İki Lafın Beli
09 Haz 2013 11:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:12

OMURGASIZ OLUP DA HALA AYAKTA DURABİLEN TEK CANLI TÜRÜ BU YAVŞAK GAZETECİLERDİR!

Kanal +1'in çiçeği burnunda yeni Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Hoş, Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin'e hem yeni kanalını anlattı. Hem de Gezi Parkı'nı konuştular. Hoş'un çok çarpıcı açıklamaları var.

“Zordur zorda gazetecilik” sözüyle beni ilk tanıştıran isimdi Mustafa Hoş. Onu tanımadan önce ilk Kanal 24’te dikkatimi çekmişti. Yeni açılan bir kanaldı o zamanlar 24 ve o dönem gerçekten de farklı bir soluktu. Başındaki isim de Hoş olunca sormuştum “kimdir, nedir” diye. İlk Mesut Yar demişti “soyadı gibi hoş adamdır, gerçek gazetecidir “ diye. Gerçek gazeteci sözü ile neyi kastettiğini anlamamıştım, sonra NTV’den ayrıldığında Mustafa Hoş için aynı cümleyi ben kurdum. Öyle bir kanalda yöneticiliği kim bırakırdı ki hem de attığı bir başlık için. Kim istifa ederdi. Alırdı “savcıya abluka” başlığını ekrandan. Olay biterdi. O para, o kariyer bırakılır mı hiç. Ama o öyle yapmadı. İnandığı doğruların arkasından yürüdü. Tanışmamızda gecikmedi tabii böylelikle. İyi ki tanımışım, iyi ki hayatımda bir yer edinmiş dediğim kaliteli insanlar arasında çoktan yerini almıştı Hoş. Uzunca bir süre geçirdiği işsizlik döneminde “acaba nasıl geçinir, ne yapar” diye kara kara düşünürdüm. Ama telefonda epeyce sık konuşurduk. Çok şey öğrendim ondan, hatta ücretsiz danışmanlık aldım dersem yeridir. :) Hep dimdik , hep umutluydu. Çünkü ona göre o işsiz değildi, mesleksizdi. İş hiç aramıyordu, mesleğini arıyordu. 3, 5 yıl aradan sonra yeniden ve yine mesleğine kavuştu. Şimdi Kanal +1’in Genel Yayın Yönetmeni. Uğur Dündar ile kol kola vermişler. Müthiş bir ekip ruhu var. Tabii yılların tecrübeli ismi Özlem Gürses’i unutursam olmaz. Orada büyük bir uyum var. Herkes bir bütün…Yeni kitabını unutmayalım Hoş’un. “Zamanın Ruhuna Rağmen” onu da konuştuk. Bize göre şu sıralar şans ondan yana. Hep de öyle olsun dilerim. Gelelim röportaj hikâyemize. 4 ay önce sözleştik, hep aksilikler oldu. Bir türlü röportajımızı yapamadık. Derken Hoş’un yeni kitabı çıktı “artık yapalım” dedik. Ama bu kez yeni kanal oldu vs. Bildiğiniz üzere çok sevdiğim kurumum Medyaradar’ın yanı sıra artık ben de Kanal +1 ailesinin bir ferdi oldum, hem de seve seve. Ee Hoş, tam yanı başımdayken hemen bir fırsatını buldum ve bu güzel söyleşi gerçekleşti. Biliyorum ki art niyetli ‘bazı isimler’ kanala başladığım için bu röportajın yapıldığını düşünebilir. Ama gerçekten de alakası yok. Bu söyleşi zaten gerçekleşecekti. Ama hem Hoş’un yeni kitabı, hem yeni kanal hem de Gezi Parkı’nın olduğu böylesine yoğun bir gündem. Siz olsanız böyle iyi bir isimle bunları konuşmaz mıydınız? Siz değerli okuyucularıma büyük kıymet verdiğim için böyle bir açıklamayı da gerekli gördüm. Ben yine çok uzattım girişi galiba, kızdırmadan kimseyi aradan çekiliyorum. Hadi keyifli okumalar…

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: gazetecialev
Mail:
alevgursoy2008@gmail.com

Öncelikle yeni kanalınız Kanal +1 hayırlı uğurlu olsun. Tıpkı soyadınız gibi ’Hoş’ bir gelişme demeden edemeyeceğim. Nasıl gidiyor yeni kanalınızdaki yeni göreviniz?

Eyvallah. 3.5 yıl aradan sonra "nerede kalmıştık" deyip kolları sıvadım. Türkiye büyük bir metamorfoz yaşadı. Bunun en büyük yansıması da medyada oldu. "Haber ne, gazeteci kimdir" gibi kavramların sil baştan ele alınması lazım. Zihinler kirlendi, algılar zehirlendi.

SANSÜRSÜZ MESLEĞİN SON ŞANSI KANAL +1

Kanal +1 nasıl bir kanal ve insanlar neden sizi tercih etmeli farkınız ne?

Artı bir olması gerekenin bile büyük nimet sayıldığı neotürkiye’de mesleğin onuruna namusuna vicdanına sahip çıkan yer olarak farklı. Bunu bugün için söylüyorum. Yarın için çok erken. Yaşayıp görmek gerek. Bugün olan otosansürsüz, sansürsüz mesleğin son şansı gördüğüm bir yer.

KANAL +1’DE UĞUR DÜNDAR VAR DAHA NE OLSUN

Nasıl bir ekip var +1’de?

Uğur Dündar gibi çok önemli, değerli bir isim var. Daha ne olsun. Özlem Gürses var ve Sedat Bakıcı var. Turgut Erat var. Yavuz Karakoç var. Ve Sen de varsın artık. İyi ki varsınız. Geldiğimde hazır bir kadro vardı. Hiç bir zaman ekipçi biri olmadım. Ekip ruhuna inanırım benim işimde bunu ortaya çıkarmak. Çok genç bir kadro var. Belki tecrübesizler belki daha yeniler. Ama inanılmaz karakterliler. Enerjileri inanılmaz. Soru soruyorlar korkmadan. Bu çok önemli. Kelli felli gazeteciyim diyenler , soru sormayı suç sayarken benim çalışma arkadaşlarım soru soruyor. Bundan daha güzel şey olur mu?

“3, 5 YIL MESLEĞİM ELİMDEN ALINDI”

Uzunca bir dönem işsizliğin ardından yeniden bir TV kanalında, haberin içerisinde olmak nasıl bir duygu, özlemiş mi Mustafa Hoş, TV haberciliğini?

3.5 yıl mesleğim elimden alındı. İşim demiyorum mesleğim diyorum. Ben hiç iş aramadım mesleğimi aradım. Saflaşma histerisinin içinde olmadım olmayacağım da. Ben medyanın vicdanıyım. Geçmişim ortada nerede haksızlık varsa nerde zalimlik varsa karşısında oldum. Dün de böyleydi bugün de yarın da öyle olacak.

HİÇ İŞ ARAMADIM MESLEĞİMİ ARADIM

Kanal+1’in nasıl bir haber politikası var, ne haber sizler için, ne değil?

Haber bugün çok değerli. Martılara atılan simit gibi. Atın haberi havaya insanlar habere aç. Martı gibi haberi havada kapıyor. Haberi bu kadar özleten ve mahrum bırakan bu köhne sisteme lanet olsun. Dünyanın en güzel mesleğini dünyanın en omurgasız mesleği yaptılar. ne kadar onarabilirsek o kadar iyi...

“DÜNYANIN EN GÜZEL MESLEĞİNİ EN OMURGASIZ MESLEĞİ YAPTILAR”

Kanal +1 yeni Türkiye’nin yeni medyasına bir umut olur mu?

Bugün ülkede her vicdanlı onurlu çaba umuttur. Artı 1 de bu umudun parçasıdır.

UĞUR ABİ BENİ EN ZOR GÜNLERİMDE HEP ARADI

Uğur Dündar ile çalışmak zor mudur?

Ben daha önce hiç çalışmadım Uğur Abiyle. Aynı medya kuruluşunda bulunduğumuz zaman da olmadı. Gazetecinin gazeteci ile çalışması zor olmaz. Haberi değer kılıyorsanız ki biz de böyle, niye zor olsun. Uğur Dündar benim için önemli isimdir. Medyada yılardır üst düzey görev yapıyorum. Çok fazla isim tanıyorum. Bu 3, 5 yıllık tecrit ve linç dönemimde daha değerli oldu Uğur abi. Uğur Dündar’ın farkı şu. Belki şimdi bunu söyledim diye sitem de eder. ’Ne gereği vardı, söylemeseydin’ diyecektir. Uğur abi 3, 5 yıl boyunca hep aradı. “Nasılsın bir şeye ihtiyacın var mı” diye sordu. Bu benim için çok değerlidir. Bir anda gregor samsa yapılmış birine başkaları ile daha çok ahbap tanışıklık ilişkim olmasına rağmen daha az tanıdığım ve hiç çalışmadığım Uğur Dündar bu dayanışmayı kadirşinaslığı gösterdi. Varol’sun. Unutmam. Zaten artı 1’i kabul etmem de Uğur Dündar’ın olması etkendir.

“ZAMANIN RUHUNA RAĞMEN” BENİM İÇİN BİR İÇ DÖKÜŞ

Bu sıralar “Mustafa Hoş Baharı” yaşanıyor dersem yeridir. Birde yeni bebeğiniz var, yani kaleme aldığınız hatta FB’den kısa bir süre önce istifa eden Aykut Kocaman’ın bile elinden düşürmediği kitabınız “Zamanın Ruhuna Rağmen” bu güzel kitabı biraz bizlere anlatır mısınız?

Zamanın ruhuna rağmen bir iç döküş benim için. Sadece önsözüne bakın. Gezi direnişinin ruhunu anlatır. Yazdığımda gezi direnişinin esamesi bile yoktu. Yok sayılana/ötekileştirilene mazlumluktan zalimliğe geçişe karşı insani bir haykırıştır. Aykut Kocaman bu ülkenin vicdanıdır. Aydınlık yüzüdür. Sadece futbol için değil Türkiye için yedeği olmayan özel bir insandır. Kitabı okuduğunda aradı. Kitapta ne anlatmak istiyorsam hepsini bana söyledi. Öykülerin ruhuna bu kadar girmiş olmasına çok sevindim. Kitabın ruhunu bilen birinin sadece kendi kitabım için demiyorum şimdi Fenerbahçe’de olmaması çok büyük bir kayıptır. Fenerbahçe için yıkımdır.

Zamanın ruhuna direnen insanlar var birazda bu kitapta, direniş hala sürüyor mu gerçekten de. Gezi Parkı’nı düşünmeyin bu sorumda. Hayatın her anlamında soruyorum?

“Zamanın ruhuna rağmen” hep varolan insanlar vardı varlar. Var da olacaklar. Hayatın diyalektiği bu. Dengesi de, bunun üzerine kuruludur. Bu dengeyi bozmak için bütün ceberrutluğuyla abandılar gezi direnişi çıktı. Bu çocuklar 68 kuşağını direnişleriyle gölgede bıraktılar. Ben onların abilerini anlattım. Sadece bu kuşağın direnişi Fenerbahçe öyküsünde var. Daha gerçeği bugün geziyle sokakta var. Kitap bir Fenerbahçe kitabı değil. Bir novella aslında. Birbirine paralel kurguyla bağlı 6 öyküden oluşuyor.

Kitap satışları nasıl gidiyor?

Gayet iyi gidiyor. Daha çok okunsun istiyorum. Öyküleri tartışayım. Ruhunu paylaşalım istiyorum. Ben edebiyatçı değilim. Sokağın ıslıkçısıyım. Islık çalanlarla haberciliğimle değil kitabımla buluşmak istiyorum.

Hangi duygularla kaleme aldınız “Zamanın Ruhuna Rağmeni”?

Çok karmaşık duygular. Ben bu ülkenin sıradan ama iyi insanlarını anlatmak istedim. Sahici ve samimi. Kurgular ama çok gerçekler. Nerde bir söğüt ağacı görürseniz orada bu kitabın kahramanları var. Bir söğüt ağacı altını dünyanın en lüks evinine tercih ederim. Söğüt ağacının sarıp sarmaladığı bir insan kötü olmaz. Zulmetmez. Betona biat etmez.

Zamanın ruhu boğuyor hepimizi. Daha çok kazan! Diyor. Tüket! Gör-me! Unut! Diyor. Daha çok beton diyor! Daha çok kul ol diyor! Çok karamsar değil mi bu ifade?

Tam altında da diyorum ki; oysa daha çok arkadaşlık, daha çok dostluk, daha çok aşk, daha çok dayanışma daha çok doğa daha çok özgürlük diyenler var. Korku kadar cesaret de bulaşıcıdır. Sanırım daha optimist bir şey söylenmez üstüne. Zaten gezi direnişi var orta yerde.

Kitap kapağı da son derece ilginç tasarlanmış, sade ama karmaşık da aynı zamanda. Ne anlatıyor.

Kitap kapağı Berkant Dinç yaratımıdır. Bilir beni öyküleri okumadan çizdi. Berkant, medya dünyasının en kreatif ve yetenekli adamıdır.

Ne kadar sürdü yazımı ve insanlar bütün yayınevlerinde bulabilirler mi?

Artık dağıtımda bir sorun yok. İsteyen istediği yerde bulabilir. İnternet ve e-kitap olarak da satılıyor. Zamanın ruhuna rağmen varım diyenlerin duygularına ilgilerine emanettir.

ERDOĞAN’IN KİBİRİ GEZİYİ DOĞURDU

Gelelim Kanal +1’in de çok konuşulmasına neden olan Gezi Parkı olaylarına. Medya bu süreçte oldukça tartışıldı yayın politikası nedeniyle. İzlediğim kadarıyla siz olup biteni sürekli yansıttınız. Zaman zaman da yayınlar yıktınız. Türkiye günlerdir Gezi Parkı’nı konuşuyor. Türkiye dedim ama dünyanın da gözü ülkemizde. Sorum şu: neler oluyor?

AKP’nin 3. döneminde kimya bozuldu. AKP’yi oluşturan dinamikler arasında taht oyunu başladı. Hem de eşi benzeri görülmedik bir kibir inatlaşmasıyla. Bu taht oyununda liberaller ilk ezilen oldu. Cemaat ve AKP kaldı. Onlar da kendi aralarında "var ama yok kol kırılır yen içinde çarpışır “oyununu sürdürdüler. Fenerbahçe direnişi ve 7 Şubat mit bahçesinde olan post modern darbe girişimi Erdoğan’ın bütün kimyasını değiştirdi. Öyle ki en yakınlarından bile bir kötülük bekler oldu. Bu daha yalnızlaşmayı beraberinde de sokaktan hayattan uzaklaşmayı getirdi. Her içine kapanmada kibir arttı. Etrafında gerçeği söyleyen de kalmayınca yaşadığımız günler ortaya çıktı.

"ÇOCUKLAR SİYASETİ BİLMİYOR AMA HAYATI BİLİYOR"

“Orada insanlar ağaçlarına, doğaya sahibi çıkıyor” diyor bir kesim; bir kesim de diyor ki mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil. Nedir esas mesele?

Türkiye’nin neotürkiye’leşmesinde en önemli enstrüman eristik diyalektik kurbağa teoremi ve kibir kulesidir. Buradan bakınca sokağı anlamak mümkün değil. Vasatın tahakkümü hayat biçimi olunca sokağın zekâsı orantısız bir güç oldu. Bunla başa çıkmak için vasatlık yetmeyince ceberrurluk tercih edildi. Veririm gazı, vururum copu sustururum sandılar. Oysa karşılarında fight clup ve la haine kuşağı var. Aynı zamanda tek tuşla dünya ile entegrasyonu olan bir kuşak. Bilgisayar oyunları geçmişte çizgi romanlara yapılan muameleyi görse de özellikle strateji oyunları çok şey öğretiyor. İşin özeti şu bu çocuklar siyaseti bilmiyor ama hayatı iyi biliyor... Dünyayı da.

"MESAJ NET: BİZE KARIŞMA, ÖZEL HAYATLARIMIZA DOKUMA"

Meydanlardaki o binler ne istiyor size göre?

"Bana hükmetme" diyor. "Bana bağırma" diyor. "Beni dinle gazlama" diyor. "Yatak odama, sosyal hayatıma karışma" diyor. "Arkadaşıma dokunma" diyor. "Değerlerime saygılı ol" diyor ki "Kemalist olmayanların bile öfkesini kabartan iki ayyaş sözlerini diyemezsin". Bizi bölme. Herkese eşit yaklaş diyor. Beton yerine toprak diyor. AVM yerine ağaç diyor.

"GEZİ’DE KARNAVAL HAVASI VAR"

Siz de gidip gördünüz mü Taksim’i... Gittiyseniz ne gördünüz. Oradakiler gerçekten marjinaller mi yoksa orijinaller mi?


Gidip gördüm. Fırsat buldukça da gidiyorum. Taksim’de bugün bambaşka bir hayat var. Neotürkiye ile hiç bir ilgisi yok. Kaç gündür tamamen devletin çekildiği bir yerde binlerce kişi bir arada. Birbirlerinden çok farklı insanlar. Hiç bir araya gelemeyecek insanlar. Tek bir olay çıkmıyor. Herkes birbirine yardım ediyor. Dayanışıyor konuşuyor. Tabi ki legal olduğu kadar illegal unsurlar da var. Ama onların denetimi hâkimiyeti yok. Taksim Gezi’de karnaval havası var. Hemen 200 metre aşağıda polisle çatışma. Taksim oraya inmiyor. Kendi içinde bir dengesi ruhu var. Olay çıksın istense şu anda Taksim’de devlet yok, her şey yakılıp yıkılabilir. Yapmıyorlar. Bu da mı anlaşılmıyor?

"ERDOĞAN’I KİBİR KULESİNDEN İNDİRMEK ZOR"

Başbakanın bu olaylara yönelik takındığı tavrı nasıl buluyorsunuz, yani gösterdiği haklı bir tepki mi yoksa bu tepki abartılıyor mu?

Tayyip Erdoğan olan biten her şeyin kendisine bir komplo olduğuna inanıyor. Etrafındakiler de en kolay yolu seçip "evet efendim sizi yıkmak istiyorlar. Dünya sizden korktuğu için sizi yok etmek istiyor" diyor. Bence Erdoğan’a en büyük zararı da onlar verdi. Artık Erdoğan’ı kibir kulesinden indirmek zor. Erdoğan’ın bütün dengesi 7 Şubat mit kriziyle bozuldu. Yakın Türkiye tarihinin en büyük operasyonuydu. Yargı eliyle girişilen ilk darbe girişimidir. Sanki hiç olmamış gibi davranıldı ama içten yanmalı motor gibi yaktı geçti. Dışarıya hissettirilmeden içte büyük bir savaş yaşandı. Gerçekler söylenmedi. Cemaatle girişilen bu güç savaşı Erdoğan’ı o kadar etkiledi ki her şeyi kendine yapılmış yapılacak bir operasyon olarak gördü. Böyle olunca hayatın realitesini ıskalayıp kurguların esiri oldu.

"BAŞBAKAN’IN DENGE VE KONTROL SORUNU VAR"

Başbakan için zaman zaman kişisel duyguları ile Başbakanlığını karıştırdığını söylemek mümkün mü?

Erdoğan’ı büyüten ve diğer siyasilerden ayıran en önemli özelliği dobralığı ve insani refleksleriydi. Artık bundan eser yok. Denge ve kontrol sorunu var. Oryantasyonu kaybedince yeniden ana merkeze dönmek zordur. Erdoğan ne artık Kasımpaşalı Erdoğan olabilir ne Menderes Ne de Özal. İttihad-ı İslam ya da ne-osmanlı hayaline o kadar çok inandırıldı ki Suriye çıkmazına saplandı. Dünya lideri olmaya kalkışırken şimdi kendi ülkesinde liderliği sorgulanan lider haline geldi. Bir özeleştiri geleneğinden gelse kibir kulesinden inse hala telafi etme şansı var ama artık çok zor.

“DÜNYA LİDERİ OLMAYA ÇALIŞIRKEN LİDERLİĞİ SORGULANIR HALE GELDİ”

Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemleri ile toparlanamayacak kadar yara aldığını iddia eden çevreler var, sizce durum ne. İktidarı sarstı mı diye sormayayım ama etkiledi mi?
Gezi’den bir tahrir çıkmayacağı gibi tahrik de çıkarılmaması lazım. Hala sokağı anlamamakta ısrar ediyorlar. Durumu iç-dış mihraklar, zello-erasmus derken çığırından çıktı. Sağlamasını yapalım. Sabahın 05.00’inde bu çocuklara neden baskın yaptınız. Devletin bütün ceberrutluğuyla bu çocuklara saldırdınız. Neden gaz bombası attınız. Neden öldüresiye dövdünüz. Bu zalimliği yaparken ne amaçladınız. Beton yerine toprak AVM yerine ağaç diyen bu çocuklara yapılan zalimliği telafi etmek yerine hala bağırıp çağırıyorsunuz. Böyle olmaz.

"KORKU DUVARI TAMAMEN YIKILDI"

Siyasi dengelerin altüst edildiği, bütün hesapların değiştiği, iktidar cephesinin darmaduman yenilgiye uğradığı, Tayyip Erdoğan’ın atlatamayacağı bir bozgun yediği analizinde bulunan köşe yazarları var... Buna ne demeli?

Düne kadar Erdoğan’a yalakalık yapanların bugün Taksim direnişçisi ikiyüzlülüğü ise kastettiğin hepsi çöptür. Onlar sadece kendi koltuklarını paralarını korumaya çalışan paryadır. Medyanın bu yavşaklık hali gelinen her şeyin asıl nedenidir. Gezi parkı direnişinden önce ve sonra diye artık bir tarih var. Korku duvarı artık tamamen yıkıldı. Bundan sonra bütün Türkiye cezaevine dönüştürülse de bu değişmeyecek en önemli kazanımdır.

Cumhurbaşkanı Gül de Köşk’teki görev süresi boyunca ilk kez böyle bir olay için açıklama yaptı. Bununla ilgili de birçok şey söylendi. Gül ve Başbakan Yardımcısı Arınç’ın toplumu yumuşatmaya çalışma çabalarını nasıl okursunuz?

İlk akla gelen iyi polis kötü polis oluyor. Olanı biteni iyi polis kötü polis diye yüzeysel değerlendirmek işin kolayına kaçmak olur. Gezi Parkı direnişinden bir gün önce Abdullah Gül mü Tayyip Erdoğan mı dense büyük bir çoğunluğun yanıtı tabi ki Erdoğan olurdu. Oysa artık Abdullah Gül umut oldu. Burada en önemli detay Abdullah Gül üzerine 2014 stratejisi yapanların bu olaylarda ne kadar dahli ve etkisi olduğu. Bu sorgulanamaz bile. Oysa açık açık tartışılmalı Abdullah Gül ile Cemaat arasındaki ilişki. AKP’de en önemli refleksler bu 2014 simülasyonu üzerine odaklanıyor. Ama bu açıkça tartışılmıyor. Hep gölge oyunu var. Gölge oyununda eller değişiyor duvara yansıyan görüntü değişmiyor. Gölge illüzyonu tamamen yanıltıcıdır.

TEK TELAFİ ŞANSI SAMİMİYET

Gezi’nin böylesine konuşulduğu böyle bir dönemde Erdoğan’ın yurt dışı gezisine çıkmasını nasıl buluyorsunuz, gerçi döndü ama?

Olması gereken yurtdışında bile olunsa gezi yarıda kesilip yurda dönülür. Oysa tam tersi yurt dışına çıkıldı. Bir nevi hava değişimi izni gibi oldu. "Yurt dışına çık biraz" diyen kim. Erdoğan gibi güçlü bir lidere "ortam durulsun" diyen irade ve sonra bu ülkeyi ilk kez bu kadar kesin bir şekilde böldürecek konuşmalar nerden çıktı. Gece yüzde 50 ile tehdit edip, gündüz “hepinizi kucaklıyorum” diyen kim. Hangi Erdoğan’a inanacağız. Artık tek telafi şansı var. Samimiyet.

Dikkat çeken bir olayda sadece bir parti veya bir grup değilde çok farklı kültürlerden, inandıkları, düşünceleri farklı kesimlerden insanların da Gezi Parkı’nda buluşması. Bunu neye bağlarsınız?

Gezi direnişinden önce Fenerbahçe-Galatasaray ve Beşiktaş’ı yanyana getirmek hayal bile edilemezdi. Oysa omuz omuza dayanışma içinde oldular. Birlikte gaz bombası yediler. Bu dayanışma 3 Temmuz darbesinde olsaydı zaten bambaşka bırakın futbolu Türkiye olurdu. Vendatta maskesi takan teyze, artı 1 mikrofonlarına konuşan genorimo Teyze, tomanın önünde gitar çalan çocuk, en önde yürüyen Dart Vader, Biber gazı sıkan polise duruşuyla ezen kırmızılı kadın. Bunlardır bu direnişi farklı kılan.

"GEZİNİN ARKASINDA ZELLO ÖRGÜTÜ VAR"

Olaylarla ilgili ilginç iddialar da var. Mesela hala temizlenemeyen bir yapıdan bahsediliyor. Hangi yapı bu, Ergenekon mu, ve size bu inandırıcı geliyor mu?

Bu işin arkasında zello örgütü var. Azılı zello örgütünü kim bulup çıkardıysa bu ülkeye heykeli dikilmeli. O derece bu vatana hizmet etmiş biridir(gülüyor) Zello kafasıyla bu işi çözmeye kalkışanları gördükçe içim ürperiyor. Bir sokağın zekâsına bakın bir de zellodan örgüt çıkaran kafaya. Daha da iyi bakın. Vasatın tahakkümü ile sokağın özgürlüğü zekâsı görünecek. (Kahkaya boğuluyor)

"YÜCE DİVANLA TEHDİT EDİLEN MUHALEFET PARTİSİNİN AKP’YE SELAM ÇAKMASI TUHAF"

MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Ülkü Ocakları’nın Gezi Parkı’ndaki duruşu çok dikkat çekici. Mesela Devlet Bey, milletvekillerine çok keskin bir cümle kurdu. “Oraya giden istifa etsin” diyerek. Siz nasıl buluyorsunuz bu tavrı?

Benim aklıma hemen Erdoğan’ın PKK müzakere sürecinde Bahçeli’yi Yüce Divan’la tehdit etmesi geliyor. Ne kadar ilgisi vardır yoktur çıkar ortaya ama yüce divanla tehdit edilmiş bir muhalefet partisinin Taksim’de AKP’ye selam çakması tuhaftır.

CHP ise MHP’nin aksine Daha bir olayların içerisinde, içerisinde derken cümlem yanlış anlaşılmasın daha bir destek. Ana Muhalefetin Gezi Parkı hassasiyetini nasıl değerlendirirsiniz?

Zello kadar güldüğüm diğer bir şey de Gezi direnişinin arkasında CHP olduğu söylemi. Bir kez daha söyleyeyim sokağın dili, söylemi, bakış açısı CHP’nin de kat kat üstünde. Reflekslerinin de CHP ile ilgisi yok. İlla CHP’ye yamanmasının asıl nedeni AKP iktidarı kaybetmekten ilk kez bu kadar korktu. Şimdi CHP kamplaşması yaparak kendi tabanında oluşan tepkiyi realize etmeye çalışıyor. AKP tabanı da o çocuklara uygulanan vahşete tepkili. Bunu örtmek için faiz lobisi, CHP, Ergenekon, şu bu kullanılıyor.

DÜNYANIN EN GÜZEL MESLEĞİNİ BİTİRDİLER

Ve medyanın tavrı belkide olayların başlangıcından bu yana en çok tartıştığımız konu bu. Neden haber kanallarımız olaya çok vakıf olamadı, korku dağları sarmış demek doğru mu?

Röportajın başında söyledim. Dünyanın en güzel en onurlu en şerefli mesleğini kirlettiler. Üç kuruş için onurlarını sattılar. Yalan söylediler. Üstlerinde sadece onursuzluk yoktur. Bu ülkenin son döneminde olan her şeyde imzaları vardır. Akan kan dâhil. Omurgasız olup da hala ayakta durabilen tek canlı türü bu yavşak gazetecilerdir. Ağır konuşmuyorum Gerçeği söylüyorum. Mesleği darma duman ettiler. Cemaat paramiliterlerini gazeteci diye yutturdular. İktidar paryalarını gazeteci diye yutturdular. Bunu yapan hükümet falan değil, medyada kendi koltuklarını korumak için onurlarını satanlardır. İşin bir diğer yüzü de kişisel hırs ve kinlerini gazetecilik diye yutturan kendilerine bir de muhalif diye koruma kalkanı oluşturanlardır. Onların da bir farkı yok. Gazeteciliğin şu yada bu bir ideolojiye ihtiyacı yok. İdeoloji kurşun askerleri AKP öncesi mesleği erozyona uğrattı biat mücahitleri, yerle yeksan etti. Çok açık ve net. Neye biat ettiğin bir önemi yok. Asker-siyaset-cemaat. Biat etmiş bir kafa gazeteci olamaz.


"HÜKÜMET VE CEMAAT KOMSERLERİ MEDYADAN ELİNİ ÇEKMELİ"

En büyük günah keçisi de NTV ilan edildi. Siz de NTV’nin Eski Genel Yayın yönetmenisiniz. Attığınız bir başlık başınıza dert oldu. Herşeyi bir kenara bırakıp gittiniz. Şu an yine oranın başında olsaydınız durum bundan farklı olabilirdi diyebilir misiniz, yoksa değişen bir durum olmazdı ben istifa ederdim mi dersiniz, ya da kalır mıydınız?


Medyada bugün olan biten her şeyin miladıdır "başsavcı’ya abluka" hemen söyleyeyim. Bugün olsa yine aynı şeyi hiç düşünmeden yaparım. NTV’nin günah keçisi yapılmasını doğru bulmadığımı söyledim. Bu NTV’nin aklanması değildir. Tüm medya alçaklığın evrensel tarihine çentik atarken sadece NTV’nin sorgulanması büyük bir kör nokta yaratır. Medya baştan sona ele alınıp 0’dan yeniden kendi işlevlerine dönmelidir. Haberi muhabir yapar. Muhabirlere haber bile yaptırılmıyor. Başımızı belaya sokar diye. Muhabir/editör haber merkezlerine yeniden egemen olmalı, hükümet ya da cemaat komiserleri haber merkezlerinden çekilmelidir.

MUHABİR/EDİTÖR HABER MERKEZLERİNE YENİDEN EGEMEN OLMALI

Medyaya halk "muhtıra" verdi diyebilir miyiz son yaşananlar sonrası?

Muhtıra militarist bir söylem. Benim ifade tarzım muhtıra olmaz.Halk uyandı uyardı. daha itaatsiz daha sivil.

Twitter da başa bela oldu bu arada. Ne yapmalı Yazmalı mı yazmamalı mı, bu bir suç mu, ne diyorsunuz bu gözaltılara?

Arap baharı denilen bir dizayn projesinde twitter’ı yere göğe koyamayanlar şimdi kötülüyor. Başbakan da "baş belası" diyor. Bir kere biliyor musunuz ki twitter’ı hayır. Kendi hesabını bile danışmanlar yazıyor. Twitter, facebook, instegram, youtube vs. düşman gören kafa çağdaş dünyada yerini alamaz. Gezi’yi de anlayamaz.

Bu süreç sizce nerede ve nasıl son bulur, bir öngörünüz var mı?

Her şeyin bir süreci oluyorsa bir ülkede orada sorun çoktur. Ülkenin dili hep sürçüyordur. Önce sürç-i lisan ettik affola olacak. Ceberuttuk bitecek. Ben ne dersem o olur dayatmacılığı bitecek. Yavşak medya düzeni dengelenecek. Daha çok ağaç olacak. Bundan büyük kazanım var mı. Sonrası herkes aklını başına alırsa iyilik güzellik.



Mustafa Hoş ve Kanal +1’deki genç çalışma ekibi... 




Mustafa Hoş ile Kanal +1’in başarılı ana haber sunucusu Özlem Gürses...