Röportaj
26 Haz 2010 14:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:25

"O GÖRÜNTÜLERİ SİLİN!'' İSMAİL GÜNEŞ'İN EŞİ İLK KEZ KONUŞTU!

İHA muhabiri İsmail Güneş'in eşi Yasemin Güneş Sabah'tan Tuluhan Tekelioğlu'na konuştu.

Helikopter kazasında Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte hayatını kaybeden beş kişiden biri olan İHA muhabiri İsmail Güneş’in eşi Yasemin Güneş Sabah’tan Tuluhan Tekelioğlu’na konuştu: "İstanbul’dakiler vicdanlarını kaybediyor gazetecilik yaparken..." dedi ve eşinin görüntülerinin silinmesini istedi. 

İşte Tekelioğlu’nun acılı eşin sesini duyurduğu o röportajdan çarpıcı bölümler...

İsmail Güneş’i pek çok meslektaşım gibi, ben de o trajik helikopter kazasıyla tanıdım. Bulunması için günlerce dua ettim. Haber için hayatını tehlikeye atmaya hazır, başarılı gazetecilerden biriydi o. Ancak kıymeti, öldüğünde bilindi. Ardından verilen basın ödülleri, bugün Sivas’taki evinin en güzel köşesinde duruyor. Yanında da kaza günü cebinden çıkan bozuk 7,5 TL, kamerası fotoğraf makinesi... En kıymetli eşyaları. Olaydan bir yıl, üç ay sonra Sivas’ta, eşi ve oğullarıyla birlikteyim. Altı yaşındaki yakışıklı adaşım Tuluğhan’la tanışıyorum. Bana "Nasılsın kopyam?"s diyor ve annesinin benimle konuşurken ’Tuluhan Hanım’ demesini duydukça kahkahalarla gülüyor. Çocukları oyalama görevini Erkan’a (Sevenler) vererek mutfağa geçiyoruz. Bugüne kadar suskun kalan Yasemin Güneş, ilk kez konuşmanın tedirginliği ve heyecanıyla anlatmaya başlıyor. - Beni aramanıza çok sevindim. Artık hazır mısınız konuşmaya?
- Evet. O dönemde beni çok gazeteci aradı. Bazıları, en zor günümüzde, küçük çocuklarımın ağzından bir laf alabilmak için günlerce bizi takip edecek kadar vicdansızdı. Çocuklarımın biri beş, diğeri üç yaşındaydı. Onları olabildiğince korumaya çalıştım. Şimdi biraz büyüdüler. Bu sefer de bana ’Anne okuma yazma öğrenince, babamızın nasıl öldüğüne internetten bakacağız,’ diyorlar. Bu yüzden İsmail’in o halini internetten sildirmek için Google’a kadar mektup yolladım. O kadar kötü görüntüler ki; kar altında. Yüzü görünmüyor ama eli dışarıda. Karları temizliyorlar etrafında, ceset torbasına koyuyorlar onu. O görüntüleri gördüğümde yıkıldım. Bunları çocuklarımın görmesini istemiyorum. DHA’yı aradım. Cihan Haber Ajansı’nı aradım. Yardımcı oluyorlar. Sabah gazetesi hemen sildi. Özgür Yici’ye teşekkür ediyorum. En duyarlı insanlardan biriydi.

- Hâlâ var mı görüntüler?
- Hâlâ var. Google, siteler bunu kaldırırsa onların da görselleri kaldıracaklarını açıkladı. Ama beni çok kıranlar da oldu. Sivas’taki gazeteciler çok vicdanlıymış. İstanbul’dakiler vicdanlarını kaybediyor gazetecilik yaparken... Kendilerinin de çocukları var. Niye bunu düşünemiyorlar?

- Çocuklarınıza nasıl anlattınız babalarının öldüğünü?
- O ortamdan korumaya çalıştım. Çocuk psikiyatristi yoktu Sivas’ta. Yetişkinlere bakan bir psikiyatrist evimize geldi. Cenaze töreninden üç gün sonra söyledik Tuluğhan’a. Psikiyatrist ’En güvendiği ve en çok sevdiği insanlar yanında olsun,’ dedi. Uyumaya yakın söyledik. Sabah kalktık, kardeşi Çağan ’Anne, babam kaçta gelecek?’ diye soruverdi. O an yıkıldığım an. Tuluğhan da ’Çağan, akşam söyledim ya sana, anlamıyor musun? Babam öldü artık, gelmeyecek,’ dedi.

GECENİN 02.00’SİNDE BAŞBAKAN ARADI

- Çocuk psikiyatristi yok mu Sivas’ta?

- Yoktu. O kadar tuhaf doktorlarla konuştuk ki, kadının biri telefonda, ’Bir kedi bulacaksınız, üç ay besleyeceksiniz, sonra bir şekilde o kediyi öldüreceksiniz, ’Bak senin baban da böyle öldü,’ diyeceksiniz,’ dedi. ’Sen babasıyla hayvanı karıştırıyorsun herhalde,’ dedim. Sivas’a her gelen milletvekilinden rica ettim. Sonunda bir çocuk psikiyatristi yolladılar. Tuluğhan üzüntüden saçkıran oldu. Bütün saçları döküldü. Doktor duygularını anlatmaya yardımcı olması için bir ilaç verdi. Önceleri resim yaparken babasının ve kendisinin yüzünü karalıyordu. Şimdi çok daha iyi.

- Hayattayken, ’İsmail’le keşke şunu da yapabilseydim,’ dediğiniz ne var?
- İsmail’le ilgili tek pişmanlığım, hiç kavga etmememiz oldu. Bunu kazadan önceki gün ona da söyledim, ’Normal aileler gibi kapıyı pencereyi indirip, kavga edelim,’ dedim. İsmail 15 yaşında annesini beyin kanamasından kaybetmiş. ’Yasemin, eğer birimizden birimiz önce ölecekse, ben öleyim. Çünkü ben annesizliği yaşadım, çok zor. Babam bizi toparlayamadı,’ derdi.

- Maraş’a gitmeden önce size ilk kez ’Gideyim mi?’ diye sormuş. Doğru mu?
- Evet. Bana çok tuhaf gelmişti çünkü; beni istemeye geldikleri gün İsmail haberdeydi. Kına gecemizde bakan takibindeydi. Haber en büyük aşkıydı. Bu huyunu bildiğim için, kazadan önce bana ’Gideyim mi?’ diye sorduğunda çok tuhafıma gitmişti. Kaybolduğu o beş günde insanın kalbiyle aklı farklı çalışıyor. Kalbin diyor ki, ’Yaşıyor.’ Aklın ’Hayır öldü. Eksi 25 derece, yaşamasına imkân yok.’ Arama çalışmaları devam ederken gecenin 02.00’siydi. Telefonum çaldı. Karşımdaki ses Başbakan’ın sesiydi. Şaşırdım ve çok mutlu oldum. Bir ben, bir de Başbakan uyumuyorduk. Aklın doğru söylediği ortaya çıktı. İsmail kazadan altı saat sonra vefat etmiş.

- Siz mi teşhis ettiniz?
- Evet. İsmail’in yüzünde ne morarma, ne siyahlaşma, hiçbir şey yoktu. Fotoğraflarda nasılsa cenazesi de öyleydi ve gülerek uyuyordu. Çok huzurluydu. Bayılma numarası çok yapardı, beni korkuturdu. Hatta o zaman ben dedim ki, ’Bu ölmemiş, bana şaka yapıyor.’ Huzur içinde uyuyor. Herkesin ölüm yıldönümü bir gündür, bizimki bir hafta.