Röportaj
19 Haz 2011 16:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:28

REHA MUHTAR: ÇOCUKLARIMI GÖRMEDEN YANLARINDA OLMAYI ÖĞRENDİM, HAYAT BU YETİYİ ÖĞRETTİ BANA

Reha muhtar: Çocuklarımın gazeteci olmasını istemem. Bir canlıyı yavrularını görmekten mahrum bırakmak, dünyadaki günahların en büyüğü.

Beş çocuklu, yalnız bir baba gibiyim

Reha Muhtar, Babalar Günü vesilesiyle suskunluğunu Pazar SABAH’a bozdu ve ilk kez çocuklarıyla ilgili konuştu. Muhtar, "Babalar da tahmin edemeyeceğiniz kadar duygusaldır. Bu Babalar Günü’nde tek isteğim çocuklarımı görebilmek," diyor
 
 
"Bir canlıyı yavrularını görmekten mahrum bırakmak, dünyadaki günahların en büyüğü. Göremediğim zamanlar, görmeden onların yanında olabiliyorum. Hayat bu yetiyi öğretti bana," sözleriyle anlatmaya çalışıyor duygularını Reha Muhtar. Gazeteci-yazar, televizyoncu ama her şeyden önce bir baba. Şimdi babasına ve annesine de babalık yaptığını artık beş çocuklu, yalnız bir baba olduğunu anlatıyor. "Ayşe Nazlı’da babalığı hak etmeye çalıştım, şimdi ise çocuklarıma doğru düzgün babalık yapabilmeyi istiyorum, Babalar Günü’nde tek isteğim onları görebilmek," diyor.

- Kendinizi nasıl bir baba olarak tanımlarsınız?
- Nilüfer, Ayşe Nazlı için çok iyi bir baba olduğumu söylüyor. Ben kendim bilemem. Mina ile Poyraz büyüdüklerinde söyleyecekler nasıl bir baba olduğumu.

- Bu sizin için kaçıncı Babalar Günü?
- Ayşe Nazlı’nın bir yaşındayken Babalar Günü’nü, yarım yamalak geçirmiştim. Çünkü daha baba mıyım, değil miyim anlayamamıştım. Ondan sonra 10 kez yaşadım onunla Babalar Günü’nü. Mina ve Poyraz’la bugün ikincisini yaşayacağız nasipse...

- İlk Babalar Günü’na nasıl geçirmiştiniz? Ayşe Nazlı ile neler yapmıştınız? Size ne hediye almıştı?
- Gömlek almıştı. 42 yaşında ’Ben de baba oldum artık,’ demiştim. Çok değişik ve duygusal bir Babalar Günü’ydü benim için. Etrafa hiç aksettirmeye çalışmıştım üzerimdeki duygusallığı.
 
 
 -Mina ve Poyraz ile ilk Babalar Gününüz nasıl geçti? Ne hediye aldılar?
- BJK Store’dan siyah beyaz gömlekler geldi.

- Bu Babalar Günü için planınız ne?
- Sadece onları görebilmek istiyorum. Başka hiçbir planım yok.

- Babalar Günü’nün önemi nedir sizin için? Sizin babanızla aranızda nasıl bir iletişim vardı?


- Babamlayken, Babalar Günü’nde ben çocuktum. Şimdi Babalar Günü’nde baba olan benim. Babam yaşlandı. Onun da babası ben gibiyim. Şimdi babam, annem ve üç çocuk... Beş çocuklu yalnız bir baba gibiyim! Üzerimdeki sorumlulukları paylaşabildiğim tek kişi büyük kızım Ayşe Nazlı. Hayat böyle bir şey işte... Kim derdi ki Ayşe Nazlı büyüyecek, başka anneden kardeşleri olacak... Babasının yanında ikinci ebeveyn gibi davranacak...

TENİS ŞAMPİYONU OLSUN


- Hem Ayşe Nazlı hem de Mina ve Poyraz’ın anneleriyle yetiştirme biçimlerinde ters düştüğünüz noktalar oluyor mu?


- Ben Ayşe Nazlı’yı dünya tenis şampiyonu yapmak isterdim. ABD’de veya Barselona’da tenis akademisine yazdırmak isterdim küçük yaşta. Annesi drama öğrensin, piyano çalsın, her şeyi tatsın ve yapsın istedi. Mina ve Poyraz’da ’babanın doya doya çocuklarını görme hakkını’ vuslata erdiremedik henüz. Ötekilere daha sıra var.

- Okulları, eğitimleri vb. konularda ileride kararları nasıl alacaksınız? Bu kararları daha çok annelerine mi bırakıyorsunuz?


- Bu kararları annelerine bırakmıyorum ama anneleri de bana bırakmıyor.
 
 
ÇOCUKLARIMI GÖRMEDEN YANLARINDA OLMAYI ÖĞRENDİM
- Mina ve Poyraz’a yazdığınız mektupta, ’Bugün 12. gün... Sizden uzakta kaldığım, sizi göremediğim, o güzelim kokunuzu koklayamadığım, nefesinizi nefesimde hissedemediğim 12. gün...’ yazmıştınız. Çocuklarınızdan ayrı kalmak, akşam eve geldiğinizde onları görememek; gelişimlerine, emekleme, yürüme, baba demelerine an be an şahit olamamak sizde nasıl bir duyguya yol açıyor?


- Baba görecekse anne de görecek. Baba koklayacaksa yavrularını anne de koklayacak aynı şekilde. Hiçbir anne veya baba, çocuklarından mahrum kalmamalı. Bir canlıyı yavrularını görmekten mahrum bırakmak, dünyadaki günahların en büyüğü. Allah’ın gücüne gider... Hiçbir hukuk, evrenin yasalarının üzerinde değil. Göremediğim zamanlar, görmeden onların yanında olabiliyorum. Hayat bu yetiyi öğretti bana.

- Çocuklarınızı kaç günde bir görüyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?
- Cumartesi sabah alabiliyorum. Pazar akşamüstü beşte bırakmak zorundayım. Bu süre içinde yapılabilecek her şeyi beraberce yapıyoruz çocuklarla. Öğlen uyuyorlar. Yemek yemeğe dışarı çıkmışsam ve 10 dakika geciktiysem, onları 10 dakika eksik görmenin suçluluğunun ızdırabını yaşıyorum.


GAZETECİ OLMALARINI İSTEMEM


- Poyraz, Mina veya Ayşe Nazlı gazeteci olmak isterse karşı çıkar mısınız?


- Öyle benim geçeceğim yollardan geçeceklerse, olmasınlar, istemem. Fakat biliyorum ki ben ne kadar dinlemediysem babamı, onlar da beni dinlememe hakkına o kadar sahip.

- Ben babaların annelere göre hep daha az duygusal olduklarını düşünürüm anne-babası ayrı büyümüş bir çocuk olarak. Çocuklarınız küçük olduğu için belki şu an çok hissetmiyorlar ama bir baba açısından çocuklarından ayrı kalmak nasıl bir durum?


- Senin bütün inançlarını sarsacak kadar duygusal.

- Anne ve babanız, babaannelik ve dedelik duygularını tattı. Onlar torunları ile ilgili neler düşünüyor?
- Evet, bir evlat olarak onlara tattırmadığım hiçbir duygu kalmadı. Bu durum özellikle annemle ilişkilerimde inanılmaz bir psikolojik üstünlük sağlıyor bana.

- Kendi aranızda ’Mina bana benziyor, Poyraz tıpkı dedesi,’" gibi konuşmalar geçiyor mu?
- Hayır, doğduğundan beri herkes Poyraz’ın tıpkı ben olduğunu söylüyor. Her şeyi bana benziyor, bu doğru. Fakat gözlerini annesinden almış. Mina ise kulaklarını benden, gerisi annesinden...
 
İKİZ BABASI OLMAK ’FELAKET’ BİR DURUM


- İkiz babası olmak nasıl bir duygu? Poyraz’ı kucağınıza aldığınızda Mina, Mina’yı kucağınıza aldığınızda Poyraz kıskanıyor mu?


- Mina kucağımdaysa Poyraz kucağıma gelmek istemiyor, ağlıyor... Poyraz kucağımdaysa bu sefer Mina arıza çıkarıyor. Felaket bir durum... 40 yılda bir ikisi birden oturuyor. Ayşe Nazlı da yanıma geliyor mutlaka o zaman. Dünyanın en mutlu kişisisiniz. Salondan annemle babam bakıyor. Daha ne ister bir erkek...

- Ayşe Nazlı ile aranızda nasıl bir bağ var?


- Nilüfer’in anlattıklarından aramızda çok güçlü bir bağ olduğunu anlıyorum. Biz Nilüfer’le ayrıldığımızda Ayşe Nazlı henüz üç yaşındaydı. O haliyle arıza çıkarmıştı. ’Babamı görmek istiyorum,’ diye huysuzlanmıştı. Annesi o halini görünce, bu baba-kız ilişkisinin devamına karar verdi. Hak etmeye çalıştım Ayşe Nazlı’da babalığı ben! Çünkü hiçbir hukuki hakkım yoktu.

- Ayşe Nazlı’yı ilk kucağınıza aldığınızda neler hissetmiş, ona neler söylemiştiniz?


- ’Hoş geldin bebek... Yaşama sırası sende...’ demiştim. Nâzım Hikmet 1961 Eylül’ünde Leipzig’de yazmıştı o şiiri.

ABLA OLACAĞINI ÖĞRENİNCE YÜZÜNÜ BURUŞTURDU


- Ayşe Nazlı nasıl bir abla? Abla olacağını öğrendiği ilk gün veya sonrasında hiç kıskançlık yaşadı mı?

- Önce inanmak istemedi. Yüzünü buruşturdu hafif. Deniz, ben ve Ayşe Nazlı vardık arabada. Sonra çok sevdi kardeşlerini. Şimdi, bazen o uyutuyor kardeşlerini.

- Çocuklarınızla ilgili planlarınız neler?


- Ne olmalarını isteyeceklerini bilemeyecek kadar büyük sorunlarım var henüz çocuklarımın durumuyla ilgili. Önce onlara doğru düzgün babalık yapabilmek istiyorum. Sonra her şey olur. Şimdi ne desem boş...

- Mina, Poyraz ve Ayşe Nazlı sanatçı annelerin ve gazeteci babanın çocukları. Sizce meslek seçimlerinde anne ya da babalarından etkilenirler mi?


- Benim annem edebiyat, babam Osmanlıca ve Arapça profesörüydü. Ben gazeteci-yazar ve televizyoncu oldum. Kim bilir onlar ne olurlar? Ancak bir tanesinin dünyanın sayılı raketlerinden biri olmasını çok isterdim.


 
SEVGİ DOLU VE SAHİCİ OLSUNLAR İSTERİM


Çocuklarınızın nasıl evlatlar olmasını istersiniz bir baba olarak?



Mutlu ve keyifli. Sevgi dolu ve sahici. Gerektiğinde savaşmasını bilen ancak barışı seven. Kimseleri ötekileştirmeyen, züppeleşmeyen.
Kaliteli ve dünyalı...
 
EŞ SEÇİMLERİNE KARIŞMAM


Siz anne babası ayrı bir ailede büyümediniz, ama maalesef çocuklarınız bunu yaşadılar. İleride torunlarınız da başına böyle bir durum gelmemesi için çocuklarınızın eş seçimine karışır mısınız ya da en azından onları karşınıza alıp uyarır mısınız?



Hayır karışmam. Ben onlara sevgi dolu bir hayat vermeye çalışacağım... Onların kalbindeki sevgi her türlü zorluğu yener...
 
MUTLU GÜNLERİNDE ANNELERİ DE BABALARI DA YANLARINDA OLACAK


İleride mezuniyet törenleri, nişan, düğün, asker uğurlaması gibi birçok törende çocuklar hem annelerini hem de babalarını bir arada görmek isteyecekler… O zamanlar için ne düşünüyorsunuz?



Bir babanın o mutlu günleri ne kadar görme hakkı varsa annenin de aynı hakkı var. Onlar ne kadar bir babanın çocuklarıysa, aynı anda annenin de çocukları... Hayatın kabul etmediği yasa olmaz...
Hayatın natürü neyi gerektiriyorsa o yapılır... Çocuklarımız elbette bütün o mutlu günlerinde annelerini ve babalarını onlarla birlikte sevgi ve mutlulukla görecekler...

DİDEM SEYMEN/SABAH GAZETESİ