Televizyon
29 Nis 2012 13:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:35

SELÇUK YÖNTEM'DEN ACI İTİRAF; "DİZİLERİN ACIMASIZLIĞINDAN SIKILDIM"

35 yıllık sanat hayatında ilk defa bir yarışma sunacak olan Selçuk Yöntem, oldukça heyecanlı.

35 yıllık sanat hayatında ilk defa bir yarışma sunacak olan Selçuk Yöntem, oldukça heyecanlı. “Ne zamandır istiyordum zaten” diyor.

Dizilerin acımasız çalışma şartlarından sıkıldığını, artık bir sit-com’da oynamak istediğinin de altını çizen usta oyuncu, “Genelde sert göründüğümü söylerler, sanırım sesimle de ilgili. Oysa gırgırı, şamatayı çok severim” diyor.

* Yarın akşam yayınlanacak olan “Büyük Risk” adlı yarışma programını sunmayı neden kabul ettiniz?

İlk defa yarışma sunmayı kabul ettim. Çünkü formatı çok hoşuma gitti. Zaten ne zamandır da içimin bir tarafı bir bilgi yarışması yapmayı istiyordu. Büyük Risk, Amerika’da 50 yıldır yayınlanan bir yarışma. Zaten bu da mesleğimizin bir parçası esasında. Bir tiyatro oyunu gibi, çünkü canlı bir performans. Diri durmak zorundasınız, seyirciyle, yarışmacılarla alışveriş içindesiniz.

* Artık dizi yapmaktan sıkıldığınızı ve farklı bir şey yapmak istediğinizi sanmıştım...

Dizilerin bu acımasız şartlarında sıkılmamak mümkün değil. Tabii ki sıkıldım. Ama sıkıcı şartları olmayan bir dizide de çalışsaydım yine yarışma sunardım. Alternatif değil yani. Benimsemediğim hiçbir şeyi yapmam.

* Gerçekten de çok uzun zamandır dizilerde oynuyorsunuz. Uzun çalışma saatleri ve kötü koşullardan bıkıp da bir dönem dizilerde rol almamayı ya da protesto etmeyi düşünüyor musunuz?

Evet, böyle bir düşünceye sahibim. Var olan şartların düzelmesi için oyuncular sendikası ve bazı kuruluşlar bir çaba içinde. Ama disipline edilemez bir hale gelirse pek çalışacak gücü bulamıyorum artık kendimde. Hem bedensel hem ruhsal hem de sinirsel çok büyük yıpratma yaratıyor. Yaşamınızda sadece bunu yapmıyorsunuz, başka işleriniz de var. Ama size yaşam hakkı vermiyor. Beş günde dizi değil, film çekiyoruz. Bu kadar ağır olmayan, mesleğin paralelinde olan sit-com beni daha çok ilgilendiriyor. Sit-com yapmak istiyorum. Tabii sadece benim istememle olmuyor, hayatın da bunları getirmesi lazım.

Bir diziyi baştan sona izlemişliğim yok

* Sizi genelde dramalarda görüyoruz. Komediye pek yakıştırmıyor sanki sizi yapımcılar. Ne dersiniz?

Aslında ben komedi daha çok severim, daha yatkınım komediye. Pek kimse bunu bilmiyor. Ama dediğim gibi kesinlikle bundan sonra komedi oynamak istiyorum ve bu dileğimi, enerjimi hayata yolluyorum.

* Peki dizilerde gördüğümüz o sert, hüzünlü adamın dışında nasıl bir adamsınız?

Bilakis eğlenmeyi, gırgırı, şamatayı, matrağı çok seven bir adamım. Hayatta en sevdiğim insan özelliği gülmektir.

* Hüzünlü bir yüzünüz olduğunu sadece ben mi söylüyorum, yoksa genelde duyar mısınız bunu?

Herhalde bu biraz sesimle de ilgili, genelde sert göründüğümü söylerler. Hüzünlüyü de ilk sizden duymuş oldum. (gülüyor)

* Sizi o kadar çok ekranda görüyoruz ki, sizin neler izlediğinizi merak ettim...

Pek televizyon izleyemiyorum. İzlediğimde de, film izlemeyi tercih ediyorum. Türkiye’de haberlere bakmak artık benim duygusal yapımı bozduğu için izlemiyorum.

* O kadar çok dizi var ki, hiç mi izlediğiniz yok?

İstiyorum ama haftanın beş günü çekimlerde olunca zaman yok ki... Kendi dizim Uçurum’u bile izleyemiyorum. İnanın hiçbir diziyi de başından sonuna dek izlemişliğim yok. Dolayısıyla bir değerlendirme de yapamayacağım.

* Oyunculuk anlamında kimi beğeniyorsunuz?

Çok fazla isim var. Birkaç isim söylesem diğerleri alınabilir, gönül koyuyorlar sonra. En iyisi söylememek...

Herkes hemen ‘ben oyuncuyum’ diyor

* Dizilerde rol alan herkes oyuncu olamaz demiştiniz...

Tabii ki... Gördüğünüz gibi herkes oyunculuk yapıyor ama herkes aktör olamaz. Sokaktan geçen adamla da oynadım ben, oyunculuk bu kadar hafif birşey değil. Ama terminolojik kelime bulamıyoruz herhalde ve herkes hemen “Ben oyuncuyum” diyor. Bu işe biraz daha bilerek soyunmak gerekiyor oysa.
Bir diziyle bile meşhur olunabiliyor ama bu ülkede...
Olabilir ama oyunculuğun, aktörlüğün farkına varan zaten böyle cümleler kullanmaz.

* Genç nesili nasıl buluyorsunuz?

Bir kısmı tiyatro olmadan bu işin olamayacağına inanıyor ve bu zor şartlarda tiyatro yapıyor. Bir kısmı da oyunculuğu dizilerde zannediyor. Bir-iki dizide oynayıp sonra tutturamıyorlar. Çünkü mesele, sadece dizi bazında değerlendirilecek bir mesele değil. Bu işe baş koydun mu bunun tiyatrosunu da, dizisini de, filmini de yapacaksın; yarışmasını da sunacaksın.

* Bu işin kökeni tiyatrodur deniliyor. Ama oyuncu diye hiç tiyatro yapmamış Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ geçiyor. Burada hata yok mu?

Bu değerlendirmeye göre değişir. Ama bazı insanların tiyatroda görmeden, “Aaa bu çok iyi oyuncudur” demesinin derinine inmek lazım. Ekranın getirdiği şartlarla, tiyatronun getirdiği şartlar çok farklı. Televizyonda o rolü çok iyi oynuyor olabilir ama “Bu çok iyi oyuncudur” diye noktalayamayız. Onun tiyatro, sinema gibi başka yerlerdeki başarısını da görmemiz lazım. Ama kişi pekala, “Banane kardeşim ben dizi yapıyorum beğeniliyor. İyi oyuncuyum” diyebilir ve kendi dünyasında bunu yaşayabilir.

* Aktör diyebileceğiniz kim var şu anda?

Şener Şen gerçek bir aktördür mesela.

* Dizilerde reyting amaçlı çok fazla öpüşme, sevişme sahneleri kullanıldığını düşünüyor musunuz?

Hiç düşünmüyorum. İnsanoğlu öpüşür de, sevişir de. ‘Yaşamda olur ama ekranda olmaz’; kısır bir görüş.

Tiyatroda hiçbir şeyin sınırı olmaz

* Sizce müstehcenlik nedir?

Dramatik bir yapısı olmayan, estetik değeri olmayan bir hareketi, eylemi ortaya koyduğunuzda bununla neyi kastediyorsanız, müstehcenlik odur... Ama siz herhalde öpüşmeyi, tecavüzü, çıplak görünmeyi kastediyorsunuz.

* Evet...

‘Müstehcenlik’ sanatta kullanılmayacak bir kavramdır. Sanat yaşamı süsler. Onu kreatif bir hale getirir öyle sunar.
Sanatta müstehcenlik yoktur; müstehcenlik insanın beynindedir.

* Tiyatro için bir sınır var mı peki?

Bakın ben İngiltere’de 1976 yılında yani bundan neredeyse 30 küsur yıl önce Calcutta diye bir oyun seyrettim; çırılçıplak oynuyorlardı. Ama inanın, 10 dakika sonra hiçbir esprisi, büyüsü kalmadı... Tiyatroda hiçbir şeyin sınırı olmaz, çünkü malzemesi insandır. İnsanı insana anlatıyor. Tiyatroda olan hiçbir şeye müstehcen de diyemeyiz. Yaşamı olduğu gibi ortaya koyuyor çünkü. Sanat, bunu ne kadar estetik ve anlaşılır koyarsa, insanlar karşısında o kadar ölümsüz kılınılıyor.

Sanattaki özgürlük kimseyi rahatsız etmemeli

* Şehir tiyatrolarındaki yönetmelik değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanatın bağımsızlığını kaldırırsanız sanat, sanat olmaktan çıkar.

* Bu, sanatın bağımsızlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir hareket mi peki?

Tabii ki... İdari bir takım birimleri bilirkişi olarak ortaya koymak yavaş yavaş “Biz istediğimiz yapacağız” anlamındaki eylemlere dönüşmeye başlar. Sanat hiçbir zaman bunu kaldırmaz. Çünkü sanatta özgürlük vardır. Sanatta eleştirmek vardır. Bu ödenekli tiyatroların başındaki insanları rahatsız etmemeli. Çünkü toplumu tiyatrosuz, sanatsız bıraktığınız zaman o toplum sizin için tehlikeli olmaya başlar. Bir cehalet ortamı yaratılır. Herkes kendi işiyle uğraşmalı ve sanatı da sanat üretenlere bırakmalı... Tarihte de bu tarz denemeler olmuştur ama hiçbir zaman başarılı olmamıştır.

* Şu an şehir tiyatrolarında hiç müstehcen oyun var mı?

Hayır, zannetmiyorum. Olsa ne olacak, insanı gösteriyor... Hem bu bakış açınıza bağlı. Size sahnede etek giymiş bir kadın da müstehcen gelebilir. Sizin kültürünüzle, eğitimizle, hayata bakışınızla alakalı. O zaman zaten yapacak birşey yok.

* Sanırım Günlük Müstehcen Sırlar oyunu fitili ateşledi. İzlediniz mi acaba?

İzlemedim ama oyunun bütününe bakmak lazım. Kafalar çirkin yönden işliyorsa, tartışacak birşey yok; kendilerini eğitmeleri lazım, tiyatro bunun için var.

* Ödenekli bir tiyatroda yaş sınırlaması olabilir mi?

Olabilir. Şiddet içeriyorsa çocuğun etkilenmemesi için yaş sınırı konabilir.

Şehir tiyatrosunda neler neler oynandı...

* Ödenekli tiyatroların görevi sadece klasik eserleri mi ortaya koymaktır; böyle bir beklenti var sanki değil mi?

Görevi; özel tiyatroların karşılayamayacağı maliyeti yüksek olan oyunları sergilemektir. Hem klasik hem popüler oyunlar konar ortaya.

* Cinsel içerikli oyunları sadece özel tiyatrolar oynamalı; şehir ya da devlet tiyatroları bu işlere karışmamalı gibi bir bakış açısına sahip çok insan var...

Cinsel içerikli oyun ne demek; ne alakası var. Porno mu gösteriliyor sanki. Tiyatro, “Bu yıl biz ne söyleyeceğiz” diye bir düşünce sistemi ortaya koyar ve ona göre bir repertuar belirler. Bunun içinde de her şey olmalıdır.

* Closer gibi ya da Hande Ataizi’nin oynadığı Özel Hayatlar gibi oyunlar devlet ya da şehir tiyatrolarında da oynanmalı mı?

İstenirse oynanır tabii, neden oynanmasın... Neler neler oynandı, kimsenin haberi yok. Ama zihniyet, bakış açısı çok önemli.

* Daha önce cesur oyunlar oynandı mı yani; peki neden şimdi müdahale söz konusu?

Devlette de, şehir tiyatrolarında da oynandı ama o zaman bu kadar cüretkarca herşeye müdahale edilmiyordu. Sanata bu kadar karışılmıyordu.

* Şimdi sanata karışmak daha mı kolay oldu?

Ülkenin şu anki durumuna bakacaksınız; tabii ki daha kolay.

Eşime hiç şiir okumadım çünkü ezbere bir şiir bile bilmem

* Ses tonunuz gerçekten inanılmaz. Bekârken, çapkınlık yıllarınızda güzel bir sesiniz olmasının artısını gördünüz mü?

Yok ya, hiç hatırlamıyorum.

* Sizin okuduğunuz şiirler de meşhur; malum bir şiir albümünüz de var. Eşinize de sık sık şiir okur musunuz?

Hayır, hiç okumadım. Çünkü ezberimde bir şiir bile yoktur ama olması gerektiğine inanıyorum. Birini ezberlemem lazım. (gülüyor)

* En sevdiğiniz şiir hangisi?

Can Yücel’in “Herşey Sende Gizli”... Nazım Hikmet’in de bütün şiirlerini çok severim.

* En sevdiğiniz müzik türü peki?

En sevdiğim grup Beatles. Onun dışında MFÖ ve Bülent Ortaçgil’i de çok severim.

* En kötü özelliğiniz...

Alınganlığımı sevmem.

* Hangi yaş diliminize geri dönmek istersiniz; 30’lar mı, 40’lar mı?

Sadece ve sadece konservatuvardaki beş yılıma dönmek isterim; başka hiçbir dönemime dönmek istemem.

Kadınların bana olan ilgisi Aşk-ı Memnu’dan sonra çok arttı

* Planlı mı spontan mı yaşamayı seversiniz?

Spontan. Ne zaman plan yapsanız, işler hep bunun dışında gelişir. “Allah’ı güldürmek isterseniz planlarınızdan söz edin” diye bir laf vardır.

* En yakın arkadaşınız kim?

Tarık Ünlüoğlu...

* Kendini kolay açan bir adam mısınızdır?

Evet, gizlim saklım yoktur. Çok dışa vurumcu bir insanım.

* Hemcinslerinizle mi yoksa kadınlarla mı daha iyi anlaşırsınız?

İkisiyle de... Elektrik tutmasıyla ilgili birşey bu.

* ‘Aşk-ı Memnu dizisinden sonra kadınların bana olan ilgisi çok arttı’ demiştiniz. Bu ilgi hâlâ sürüyor mu?
Evet, devam ediyor. O dizi çok güzel bir iz bıraktı ve yankıları hâlâ sürüyor.

* Kıskançlık oluyor mu peki evde?

Yok, katiyen olmaz.

Banu DURAN / VATAN