Polemik & Kulis
27 Ağu 2010 11:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:34

NEDİM ŞENER TARAF YAZARI EMRULLAH USLU'YA REST ÇEKTİ!

Sen iddiaları ispatlarsan gazeteciliği bırakacağım ama ben senin yalan yazdığını ispatlarsam ABD'de geldiğin yere geri döneceksin!

Posta gazetesinde haftanın iki günü köşe yazısı kaleme alan Nedim Şener, Hanefi Avcı’nın kitabı üzerine yazdığı makalesinde kendisi hakkında iddialarda bulunan Taraf gazetesi yazarı Emrullah Uslu’ya rest çekti. Emrullah Uslu 24 Ağustos 2010 günkü yazısında Nedim Şener’in kaleme aldığı Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları isimli kitabının Hanefi Avcı’nın kitabının “öncülü” olduğunu yazdı. Uslu ayrıca Nedim Şener’in belgeleri Hanefi Avcı’dan aldığını iddia etti.
Bu yazıya bugün köşesinden yanıt veren Nedim Şener Uslu’ya şu teklifte bulundu; “Sen iddiaları ispatlarsan ben gazeteciliği bırakacağım ama ben senin yalan yazdığını ispatlarsam sen ABD’de geldiğin yere geri döneceksin”
 
İşte Nedim Şener’in yazısındaki o bölüm.
 
Taraf yazarı Emre Uslu’ya bir teklifim var
 
Taraf gazetesinden Emre Uslu, 24 Ağustos’ta “Hanefi Avcı: Kurguyla kuşku arasındaki cemaat” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Benim yazdığım ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ isimli kitabın, Hanefi Avcı’nın yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat” isimli kitabın öncülü olduğunu iddia ediyor. İki kitabın da Dink cinayetinde ihmali ortaya çıkan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’i hedef aldığını söylüyor. Sanki hem Hanefi Avcı hem de ben hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi Ali Fuat Yılmazer’i hedef almışız. Ayrıca benim kitaptaki belgeleri Hanefi Avcı ve çevresinden aldığımı iddia ediyor.
Şimdi Emre Uslu’ya şu teklifte bulunacağım; sen iddialarını ıspatlarsan ben hemen gazeteciliği bırakacağım.
Ben, senin söylediklerinin yalan olduğunu belgeleriyle ıspatlarsam sen de Amerika’ya, geldiğin yere döneceksin...
 
 
Emrullah Uslu Taraf’ta ne yazmıştı? İşte Uslu’nun yazısı...
 
 
Hanefi Avcı: Kurguyla kuşku arasındaki Cemaat

Hanefi Avcı Haliçte Yaşayan Simonlar adlı bir kitap yayımladı. Haliyle kitap çok tartışılıyor. Nedeni, Avcı’nın pozisyonu. Kitapla ilgili değerlendirmelerimi yazmadan önce Avcı ile olan ilişkimi açıklamak durumundayım. Avcı’yı çok yakından tanımam ama çok severim. Zira o 28 Şubat’ta yaptığı açıklamalarla genç polislerin idolü olmuş bir müdürdür. Benim Amerika’ya giderken başvurduğum referanslardan biridir. Kendisinin haberi yok ama ben ve çevremdeki birçok arkadaşım, tanıdığım, akademiden hocalarım, AKP iktidara gelince onun lehine kulis yaptık. Ben onun için yazılar yazdım. Göreve geliş sürecini iyi biliyorum. O bile beklemezken etkili kulis sonucu Kaçakçılık (KOM) Daire Başkanlığı’na atandı göreve geldi. Bana göre onun KOM’a atanması sivil asker dengesinde ilk normalleşme hamlesidir.
Herkes Avcı’nın kitabını tartışıyor. Bu kitaba ilişkin bir arka plan bilgisi daha vermek gerekiyor. Gazeteci Nedim Şener’in yazdığı Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları adlı kitabı Avcı’nın kitabının öncülü olarak görmek lazım. Emniyet’te sağır sultan da biliyor ki o kitaptaki bilgileri ve belgeleri Hanefi Avcı ve çevresi sağladı. Nedim Şener’in kitabı Hrant Dink cinayetindeki bilinmeyenlerin ortaya çıkarılması için değil İstihbarat Dairesi’nde yaşanan kurum içi çatışmada Avcı ve Sabri Uzun’un yaptığı operasyon için yazıldı. Avcı’nın kitabı ise o operasyonun ikinci ayağını oluşturuyor. Hatırlanacağı gibi bundan bir sure önce Nedim Şener’in Dink cinayetini anlattığı kitabı nedeniyle yargılandığı davada ifade veren eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun Emniyet’teki C Masası’nı kendisine bilgi vermemekle suçladı. C Masası’nın o dönem sorumlusu Ali Fuat Yılmazer’di. Yılmazer bugün İstanbul İstihbarat Şube Müdürü. Bu ifade Uzun’un konuyla ilgili müfettişlere verdiği ifadelerle taban tabana çelişen ifadeler. Bu çerçeveden bakıldığında Hanefi Avcı’nın da kitabında Ali Fuat Yılmazer’i hedef alması çok şaşırtıcı değil. Zaten Avcı’nın kitabında yer alan önemli unsurlardan biri de Yılmazer’in halefi İstanbul İstihbarat eski Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in başına gelenlerin de cemaatle ilişkilendirilmesi. Kısaca kitabı okurken görevden alınan bir takım müdürlerle yerlerine gelenlerin çekişmelerine yakından bakmak gerekiyor:
Avcı’nın önemli iddialarından biri Danıştay saldırısıyla Ergenekon ilişkisinin Cemaat tarafından kurulduğu. Dönemin İstihbarat Müdürü Ahmet İlhan Güler’in buna karşı çıkması nedeniyle görevden alındığı. Ergenekon medyası bu iddianın üstüne atladı; bakın Ergenekon ile Danıştay arasında ilişki yokmuş diye debeleniyorlar.
Hanefi Avcı kitabının 427-433. sayfalarını İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in görevden alınmasına ayırmış. Bu süreci Cemaat’e bağlamış. Bu bölümde Avcı, Ahmet İlhan Güler’in Cemaat tarafından istifa ettirilmek istendiğini, Güler‘in bunu reddetmesi üzerine de Hrant Dink cinayeti bahane edilerek görevden alınmasının sağlandığını iddia ediyor. Buna gerekçe olarak da İstanbul İstihbarat’ın Dink cinayetinde hatasının bulunmadığını, buna rağmen merkezdeki bilgisayarların kayıtlarıyla oynanarak İstanbul’un hatalı gösterildiğini söylüyor. Bu kurgu tutarsız bir kurgu. Çünkü maddi gerçeklerle uyuşmuyor.
Öncelikle, Hrant Dink’in öldürülüşünün hemen ardından konuştuğum İstanbul İstihbarat Şube’de çalışan bir amir aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “Abi, Şube olarak ayvayı yedik. Çünkü bize bu yazı Trabzon’dan gelince iki memuru o fırını kontrol ettirmeye gönderdik. Kontrol edip etmediklerini bile bilmeden onların bize söyledikleri, ‘o adreste öyle biri yok’ bilgisini ekstra araştırma yapmadan yolladık.” Benim tanıdığım kişinin o dönem söylediği bu bilgi Avcı’nın “İstanbul’un kusuru yok” bilgisiyle çelişirken müfettişlerin bilgilerini doğruluyor. Avcı yine yalın gerçeği görmek yerine dolambaçlı yoldan hareket ederek (muhtemelen, kuşkucu istihbaratçı mantıkla) müfettişlerin de Cemaat’ten olduğunu Ahmet İlhan Güler’in görevden alınması için gerçekleri çarpıttıklarını iddia ediyor.
Avcı, Cemaat’in Yılmazer’i göreve getirmesinin nedenini de çok ilginç bir gerekçeye dayandırıyor. Şu cümleler Avcı’dan: “Danıştay olayında faillerinin Ergenekon’la ilişkilendirilmesini Ahmet ve Şammaz, yani İstanbul Emniyet İstihbarat Şubesi desteklememiştir. Bunun yanlış olduğunu, eldeki delillerle böyle bir bağlantının kurulamayacağını, aksine Alparslan Arslan’ın her eylemden önce ve sonra İstanbul’daki Şeyh Salih Kunter ile irtibat kurduğunu, Arslan’ın telefon HTS raporları iyi okunursa bu irtibatın daha tutarlı olduğunun görüleceğini savunmuşlardı. Aslında işte o gün Ahmet’in İstanbul’dan alınması gerektiğine karar verildiği kanaatindeyim.“ (s.433).
Avcı’nın kurguladığı Danıştay saldırısıyla Ali Fuat Yılmazer ve Şammaz Demirtaş’ın İstanbul’dan uzaklaştırılmaları maddi gerçeklerle çelişiyor. Örneğin, Danıştay saldırısı 17 Mayıs 2006’da meydana geldi. Şammaz Demirtaş ise Temmuz 2006’da terfi alarak Ankara APK emrine verildi. Danıştay saldırısının davası Ağustos 2006’da başladı. Yani Danıştay davası başladığında Şammaz Demirtaş zaten İstanbul’da değildi. Daha da önemlisi Ergenekon soruşturması 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan el bombalarıyla başladı. Ahmet İlhan Güler ise 6 Şubat 2007’de görevden alındı. Avcı’nın kurguladığı mantık tamamen saçma bir durum alıyor. Ahmet İlhan Güler Ergenekon davasında İstanbul’da değildi ki İstanbul’dan alınsın. Bu nasıl mantık? Bu nasıl istihbaratçılık? Yani Ergenekon süreci daha başlamadan dört ay önce görevden alınan bir emniyet müdürünün Danıştay saldırısını Ergenekon’a bağlamadığı için görevden alındığını iddia etmek ne kadar mantıklı? (Bu konuyla ilgili ek bilgiler de var ama sanırım bu kadar bilgi yeterli.)
Bence Avcı bu kurguyu halen İstanbul İstihbarat’tan sorumlu müdür Ali Fuat Yılmazer’i yıpratmak için yapıyor. Tıpkı birlikte hareket ettiği Sabri Uzun gibi o da Yılmazer’i suçluyor. Çünkü Emin Aslan operasyonunun arkasında Yılmazer’in olabileceğini düşünüyor. Oysa Yılmazer’e yakın kaynaklar Emin Aslan’a yönelik operasyonun bizzat İstanbul Emniyet Müdürü tarafından yapıldığını söylüyor. Avcı, Yılmazer’in o göreve Cemaat tarafından getirildiğini iddia ediyor. İstanbul Emniyet Müdürü’nün alenen muhalefet etmesine rağmen Avcı’ya göre yetersiz olan Yılmazer’in göreve getirilmesini engelleyememiş, çünkü Yılmazer’in arkasında Cemaat varmış. Ben Yılmazer’in Cemaat’le bir ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum ama onun neden güçlü olduğunu bildiğim çok net bir bilgiye sahibim. O, bu göreve getirildi çünkü onu Başbakan Tayyip Erdoğan istedi. İstanbul’a her geldiğinde de onunla mutlaka görüşüyor Erdoğan. Umarım bu bilgi Avcı’nın çelişkilerini açıklamaya yeter.