Medya
23 Mayıs 2012 11:15 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:41

O SORU REHA MUHTAR'I 10 YIL ÖNCESİNE GÖTÜRDÜ!

Reha Muhtar, Ergenekon davasında Karamehmet'in yaptığı açıklamalar üzerine 10 yıl öncesine döndü.. Bakın ne anlattı?

Gidiyorum... Şimdi gidiyorum...

On yıl önce sokaklarda yaptıkları kamuoyu yoklamasında ankete katılanlara sormuşlardı;

- “SHOW TV’nin sahibi kim?..” diye...

Yanıtlayanların yüzde 90’ı şöyle cevap vermişti:

“SHOW TV’nin sahibi Reha Muhtar’dır...”

Bana bunu söylediklerinde gülümsemiştim...

SHOW TV’nin sahibi zannedilmek komik gelmişti bana...

O zamanlar “Sahibi olduğunu zannettiğimiz şeylerin sahibi olamayacağımızı, aslında hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı” bilmiyordum...

SHOW TV’nin olmasa da SHOW Haber’in sahibi hissediyordum kendimi...

Dile kolay yedi yıl üst üste birinci yaptığımız, bütün haber merkezini tek tek muhabir, kameraman, müdür, yönetmen dışardan alıp getirip tek bir potada erittiğim yerdi o haber merkezi...

Haber merkezinin sahibi zannederdim kendimi...

Hiçbirşeyin sahibi olmadığımızı bilmediğim zamanlardı o zamanlar...

***


10 yıl oluyor bu Haziran’da SHOW’a veda ettiğim güne...

Veda konuşmasını yapacağımızın alt yazısını “sürpriz bir şekilde geçmeye başladığımızda” 2002’nin Haziran ayıydı...

Telefonlar kitlenmişti...

Hatırlıyorum, haber merkezinde çalışırken iki kez telefon yoğunluğundan “santralin yandığını” söylemişlerdi bize...

Bir Pazar günü, yayın günü olmamasına rağmen, Hamit Özsaraç’ın spikerliğinde, konuk olarak kendi haber bültenimin yayınına katılmış ve “veda ettiğimi” açıklamıştım...

Hayatımın çok önemli bir döneminin bittiğini biliyordum...

Yeni döneminin ne getireceği, nelere gebe olduğu sorusu ise bir muammaydı benim için...

Pazar günü yayına çıkıp veda edeceğimi söylememiştim televizyondakilere...

Olur ya birileri çıkar engeller diye...

Haber merkezinde birkaç güvendiğim arkadaşım biliyordu sadece...

Hiçbir şey olmamışcasına gelip masama oturmuştum...

Sanki haberleri kontrol ediyor, masamı yavaş yavaş temizliyordum...

Aniden alt yazı geçmeye başladım...

“SHOW TV’de son kez canlı yayına çıkıyor” diye...

Sokaktaki adamın benim sandığı televizyon kanalında “son yayınıma çıktığımı” söylüyordum...

***


Telefonlar kitlendi...

Ağlayanlar, protesto edenler, bir daha televizyon seyretmeyeceğini söyleyenler, SHOW TV’nin adını ağzına almayacağını bildirenler telefonları kitlemişlerdi...

Arkadaşlara “Bana sakın bunları iletmeyin” dedim...

Hayat akacaktı...

Hiçbir yer hiçbirimizin değildi...

Bu ölümlü dünyada, en büyük başarıların bile gün gelip sona ereceğini, hayatın başka bir mecraya kayacağını bilmek gerekiyordu...

Trafik kazası geçirip aylarca komada kalan o günlerdeki sevgili editörüm Aslı Uğurlu geçen gün arabamda çalan Mina’yla Poyraz’ın en sevdiği parçaya bakıp bana şöyle dedi:

-”O günlerde hep bu parçayı dinliyordunuz Reha Bey...”

***


Şaşırmıştım...

Demek o parçayı dinliyordum diye düşündüm...

Parça Yunanistan’ın Diva’sı Haris Alexiou’nun hit parçasıydı...

“Fevgo... Tora Fevgo...”

“Gidiyorum... Şimdi gidiyorum...”

On yıl sonra minik çocuklarımın “parçamızı çalsana” dedikleri şarkı, benim SHOW’dan ayrılırken çaldığım şarkının aynısıydı...

“Fevgo... Tora Fevgo...”

Hayatın tesadüfüne ve mucizesine bak...

O şarkıyı “SHOW’dan gidiyorum” diye çalarkan, çocuklarım yoktu...

Ayşe Nazlı bile babası olarak beni henüz doğru düzgün bilmemekteydi...

Ve on yıl önce ben gidiyordum...

Bir bilinmeyene doğru gidiyordum...

***


Yayına çıkıp veda edeceğim anlaşıldığında, bir anda televizyonda bir hareketlenme oldu...

Odamın trafiği arttı...

Gelenler gidenler çoğaldı...

“Canlı yayında kötü bir şey söylememden çekiniyorlardı...”

Oysa hiçbir şey söylemeyecektim...

Bizi yedi yıl rekor bir izlenme oranıyla birinci yapan izleyicimize teşekkür edip, edebimle ayrılacaktım...

Benim tarzım değildi, ucuzlaşmak ve bayağılaşmak...

Gelenler “Çıkmasan...” diyorlardı...

“Çıkacağım” dedim, “bu işi burada bitirelim...”

Fevgo... Tora Fevgo şarkısı çalıyordu...

Yayına çıktım...

Heyecanlıydım...

Daha doğrusu ilk kez, o stüdyonun “artık benim stüdyom olmadığını” farkettim...

Bir anda günler, geceler geçirdiğim stüdyo yabancılaşmıştı bana...

Bir mesafe, bir uzaklık vardı sanki masamla aramda...

Hamit’in yayında konuktum...

Aslında stüdyonun kendisine konuktum...

O anda farketmiştim bunu...

***


Ağlamaklı olmamasına itina gösterdiğim bir konuşma yaptım...

Rejide ağlayanlar olduğunu söylediler...

Kim bilir belki gülenler, “Oh be ne iyi oldu” diyenler de vardı...

Yeni gelenlerin, “Burayı dezenfekte ettirmek lazım” dediklerini sonra duydum...

O akşam veda ettim ve jenerik benim ismimin son kez yazıldığı şekilde döndü ve bitti...

Yayın bitmişti...

Toparlanıp gidecektim...

Vedaları hiç sevmem...

Kimselerle vedalaşamam o yüzden...

Olabildiğince tabii davranarak, kanaldan ayrıldım...

Venge diye bir restoran vardı Levent’te, SHOW’un yakınlarında bir yerde...

Orada toplandık...

Haziran ayının sonlarıydı...

Lacivert bir İstanbul gecesiydi...

Haber merkezi hep birarada, yemek yiyor, telefonlara cevap veriyorduk...

***


Bugünlerde 10 yıl olacak, o günden bu yana geçen...

Dün internet sitelerinde “o günlerdeki değişimin sorularının mahkemelerde sorulduğunu okudum...”

Hiç ilgilenmedim mahkemede sorulan sorularla, verilen cevaplarla...

Bir muammaya yelken açtığım on yılın kendi içimdeki hesaplaşmasını yaptım... Hiç çocuğum yokken, dünya güzeli üç çocuğun babası olmuştum bu on yıl içinde...

Köşe yazarlığını çoktan bırakmışken, yeniden köşe yazarlığına dönmüş sekiz yıldır köşe yazarlığı yapar olmuştum...

Çocukluk ve gençlik aşkım Beşiktaş, her şeyiyle hayatıma girmiş, ben Beşiktaş’ın içinde, Beşiktaş benim içimde büyüyerek birarada yaşamaya başlamıştık yeniden...

Günde iki paket sigara...

Haftada 4-5 gün hatırı sayılır miktarda içki içerdim...

Ne içki ne de sigaradan eser kalmamıştı hayatımda...

***


Kendi içime dönmüş, uzun bir yolculuğa çıkmıştım...

Uzun yolculuk çocukluğumun ve ilk gençliğimin hülyalarını, teker teker yaptırtmaya başlamıştı bana...

Kendimle daha bir barışık olduğum kuşkusuzdu...

Fakat en önemlisi “hayatta hiçbir şeyin sahibi olamayacağımızı” öğrenmiştim...

En büyük başarılar bile gün gelir biterdi... Herşey gelip geçerdi...

Siz hayatı egzersiz ederdiniz, hayata sahip olmamazdınız...

Sahip olduğunuzu zannettiğiniz şeylere de sahip değildiniz...

Bunları ölmeden kısa bir süre önce daha yaşlı bir dönemimde farketseydim, kim bilir ne kadar üzülür, ne büyük hayal kırıklığına uğrardım...

Sağolsun hayat bana, yeni ve çok mutlu bir hayat kurma fırsatı verdi...

Hiçbir şeye sahip olmadan, çok mutlu bir hayat yaşayabileceğimi gösterdi...

On yıl önce...

On yıl sonra...

Hayata ve yaşadıklarıma şükrediyordum...

Reha Muhtar / Vatan


Konuta KDV zammı geliyor

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kentleri İzleyecek

Kentsel Dönüşümün İlk Hedefi 6 Milyon Konut

Bülent Arınç: TOKİ’nin Alanını Daraltmamız Lazım Çok Açıldı

Dome Residence’da teslimler Eylül 2012’de

Sarphan Finans Park Ataşehir’e değer katıyor!

Bir Sene Sonraki Evinizi Şimdiden Görmek İster Misiniz?

Ilıksu Yaşamkent Zonguldak’ın Çehresini Değiştiriyor

Canan Evleri’nde Hemen Teslim Konutlar

14 Özel Eğitim Alanı Açık Artırmada

TOKİ kentsel dönüşümü nasıl gerçekleştiriyor?

İnşaat sektörü KDV için ortak öneri sunacak!

Gayrimenkul Zirvesi sektörün nabzını tuttu!