Magazin
30 Tem 2010 10:24 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:30

ONLAR GERÇEKTEN ''MÜKEMMEL ÇİFT''

“Mükemmel Çift” dizisinin kahramanları Songül Öden ve Tardu Flordun, çarpıcı itiraflarda bulundu

Kanal D ekranlarında izlemeye başladığımız “Mükemmel Çift” dizisinin kahramanları Songül Öden ve Tardu Flordun, bu ay İstanbul Life dergisinin kapağında... Ankara harmanından geçmiş iki başarılı oyuncu, hem diziyi hem nasıl da esaslı birer İstanbul aşığı olduklarını anlattı.

SONGÜL ÖDEN (AYÇA): KENDİMDEN ASLA ÖDÜN VERMEM             

“Mükemmel Çift”ten başlayalım. Tam bir şehir kadını görüyoruz orada, sizce bu kadın bugüne kadar televizyon ekranlarında görmediğimiz neyi gösterdi bizlere?

- Oyuncu olarak daha önce oynadığım karakterlerden farklı bir rolle seyirci önüne çıkmak istedim. Biliyorsunuz, Gümüş karakteri Anadolu kökenli, lise mezunu bir kadındı. İstanbul’da inanılmaz başarılara imza atıyordu. Onun ilerlemesi ve mücadelesi birçok kadına örnek oldu. “Mükemmel Çift”teki Ayça ise çok çalışkan ve eğitimli, fakat kentli kadının bütün zaaflarını taşıyor. ıçinde fırtınalar kopuyor. Sevmediği bir adamla hayal etmediği bir evlilik yaşıyor. Popüler kültür onu nasıl sunuyorsa o şekilde görünüyor. ıyi bir kız olduğu için boğuluyor aslında!

Siz de popüler bir kadınsınız; oynarken benzerlik hissedip dehşete düştüğünüz anlar oldu mu?

- Ben hiçbir zaman Ayça karakteri gibi olmadım. Daha doğal ve asla kendimden ödün vermeden geçiriyorum hayatımı.

Şehirde yaşayan insanların ilişkilerinde en çok neleri gözlemliyorsunuz?

- Korkunç bir iletişimsizlik gözlemliyorum. Göz göze, diz dize ilişkiler yerine sanal ilişkiler yaşıyorlar. ınternet üzerinde yürüyor çoğu şey. Mektuplaşma ve komşuluk nostalji artık. Çağımızın en büyük hastalıklardan biri tercih edilmeyen yalnızlık.

Siz yalnız kalmamak için neler yapıyorsunuz?

- Ben kalabalık bir ailede büyüdüm. Dolayısıyla yalnızlığı sevmiyorum, istediğim zaman yalnızlığı tercih ediyorum.

GÖZ KONTAĞI KURMADAN SOHBET EDEMİYORUM

Güzellikten ziyade gözlerinizle etkilediniz pek çok insanı... İçinizde nasıl bir enerji taşıyorsunuz?

- Ben göze bakmadan iletişim kuramıyorum. Biri gözünü gözümden çektiği zaman sohbete konsantre olamıyorum. Çünkü her insanın içinde bir enerji var, ben oynarken de hayatı yaşarken de başkalarının enerjisine ihtiyaç duyarım.

Bir röportajınızda “şöhret hiçbir şey” demişsiniz, gerçekten buna inanıyor musunuz?

- Ben aslında orada “şöhret tek başına hiçbir şey” demek istedim. Yarışma programlarıyla ya da bir cinayet işleyerek de insanlar meşhur olabiliyor. İş yapabiliyorsanız ve bununla tanınıyorsanız, işte o çok kıymetli. Özü olmayan, ambalaj olan her şey kıymetsiz geliyor bana...

İnsanların yoğun ilgisinden yorulduğunuz anlar oluyor mu?

- Hiçbir zaman yorulmuyorum. Bu sıkılınacak bir ilgi değil.

İSTANBUL’A GÖRÜR GÖRMEZ AŞIK OLDUM

İstanbul’dan konuşursak...

- İstanbul’a aşığım. Aramızda aşk var. Ben Ankara kökenli biriyim, çocukluğum, üniversite hayatım, gençliğim orada geçti. ılk kez İstanbul’a geldiğimde çok uzun süre çevreme baktım. Hırpalanmış, yaralanmış, güzelliğini hep bir şekilde mırıldanan bu şehre aşık oldum.

Ankara ve İstanbul arasındaki farklar neler?

- Ankara benim anılarımın olduğu şehir. Bir de emekle her şeyin yapılacağını öğreten bir şehir olduğu için benim için çok değerli. Öte yandan bana hayat veren şehir İstanbul...

Bu şehirdeki keyif ritüelleriniz neler?

- Kanlıca’da yoğurt yemek, Bebek, Nişantaşı, Sultanahmet... Her yerde ayrı bir lezzet var. İstanbul’un her yerinde limonlu çay içmeye bayılıyorum.

TARDU FLORDUN (TANER): ŞÖHRETLE YAŞAYAN BİR ADAM DEĞİLİM

Babanız Macit Flordun’un yıllar önce söylediği “Oyuncu olursan özel bir oyuncu olursun” sözü gerçekleşti mi sizce?

- Babam bunu aslında tiyatro oyunculuğu için söylemişti. Sanırım tiyatroda söylediği o yere ulaştım. Ama tabii bu ülkede oyunculuk kriterleri tiyatrodan daha çok televizyon ile özdeşleşti. Orada da bir çelişki başlıyor. Çünkü televizyonda yapılan şey bana sanat gibi gelmiyor. Orada çabuk tüketilen, çoğu zaman derinliği olmayan karakterler üzerinde çalışıyoruz.

Bu açmazdan nasıl çıkılabilir?

- Aslında çok yetenekli ve potansiyeli yüksek bir ülkeyiz. Bu potansiyelin akacağı mecraların çoğalması gerekiyor. O anlamda acilen senaryo yazım tekniklerini geliştirecek senaryo okullarının açılması gerek.

Film setlerinde geçen bir çocukluğunuz var, acaba nasıl bir hisle oyunculuğa bulaşmış olabilirsiniz?

- Babam oyuncu olduğu halde beni çok yönlendirmemişti. Her şey tesadüfen gelişti. Oyunculuk basit bir şeymiş gibi geliyor insanlara. Bence oyunculuk uzun ve derin bir macera.

Derinlikli oyuncu olmanın formülü nedir?

- Hayatı yaşamak... Yaşanmışlık bence çok önemli bir değer. Aynı zamanda pratikle ilgili de bir şey. Üzerinde tartışılan bir konu var. Konservatuvarlı mı, alaylı mı? Konservatuvarlı olanların şöyle bir avantajı var. Dört yıl boyunca okul okuyorsunuz, günde 10-12 saat sahnede olma fırsatı yakalıyorsunuz.

HALKTAN KOPMAMAYI BAŞARANLARDANIM

Bu çok ışıltılı bir dünya, insanlar sokakta sizi parmakla gösteriyor. Egonuzu nasıl eğitiyorsunuz?

- Bu genel olarak kendinizi nasıl eğittiğinize, ne kadar doygun olduğunuza, egolarınızla barışık olup olmamanızla ilgili bir durum. Türkiye’de şöhret denilen şey televizyondan geldiği zaman o kadar da önemli olmuyor. Ben böyle yaşayan bir adamım; hani halktan kopmamak diye klişe bir tabir vardır ya, ben sanırım onu yapabiliyorum.

“Mükemmel Çift” projesinde sizi heyecanlandıran şey neydi?

- Çizgisi ve konsepti diğer dizilerden farklıydı. Cesur bir iş bence
.
Ülkemizde bir insan gay rolü oynuyor diye işini kaybedebiliyor. Hâlâ böyle şeylerin yaşanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Projeye girmeden önce bu işin risklerini biliyorduk. Patronun gay oğlu yerine şişman ve çirkin kızı önerisi geldi ilk başta. Ben bunu reddettim.

Bir bedende iki farklı ruhu canlandırıyorsunuz, oyunculuk açısından zorlayıcı bir şey olmalı…

- Projeyi kabul etmemin nedenlerinden biri de o. Bence çok keyifli! Dizi işi yapıyorsanız, hele bir de karakterler tek boyutlu yazıldıysa, bir iki sezon sonra sıkmaya başlıyor.

İSTANBUL SEYİRCİSİNİN İLGİNÇ BİR SORUNU VAR

Belki bir gün gelecek, her şey bitecek. Unutulmak sizi korkutuyor mu?

- Ben şöhretle yaşayan bir adam değilim. Önemli olan sahnede olmak, oynamak... Dizilerden elde ettiğimiz şöhretin onda birini tiyatro sahnesinde elde etmek bana yeterdi. Ve onu kaybetmek beni korkutabilirdi.

Tiyatroyla ilgili projeleriniz var mı?

- Birkaç sene sonra kendi tiyatromu oluşturacağım.

Ankara’da aldığınız sahne terbiyesi kariyeriniz boyunca sizi nasıl etkiledi?

- Ankara’nın çok özel bir tiyatro izleyicisi vardır. Algıları açıktır, ne verirseniz onu alır. İstanbul’da tiyatrolara gelen lümpen bir tayfa var. Oyunda nerede nasıl tepki alınacağını az çok bilirsiniz. Bu tayfanın içinde bazıları vardır ki aralarda da tepki verir. “Bakın ben anladım siz anlamadınız” gülüşüdür bu. İstanbul seyircisinin böyle bir sorunu var.
 
Son olarak; eğlenceli saatler geçirmek için nerelere gidiyorsunuz?

- İstanbul yakınlarında sote yerlerim var, oralarda vakit geçirim. Mutlaka deniz görmeliyim. Denize yakın yerlerde oturdum hep. Denizi görmediğim zaman kendimi kapalı hissediyorum. ıstiklal Caddesi’nde yürümek, Cihangir’in ara sokaklarına girip çıkmak da beni mutlu ediyor.