Medya
07 Mar 2011 11:02 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:06

SAKIN KİMSEYİ TANIMAYIN KONUŞMAYIN!

Gazeteciler bundan böyle kitap yazmaktan, bu nedenle bilgisayarlarına not almaktan bile vazgeçseler yeridir.

Sakın kimseyi tanımayın, konuşmayın!

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e 2 saat ifade verdikten sonra Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklanarak önce Metris Cezaevi’ne gönderilmişler, oradan da Silivri’ye nakledileceklermiş.

Gerçekten bir karabasan veya korku filmi senaryosu olmalı bunlar, artık lamı cimi kalmadı.. Yoksa ülkede bütün basın kuruluşları, köşe yazarları, binlerce vatandaş ayağa kalkmışken, ABD’sinden AB’sine tüm ülkeler ve medyaları, dünyanın en önemli basın kuruluşları gözaltı ve tutuklamaları şiddetle kınarken inatlaşır gibi bu tutuklama kararları çıkartılmazdı..

Hani bazı aklı evveller gibi diyorsanız “Ama gazeteci de olsa belki çetecidir vs” o zaman bunun cevabı da “nerede delil, nerede kesin kanıt, hangi kesin-somut suçlama üzerine tutuklandılar” olacaktır. Nedim Şener’e sorulan sorulara, verilen cevaplara bakacak olursanız tutuklanma nedeni olabilecek ‘tek bir suç’ yok ortada.. Ama daha önce tutuklanmış olan Oda TV yöneticileriyle yaptığı “bir telefon görüşmesi” bile aleyhinde suç delili olarak kullanılabiliyor. Hem de “YASADIŞI” olarak gazetecilerin telefon görüşmelerini dinleyenlerin, yani “kendisi suç işleyenlerin” verdiği dinleme kayıtlarıyla.

MARKO PAŞA’YA..

Malum Türkiye’nin “hukuk devleti” olduğu iddia ediliyor ya, işte o güdük ve de komik hukuk böyle işliyor. Ve artık ne Türkiye tepkisi dinleniyor, ne dünya.. Bütün kurum ve kuruluşlar gibi, referandumdan sonra “yüksek yargı” da hükümet emrine girdiğine göre artık kimin ne dediğinin önemi kaldı mı? Bu “bağımsız olması gereken her kurumu siyasallaştırma” operasyonları neden israrla ve hızla, aynı paketin içine “darbe ve muhtıralarla hesaplaşma” vaadleri konarak tamamlandı sanıyordunuz. Hadi şimdi (referandum öncesinde dediğim gibi) Marko Paşa’ya anlatın derdinizi.. “Yetmez ama Evet” deyin olsun. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş çok doğru bir söz söylemiş; “Bir gün savcının biri Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ü de Ergenekon’dan içeri alırsa şaşırmayın”, durum aynen bu noktadadır.

SİZE NE YAHU!

Gazeteci Nedim Şener’in tutuklanmasına neden olan suçlama “Ergenekon’un propaganda biriminde çok gizli görevli” olduğu iddiası imiş. Bakalım bu sonuca nasıl varmışlar;

Şener’e “Soner Yalçın’ı tanıyıp tanımadığını” sormuşlar, “5 yıl önce bir telefon konuşması yaptıkları, Şener hakkında Oda TV’de çıkan bir olumsuz haber nedeniyle tartıştıkları” cevabını almışlar. “Ahmet Şık’la kitap yazdınız mı” diye sormuşlar, “İlk Uluslar arası Hrant Dink Ödülü’nün Alper Görmüş’e verilmesi için ne düşünüyorsunuz” demişler.

“16 Şubat 2009’da Oda TV yöneticisi Barış Terkoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinde (yıllardır gazetecilerin telefonunu dinleyerek ‘suçlama yapacak malzeme aradıkları’nı gösteriyor ) Terkoğlu’nun “Tamam o zaman biz sizinle hem şöyle bir tanışmış olduk” demesi, Şener’in de “Soner Abi’ye selam söyleyin” cevabından dolayı “Bu sözleriniz tespit edildi. Görüşmenin içeriğinden Oda TV ve Soner Yalçın’la samimi bir ilişkiniz olduğu anlaşılıyor” sonucuna vararak “görüşmenin içeriğini açıklamasını” istemişler. Hem görüşmenin

içeriğine göre suçluyor, hem de içeriği soruyor, hukuk harikası değilse ne bu?

EN BASİT SÖZLER BİLE..

Yani okurken bile insana küçük dilini yutturacak bir hüner göze çarpıyor, iki gazeteci arasındaki en basit ve doğal nezaket sözcükleri bile “suç gibi” yorumlanmakta.. Kitap yazmakta olan Şener iki eski Emniyetçiyle; Hanefi Avcı ve Sabri Uzun’la telefonda konuştu veya TV’de Avcı’nın kitabını savundu diye ona “Bu kitapta kendisinin yazdığı bölüm olup olmadığı” sorulmakta..

Öyle ki soruların hepsinin cevabı “size ne kardeşim ben gazeteciyim, yüzlerce kişi tanırım, meslektaşlarım veya kaynak gördüğüm kişilerle istediğim gibi konuşurum, size ne” olabilir. Tamamı o kadar alakasız!

CD’LER NEDEN YOK EDİLİYOR?

Hele bir CD sorusu var ki evlere şenlik.. Tüm gazeteciler ve hatta iş adamından sivil toplumcuya herkes aynı cevabı verebilir. İlhan Kesici’yle yaptığı bir telefon görüşmesinde (Kesici de Şener’i tanıyormuş, ne tehlike) evindeki Zeki Müren CD’leri dahil bütün CD’leri attığını söyleyen Şener’e “Örgütsel veya illegal bir faaliyet yoksa evindeki tüm digital verileri neden yok ettiği” sorulmuş. İnanın Şener’in cevabını çok merak ettim.

Zira canlarının istediği herkesin evinin “hiçbir somut suçlamaya gerek duymadan”, yalnızca “Ergenekon’la bağlantı arıyoruz” diye arandığı, kanıt bulunamazsa “örgütün gizli propagandacısı” gibi bir etiketin yapıştırılıverdiği, sahte CD’lerin, kurgu belgelerin eşyalar arasına sıkıştırıldığı, bilim adamlarının bile “bana da bunları yapabilirler” diye korktuğu bir dönemde insanlar çocuklarına, ailelerine ait video bantlarını bile yok ediyor. Maazallah polisler bulur da “sehven” ilaveler yaparlar veya “şu CD’ler arasına biz de bir tane koysak ne olur” derler korkusundan. Hatta “çocuğun büyüyünce ‘asker ya da gazeteci olmak istediğini’ söylüyor, yoksa darbeci mi olacak” sorusu bile çıkabilir.

Kısacası artık evlerde CD ve dahi cep telefonu bile bulamazlarsa zahmete girip bu soruyu sormasınlar. Gazeteciler bundan böyle kitap yazmaktan, bu nedenle bilgisayarlarına not almaktan bile vazgeçseler yeridir. “İleri demokrasi” kolay iş değilmiş vesselam !

Ruhat MENGİ / www.gazetevatan.com