Saklamayın adını F.A diye, yazın açık açık ‘Fatih Altaylı’ diye...

Keskin Kalem’den bir 8 Mart ikiyüzlülüğü ifşası: Saklamayın adını F.A diye, yazın açık açık ‘Fatih Altaylı’ diye...

Herkes Pazar kahvaltısını yaparken, çayını höpürdetirken, evinde keyif çatarken işte benim aklımı bu soru kurcalıyordu sevgili yoldaşlarım.

Diyeceksiniz ki: Deli misin bre Keskin Kalem.

He ya, deliyim!

Hatta adım artık Deli Kalem olsun.

Anamın karnından deli doğmadım, delirttiler.

Aslında günüm sakin başlamıştı, ta ki bir tweet görene kadar.

Twitter’ı aktif kullanan bir ismin, avukat Hande Kuday’ın bir tweeti.

Malum ülkemiz yeni ayakta.

Samsun’da 5 yaşındaki çocuğunun gözü önünde eskiden evli olduğu kadını öldüresiye döven o insan müsveddesini konuşuyor.

Meğersem Habertürk yazarı Fatih Altaylı da o olaya köşesinden yorum yapmış. T24 de haberleştirmiş. Şu başlıkla:

Fatih Altaylı: Saklamayın bunların adlarını, yazın açık açık 'İbrahim Zarap' diye...

Avukat Kuday da T24’ün haberini almış, şu yorumu yapmış:

Adlarını açık açık yazın. Eren Keskin’i ilk gördüğü yerde taciz edeceğini yazan Fatih Altaylı, Beni de attığım bir tweet nedeniyle eline geçirse döveceğini beyan etmişti bir röportajında. Saklamayın bunların adlarını.

Kadın hakları konusunda sabıkası herkesçe malum Altaylı ne yazmış diye bir dönüp bakayım dedim.

Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim:

"Kadınlar Günü kutlamalarına erken başladı erkeklerimiz.

Hayvanoğlu hayvanlar, Kadınlar Gününü Kadınlar Haftasına çevirdiler.

Hele hele Samsun’daki neredeyse canlı yayın şiddet…

…Pessss....

Ve dahi Yuhhhhh...

Utanmazlığın böylesi.

Şaşırıyor muyum?

Tabii ki hayır.

Artık burası Yavuz hırsızların ülkesi.

Tabii ki üste çıkacak, tabii ki mağduru oynayacak.

 Hem sokakta hem siyasette.

'İstanbul Sözleşmesi mağdurları' falan diye bir grup çıkar ortaya ve destek verir bu yaratığa.

Meclis’te bile savunan çıkar.

Bu arada saldırganın kimliği de İ.Z. olarak yazılıyor.

Sanık diye.

Her şey açık, her şey net.

Suçunu da itiraf etmiş zaten. 'Tahrik etti dövdüm. Hatırlamıyorum' demiş.

Saklamayın bunların adlarını.

Yazın açık açık 'İbrahim Zarap' diye.

Bilsin herkes.

Ahmet Kural’ı, Ozan Güven’i yazıyoruz da bu insan müsveddesini mi yazmayacağız!

Herkes bilsin kim olduğunu.’

BENCE DE PESSSSSS!

VE DAHİ YUHHHHHH!

Altaylı’ya yüzde yüz katılıyorum.

İbrahim Zarap’ların adı açık yazılmalı.

Ben de o yüzden Hande Kuday hanıma katılarak F.A. demiyorum.

Adını açık seçik yazıyorum FATİH ALTAYLI diye.

Neden?

Bir zamanlar sevgili olduğu ve işe aldığı bir kadını golf sopasıyla çalıştığı binanın içinde dövdüğü için!

Vücudunu her yerini yara, bere, morluk içinde bırakana kadar hem de!

Sonra da olayın üzerini türlü alavereyle örttüğü için!

Avukat Eren Keskin’i tacizle tehdit ettiği için!

Avukat Hande Kuday’ı dövmekle tehdit ettiği için!

Kavga ettiği bir spor spikerinin ekmeğiyle oynadığı için!

28 Şubat’ta azıtıp, azıtıp, hızını alamayıp başörtülü genç kadınlara fahişe, kevaşe, satanist dediği için!

Hatta onları da tacizle tehdit ettiği için!

Madem birilerinin utanması yok, belki bu kez utanırlar diye geçen hafta yazdığım şeyleri bir kez daha yazayım, bakın 28 Şubat sürecinde radyo programında neler demişti:

‘Hürriyet gazetesi 20 bin cana saygısızlık diyor. Saygısızlıktan da öte, alçaklık hatta fahişelik. Üniversitedeki öğrenciler dün 7.4 yetmedi mi pankart açıp, depreme kurban verdiğimiz 20 bin insana karşı inanılmaz bir saygısızlık yapmışlar. Bir kadın var, kadın da değil aslında öğrenci olduğunu zannediyorum. Büyük ihtimalle buraya getirilmiş bir FAHİŞE. Din bezirganlarının oyunu Marmara Üniversitesi’nde sahneye koyuldu. Bunlar dediğim gibi KEVAŞE, kevaşe. Toplanmışlar orada. Bunlar şeytana tapanlar. SATANİSTLER ve şeytanla işbirliği halinde orada toplanmışlar. 7.4 yetmedi mi? Size neyin yeteceğini herkes biliyor ahhhh ahhhhhhh. Onu yapmaya bile değmezsiniz, alçak fahişeler.’

 Bilen biliyor da, bilmeyen vardır diye yazıyorum!

Peki asıl soru şu:

F.A.’lar hala nasıl utanmazca bu yazıları yazabiliyor?

Ahkam kesiyor?

Neden hala ekranlardalar?

Neden hala köşelerdeler?

Neden bu tehlikeli adamlar akşamları çoluk çocuğumuzun karşısında ekrana çıkıyorlar?

Kendi çoluk çocuklarına bıraktıkları kişisel miraslarından utanmıyorlar mı?

İnsanların içine nasıl çıkıyorlar.

Medya patronları bu şahısları neden hala çalıştırıyor?

Medyamız neden bu irinlerden arınamıyor?

 Soru çok…

Cevabı da…

Ama umut verici tek şey var, o da bu adamların devrinin geçiyor olması.

Biz bolca ifşa edelim ki, her nesil gazeteci gerçek yüzlerini görsün.

 28 Şubat’ın üzerinden 1 hafta geçti, ne değişti?

 Fatih Altaylı meselesini yazarken şunu düşündüm sevgili yoldaşlarım.

Geçen hafta bugün post-modern 28 Şubat darbesinin yıldönümü vesilesiyle bir yazı yazmıştım.

Altaylı, Ertuğrul Özkök, Uğur Dündar gibilerinin müteddeyyin insanları nasıl hedef tahtasına koyduklarını anlatmıştım.

BU ASLINDA BİR MEDYA DARBESİYDİ, demiştim.

Okumayan dönüp okuyabilir.

Geçen hafta ortalık yıkıldı, açıklamalar yapıldı, tweetler atıldı, darbeciler kınandı.

Üzerinden 7 gün geçti.

Ne değişti?

Fatih Altaylı hala köşesinden kadın hakları ahkamı kesiyor.

Ertuğrul Özkök PR’a devam.

Hem de fütursuzca…

PR düzenini eleştirenlerle dalga geçe geçe…

Göstere göstere…

 Ar damarının çatlaması böyle bir şey.

Çatladı mı bir daha dikiş tutmuyor bu ar damarı denilen şey.

Hiçbir şeyi umursamıyorsunuz.

Tek derdiniz PARA VE GÜÇ oluyor.

 Ha bu ‘gazetecilerin’ zehrini saçtığı kurumlar ne yapıyor?

Mesela Hürriyet…

Güya hükümet kontrolünde ya…

Özkök hala yazıyor.

Fatih Çekirge hala yazıyor.

Maaşları tıkır tıkır yatıyor…

 Sahi, onca mağduriyet, onca acı…

Ne değişti?

HİÇBİR ŞEY.

KESKİN KALEM

keskinkalem@medyaradar.com