaydı biz şu andaki kadar fazla sayıda ilişkiyi yürütemezdik. Gerçek dünyada bu kadar ilişkiyi yürütmek mümkün değil. Sohbet ederken bile arada telefonumuzu açıp, bir arkadaşımıza mesaj yollayıp, sohbetimize devam edebiliriz.

- İnsanların Instagram’da kendilerini çok fazla yayınlaması neden sizce?

Birçok kişinin sosyal medya profili ‘selfie’lerinden ibaret bir bakıyorsunuz aynı duruş, aynı surat, aynı boyun açısı ile farklı mekan ve fonlarda yüzlerce binlerce fotoğrafı var. Ve bir beğenilme beklentisi var. Bu dopamin salgılatan bir şey, yeni bir seratonin kaynağı baktığımızda. Hepimiz ortak bir platform üzerinde kendi sıradan hayatlarımızı paylaşıyoruz. Ve böyle bir sıradanlığın hükümranlığı gibi, yeniden keşfi gibi bir süreci tetikliyor sanki.

- Twitter ve Instagram’da like almanın yöntemleri neler?

Bunun bir reçetesi olup olmadığını bilmiyorum. Ve kendi örneklerimle baktığımda aslında kurgulanmamış hallerin daha çok ilgi çektiğini görüyorum.

- Yapılan bir araştırmaya göre Türk kullanıcılar gün içerisinde akıllı telefonlarına her 13 dakikada bir yani ortalama 78 kez bakıyor. Hatta bu konuda Avrupa birincisi bile olmuşuz.

Mesela Instagram’da bir şey paylaştıktan sonra 1 dakika kadar sürekli sayfaya girip kim beğendi diye bakma durumu var, vedalaşamıyoruz. İşte orada hayatın içerisinde bir yerde hala varlığınızı sürdürebildiğinizi hissettiriyor size. Evet, hala arkadaşlarımla birlikteyim, bana baktılar, benimle ilgilendiler… Bunlar bu devre has şeyler, her yenilik gibi bir alışma, bir normalleşme ve kendi ahlaki kodunu oluşturma süreci olacak.

- Digital paranın geleceği ne olacak?

Bitcoin ve türevleri ki, sayısı 3 bini geçmiş durumda, bunların varlığı da onlara yatırım yapan insanların verdiği kıymetle ilgili bir şey, bunun geleceği var mı, evet geleceği var, gelecekte böyle birtakım para birimlerinin ve değerlerin varlığını göreceğiz. Ülkelerden devletlerden, ordulardan, rezervlerden, merkez bankalarından bağımsız olarak kıymetlenebilen şeyler anlam kazanmaya başlayacak.

“Yapay zekadan değil, kendimizden korkuyoruz”

- Yapay zekanın gelişimi insanı ürperten bir boyutta, yapay zeka yerimizi alacak mı?


Bugün insanların çoğunun kafasında canlandırdığı gibi süper yapay zekayı muhtemelen biz kendi ömrümüzde göremeyeceğiz. Zaten insanların da öyle bir yapay zekaya ihtiyacı yok. O tip bir yapay zekada aslında korktuğumuz şey kendi duygularımız. Kendimizden korkuyoruz. Yoksa yapay zekanın ne para hırsı var, ne kariyer hırsı var. Bu insanların ihtiraslarını düşünün ve yarın bu ihtirasların eline çok kudretli yapay zekalar geçerse kendi emellerini çok şiddetli ve kusursuz bir şekilde hayata geçirebilecekler, esas korkmamız geren bu. Ben teknolojinin bu kadar geliştiği ve yetenekli hale geldiği çağda insanı vasıflarımızın eskisinden çok daha önem kazanacağını düşünüyorum. Teknoloji çağında insan ahlakı çok daha önemli ve belirleyici olacak eskisine kıyasla.

“Gençler niteliklerine yatırım yapsınlar”

- Meslekler iş tanımları değişecek mi? Gençlere ne tavsiye edersiniz?


Bugün bu satırları okuyan insanların büyük bir bölümü belki de tamamı 20 sene önce adı sanı olmayan, varlığından bile söz edilemeyecek meslekleri yapıyorlar. Marka müdürü diye bir şey yoktu 20 sene önce, nefes koçu diye bir şey yoktu, pilates hocası yoktu, ilişki terapisti diye bir şey yoktu, botoks uzmanı yoktu. Bugün bunlar var hayatımızda. Gelecekte teknoloji ile birlikte birçok iş dalı yok olacak, bundan çok daha fazla iş dalı ortaya çıkacak. Nitelikli insanlara ihtiyaç duyuyor gelecek. Dolayısıyla gençler kendi niteliklerine yatırım yapsınlar. Önemli olan bugünü iyi okuyabilip, yarının neleri kurguladığını iyi yorumlayabilmek, bugün internet sayesinde geleceği okuma adına çok fazla araca sahibiz. Ama bunu okuyacak niyete sahip değiliz.

- Bu niyete sahip olmadığımız kanısına nasıl vardınız?

Bugün milyonlarca kişinin en büyük hayali KPSS ise eğer, insanların böyle bir yarışta pes ettiği şeklinde okuyorum bunu ben. Oysa şunu düşünün ben kendi etrafımdan bakıyorum, insanlar yazılımcı arıyorlar bulamıyorlar, grafikçi arıyorlar, bulamıyorlar, editör arıyorlar bulamıyorlar, restorana gidiyorum garson bulamıyor, tesisatçıyla konuşuyorum, çırak bulamıyor, berbere gidiyorum çırak bulamıyor. Çünkü insanlar çalışmak istemiyorlar, birçok şeye çok kısa zamanda ulaşmak bir an önce en üste tırmanmak istiyorlar. İnsanlar hayallere sahipler ama o hayallerinin gerektirdiği sorumlulukla yüzleşmekten kaçınıyorlar. Daha sabırlı, daha çalışkan bireylere ihtiyacımız var. Gelecekte kazananlar her zaman olduğu gibi daha sabırlı, daha planlı, daha bilinçli çalışan ve kendisini donatan insanlar olacak.