Medya
14 Ağu 2012 15:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:01

ŞAHENK'İN 90 DERECELİK KUSURSUZ EĞİLİŞİNİ HATIRLAYIN, YETER!

Taraf yazarından AK Parti ve işten ayrılmak zorunda bırakılan yazarlarla ilgili ilginç bir analiz!

AK Parti gönderilen her yazarla eksiliyor

Son olarak Yıldırım Türker bir yazısı yayımlanmadığı için Radikal’den ayrıldı.

Bu havayı, basın özgürlüğü ve demokrasiye karşı giriştikleri karanlık ittifaklar dün gibi hafızalarımızda diri olanlar da tepe tepe kullanıyor. Darbe sanığı bazı gazetelerin yargılanmasını falan işin içine katıp teneke çalıyorlar.

Gazetelerden ve televizyonlardan gönderilen AK Parti muhalifleri için bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ya da kurmaylarının devreye girdiğini düşünmüyorum.

Muhtemelen sinyali alan gazete ve tv sahibi işadamları durumdan vazife çıkartıp kraldan fazla kralcılık yapıyorlar.

Çünkü gönderilen gazetecilerin patronlarının hepsi de dev holdinglerin sahibi. Devletle iş yapıyorlar. Sübvanse ettikleri yayın kuruluşları da onların maliyetli “silahları”. Akçeli işlerini yoluna sokmak için kullandıkları bu silahın tepme oranı arttığında da onu çöpe atmaktan çekinmiyorlar.

Lafı uzatmaya gerek yok. Gazeteciler kanalında hükümete serbest atış yaparken, Şahenk’in Başbakan Erdoğan’la karşılaşınca sonrasında nasıl doğrulduğunu merak ettiğimiz 90 derecelik o kusursuz eğilişini hatırlayın, yeter.

Ama bu durum sermayenin ve medya örgütlenmesinin ortada olan doğallığı. Patronlarına tek söz etmeden kılıcı siyasal iktidara çeken meslektaşlarımızın simetrisine düşüp işadamlarının acarlığını tesbit edip çekilmek olmaz elbette.

Zira ticaretin değil, demokratik siyasetin teamüllerini gözetmek zorunda olan AK Parti’nin gelinen bu noktadaki katkısı, sorumluluğu hiç de “doğal” değil.

Bu yüzden iki referandumun yanı sıra üç genel seçimden müesses nizamın paradigmalarına, işleyişine savaş açıp başarıyla çıkan, “yeni Türkiye”den bahseden AK Parti’nin bunu nasıl olup da göremediğine şaşırıyorum.

Başbakan Erdoğan ve AK Parti yöneticileri, gelinen noktanın ülkedeki reform sürecinin içteki ve dıştaki bekası gibi bizi ilgilendiren boyutunun yanı sıra kendilerine de zarar verdiğini fark edemiyorlar mı?

Kendilerine muhalif bir gazeteci işten atıldığında kazananın, bu işten çıkar sağlayanın, AK Parti olduğunu mu sanıyorlar?

Yazarken ancak bir köy seyirlik oyununun başrolünde olanların, kovulunca Oscar’lık aktör muamelesi gördüklerini anlamıyorlar mı?

Twitter hesabı olan birinin bile “ses” olduğu bilgi çağında, yazılı- görsel basından muhalif eksilterek Lale Devri’ne ulaşmayı mı planlıyorlar?

Hâl bu olunca da sözkonusu gazetecilerin yazılarının içeriğine yönelteceğiniz eleştirileri el mecbur rafa kaldırıyorsunuz.

Bu geri adım ve kör dövüşüne ortak olmak da demokratik, sivil şeffaf Türkiye idealine vakfedeceğimiz enerjimizden eksiltiyor.

Örneğin bu yazının konusu pekâlâ Cüneyt Özdemir’in Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son gezisi karşısındaki “Myanmar’ı bırak Türkiye bak” şeklinde özetleyebileceğimiz sekter tutumu olabilirdi.

Ama bir gazetecinin patronuna bizzat Başbakan tarafından seslenilmişken, fikirler üzerinden tartışma yürütmeye insanın vicdanı el vermiyor.

Melih ALTINOK / TARAF