Magazin
22 Şub 2012 12:29 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:22

SELAHATTİN'İN DİLİ SIRRI SÜREYYA'NIN ÇIKTI!

Oyuncu Olgun Şimşek, 'O bir ego savaşçısı' dediği Selahattin Çakaler'in Sırrı Süreyya ile ilişkisini açıkladı.

Taraf Gazetesi'nden Sümeyra Tansel'e konuşan Yalan Dünya'da iki karakteri canlandıran oyuncu Olgun Şimşek, oynadığı Selahattin karakteri için 'O bir ego savaşçısı' diyor. Selahattin'in dili ise Sırrı Süreyya'dan.

Dizide iki karakter canlandırıyorsunuz. Nasıl bir deneyim bu sizin için?

İkiz onlar biliyorsunuz. Gülse, beni oyuncu olarak yetenekli bulduğu için başka rollerde de kullanmak istiyordu. Sonuçta böyle bir formül düşünmüş. Benim için de ilk. İkiz ama birbirinin antitezi iki karakter.

Zor bir deneyim mi sizin için?

Zor ya da kolay diye ayırdığım bir şey değil. İkisi de rol benim için. Çok farklı iki uç rol olması, belki de kolaylaştırıyordur işimi. Biri toplumda alışık olduğumuz gelenekselci, köşe dönmeci, "paradır oğlum önemli olan, para kazanacaksın" diyen bir ego savaşçısı; öteki de tam tersi, vicdanlı, daha sorgulayan, hayatla baş etmek için içki içen bir karakter.

Hangisini canlandırmayı daha çok seviyorsunuz?

İkisinin de çok farklı enerjileri var. Selahattin Çakaler, iç aksiyonu çok yüksek bir karakter; çünkü o bir şeytan, bir çakal, soyadından da anlaşılabileceği gibi. Ahmet, kendime daha yakın bulduğum bir karakter. Tabii, Selahattin, ne yapacağı çok daha merak edilen bir karakter oluyor. Ahmet de benim için bir oyuncu olarak dinlenme tesisi gibi oluyor biraz.

Dizide Selahattin Adıyaman şivesiyle konuşuyor. Bu konuda oldukça başarılısınız...

Adıyaman şivesi çok duyduğum bir şive. Dizi için gidip özellikle çalışmaya gerek duymayacak kadar bildiğim bir şive. En son Adıyamanlı tanıdığım Sırrı Süreyya'dır mesela. Daha önce Kahtalı Mıçı'nın taklitlerini yapardık. Adıyaman şivesi biraz Sırrı'dan çıktı. Sırrı gibi bir adamı dillendirmek istedim. Sırrı gibi derken dizideki karakterin Sırrı Süreyya Önder'le bir alakası yok tabii. Bir diğer sebebi de Adıyaman'da Kürt çok az. Bu adam Kürt dediğiniz zaman bir takım yerlerden sopa yeme ihtimali çoğalıyor "Biz Kürtler böyle miyiz" falan diye.

Kürtler alınmasın diye mi Adıyamanlı bir Türk oldu karakter?

Hayır, o yüzden değil. Adıyaman şivesinin tatlı bir tınısı var; yani ağır ağır, dolu dolu. Hikâyecilik geleneği olan bir yer Adıyaman; bu yüzden çekici geldi bana. Daha önemlisi Selahattin gibi köşe dönmeci tipler dizilerde Kayserili, Güneydoğulu, Urfalı yapıldı, ama Adıyamanlı yapılmadı. Bir de benim bu konuda hassasiyetim var. "Kürtleri üç kâğıtçı gösteriyorsunuz, kötü gösteriyorsunuz" gibi bir tartışmanın içine girmek istemediğim için de bire bir "Bu adam Kürttür" yapmadık. Zaten bir ego savaşçısının milliyeti olmaz.

Oyunculuktaki ilk zamanlarınızda siz de Ahmet'in yaşadıklarını yaşadınız mı?

Ben Ahmet'in yaşadıklarını bire bir yaşamadım tabii. Mesela setteki durumlarını düşünürsek onun gibi değildim. Ama benimle benzerlikleri var tabii. Ben de İstanbul dışından konservatuar okumak için gelen ve akrabalarının yanında kalan biriydim.

Yalan Dünya 'nın da zamanla Avrupa Yakası gibi beğenileceğini düşünüyor musunuz?

Avrupa Yakası 'ndan daha çok beğenileceğini düşünüyorum. Daha altı yedi bölüm oldu. Dizi uzunca bir süreç. O tipleri ayrı ayrı anlayacaklar, Gülse'nin ne yapmak istediğini tam kavrayacaklar daha.

Seyircinin yeniliğe açık olması mı gerekiyor?

Bilmem. Seyirciye özel bir tavsiyem yok. Ben oyunuma bakıyorum. Seyircinin istekleriyle yola çıkarsak onun adı oyunculuk olmuyor zaten.

Ne oluyor onun adı?

Onun adı "tribünlere oynamak" oluyor. Seyircinin ne istediğini bilmiyoruz zaten. Onlar adına karar veren birileri var, "seyirci şunu istiyor" diye. Seyirci sadece sinemada ya da televizyonda önüne gelen şeyi sever ya da sevmez, bakar ya da bakmaz. Bu kadar basittir. Bunun uzantısı "sizi biz var ettik"e kadar varıyor.

Peki kim var eder sanatçıyı?

Kendisi var eder. Herkesi kendisi var eder. Sadece sanatçıyı değil yani. Ben seyircinin kulu değilim. "Beni siz var ettiniz. Allah razı olsun. Ben de sizin istediğinizi yapacağım." Biraz samimiyetsiz değil mi yani? O yüzden "seyirci şunu istiyor bunu istiyor"la uğraşmıyorum.

Yazı-Tura'dan sonra uzunca bir ara verdiniz sinemaya. Şimdi Gözetleme Kulesi 'yle tekrar beyazperdede olacaksınız. Nasıl bir film Gözetleme Kulesi?

Ağırlıklı olarak bir orman gözetleme kulesinde geçen bir hikâye. Suçluluk duygusu, vicdan, iyilik temalarını işleyen bir film diyebiliriz. Ben orman gözetleme kulesine çalışmak için giden bir marangozu oynuyorum. Eylülde gösterime girecek. Başvuru yapıldı. Kabul edilirse Cannes'a gideceğiz.

Peki ya evlilik... Nasıl karar verdiniz evlenmeye? Zor bir karar mıydı?

Zeynep, uzun zamandır tanıdığım, beraber vakit geçirmekten keyif aldığım bir insan. Bir de buna belediyenin izni gerekiyor. Biliyorsunuz, evlenmek böyle bir şey. Gidip haber veriyorsunuz; evlendik, haberiniz olsun, bundan sonra aynı evde yaşayacağız diye. Zaten temelinde aynı evde yaşamayı, aynı ruhla hareket etmeyi becerebiliyorsanız bir problem yok demek ki. Dolayısıyla bir risk içermiyor benim için evlilik.

Eşiniz de oyuncu mu?

Yok, o reklam ajansında çalışıyordu. Şimdi ayrıldı. Başka şeyler yapmayı düşünüyor.

Çocuk düşünüyor musunuz?

Şu anda öyle bir kararımız yok, ama çocuk yetiştirebileceğimize inandığımız zaman çocuk yaparız diye düşünüyorum.

Dizideki Cihangir'de oyuncular nevrotik tipler. Siz ne düşünüyorsunuz Cihangir çevresi hakkında?

Özel bir değerlendirmem yok. "Bunlar nasıl adamlar, bunlar ne anormal tipler" diye yaşamıyorum Cihangir'deki hayatımı. Bir takım insanlar var, bunlar meslek sahibi insanlar. Oyuncu denmiş, yönetmen denmiş, yapımcı denmiş. İlla bir yargıyla "Bu böyle olur mu, böyle oyuncu olur mu, böyle gazeteci, böyle işadamı olur mu" diye değerlendirmeden bakıyorum hayata. Bir çocuk saflığıyla, bir çocuk merakıyla...