Medya
13 Tem 2019 14:10 Son Güncelleme: 13 Tem 2019 14:18

Murat Yetkin o satırları hatırlattı! Mehmet Şevki Eygi'yi nasıl mı bilirdik?

Gazeteci-yazar Murat Yetkin, bugünkü yazısında dün hayatını kaybeden Milli Gazete yazarı Mehmet Şevki Eygi'nin kaleme aldığı bazı satırları hatırlattı.

Eygi'nin cenazesine birçok siyasetçi ve devlet adamının katılacağını ifade eden Yetkin, geçmişte Bugün gazetesini yöneten Eygi'nin "Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslam’da askerlik ve cihad ihtiyari değildir, mecburidir" ifadelerini aktardı.

İslamcı yayıncı ve son olarak Milli Gazete yazarı Mehmet Şevki Eygi’nin 12 Temmuz gecesi 86 yaşında öldüğü açıklandı.

Yetkin'in "Mehmet Şevki Eygi: nasıl mı bilirdik?" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

İslamcı yayıncı ve son olarak Milli Gazete yazarı Mehmet Şevki Eygi’nin 12 Temmuz gecesi 86 yaşında öldüğü açıklandı.
Cenazesine pek çok siyasetçi ve devlet adamının yanı sıra Eygi’yi “mütefekkir”, yani fikir adamı, düşünür sayan pek çok kişinin katılacağı şimdiden verilen mesajlardan anlaşılıyor.
Eygi’yi şu satırların yazarı olarak da hatırlıyoruz: 
• “İmtihan günleri gelip çatmıştır. Kaderden kaçmak, kurtulmak ne mümkün… Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslam’da askerlik ve cihad ihtiyari değildir, mecburidir. 
• “Müslümanlar, komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar… Not: “Bir şeyler” olursa, silahlar patlar patlamaz, vazifeye koşmaya çalışacağız. İnşallah kızıl kâfirlerin, Deccal uşağı dinsizlerin tepelerine birer intihar uçağı gibi ineceğiz…”

Bu satırlar Eygi’nin yönettiği Bugün gazetesinde, kendi imzasıyla yayınlanmıştı. Dindar kitlenin dinî duyguları, silaha sarılarak kime karşı mücadeleye mi teşvik edilmekteydi? ABD 6’ıncı filosunun İstanbul’a gelip uçak gemisi Shangri La’nın Dolmabahçe açıklarına demirlemesini protesto edeceklerini ilan eden devrimci gençler ve işçilere karşı. 
O gençler ve işçiler İstanbul’a altı ay içinde ikinci kez gelen ABD 6’ıncı Filo’yu yeniden protesto etmek üzere 16 Şubat 1969 tarihini belirlemişlerdi. İlk protesto 18 Temmuz 1968’de yapılmış, Dolmabahçe rıhtımına çıkan askerler denize itilerek tepki gösterilmişti. Dolmabahçe rıhtımında olup bitenler, Kabataş Setüstü’ndaki bir “güvenli evin” balkonundan İstanbul’a gönderilen CIA ajanı Duanne Clarridge tarafından izleniyordu. Clarridge daha Mao Ze Dung meşum Kültür Devrimine başlayıp ideoloji ithal etmezden önce Maoculuğu icat edip Hindistan’da sol hareketi bölüp seçim kaybettiren ajandı; yeni görev yeri Türkiye idi. Ankara’daki CIA istasyon şefi, Özbek Türkü Ruzi Nazar’a bağlı çalışıyordu. (Ayrıntılarını Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı ve Meraklısı İçin Casuslar Kitabında bulabilirsiniz.)
Şimdi 6 ay kadar sonra 6’ıncı Filo yeniden gelecekti, ama bu defa meydan boş değildi; Amerikan askerini “komünizmle mücadele” adı altında savunacak yerli güçler örgütlenmişti. Protestocular 16 Şubat 1969’da karşılarında yalnızca onları durdurmak isteyen polisi değil, aynı zamanda Eygi’nin silahlanıp cihada çağırdığı kitleyi de bulmuşlardı. Aralarında mesela, bu yıl 5 Mayıs’ta ölen, İstiklal Savaşını “Keşke Yunanlılar kazansaydı” diyebilecek kadar Cumhuriyet nefreti dolu Kadri Mısırlıoğlu da vardı, konuşmalarıyla dindar gençleri devrimci gençlere karşı sokağa davet eden Milli Türk Talebe Birliği Başkanı, önceki Meclis Başkanlarımızdan İsmail Kahraman da. “Kıble de o tarafta” diye Boğaz’a demir atmış Amerikan savaş gemisi istikametinde namaza da duranları da olacaktı. Sonra saldırı gerçekleşti; 2 kişi öldü, 200 kişi yaralandı, olay “Kanlı Pazar” olarak kayıtlara geçti, 12 Mart 1971 askeri darbesine doğru tırmanan siyasi kutuplaşmanın dönüm noktalarından biri olarak anıldı.
Fethullah Gülen o sırada İzmir’de, Kestanepazarı Camiinde vaizlik ve Kuran Kursu öğretmenliği yapıyordu.

Belki o aşamada birbirlerinden haberleri bile yoktu ama onları birleştiren bir şey vardı. Onları neyin birleştirdiğini yıllarca Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı yapmış, dolayısıyla devletin en gizli dosyalarına vakıf olmuş, daha sora Fethullahçı savcı, polis ve hâkimlerin yürüttüğü Ergenekon-Balyoz davalarıyla hapse atılmış, sonra serbest kalmış İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
• “Fethullah Gülen, Mehmet Şevket Eygi gibi isimler 1959’da Özel Harp Dairesi içinde görevlendirildi. Görevleri, Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde komünizmle mücadele faaliyetleriydi. 12 Eylül’den sonra yakalanan Fetullah Gülen’in serbest bırakılması için Genelkurmay Başkanı aradı ve serbest bırakıldı.” (Tele1 – 10 Aralık 2018)
O Genelkurmay Başkanı ABD’den icazetli 12 Eylül 1980 darbesinin başı Kenan Evren idi. Fethullah Gülen, tıpkı Eygi gibi, Komünizmle Mücadele Derneği üyesiydi, Erzurum şubesi kurucularındandı. Pekin, daha sonra Milliyet’ten Tunca Belgin’e biraz daha ayrıntı verip bu isimlerin Özel Harp Dairesi, bugünkü ismiyle Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı Seferberlik Tetkik Kuruluna kayıtlı olduğunu söyledi. 
Özel Harp Dairesi, aslında ilk olarak Seferberlik Tetkik Kurulu adı altında Türkiye’nin resmen NATO’ya üye olduğu 1952 yılında kurulmuştu. Diğer NATO ülkelerindeki benzerleri gibi, Sovyet blokuyla çatışma halinde cephe gerisi faaliyet gösterecek şekilde örgütlenmiş sivil ve askeri unsurlardan oluşuyordu. Bu sivil örgütlenmelere İtalya’da Gladio, Almanya’da Werewolf, Yunanistan’da Kızıl Post gibi gayrı-resmi mitolojik isimler veriliyordu; Türkiye’de gayrı-resmî ismi Ergenekon idi. İlk olarak 1973’te Başbakan Bülent Ecevit’in kendisine yönelik suikast girişimi ardından “kontr-gerilla” diye sorumlu tuttuğu aslında bu yapıydı.

Malum bu kayıtların tamamına, daha sonra kumpas sayılıp kapatılan Bülent Arınç’a suikast girişimi soruşturması çerçevesinde, yine Fethullahçı yargı ve emniyet mensupları tarafından Özel Kuvvetlere yapılan baskında el konuldu. Sağdan soldan, İslamcıdan, Kürtçüden, Kemaliste, doktordan gazeteciye dek kimlerin o dosyalarda adının bulunduğu, ne kadarının imha edildiği hala meçhul.

Uzatmayalım, ölünün arkasından konuşulmaz derler; ben sadece biraz hafızamızı tazelemek istedim.