Gündem
27 Oca 2012 16:13 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:17

MÜFTÜOĞLU'NDAN ÇARPICI AÇIKLAMA! O EFSANE YALAN!

Dev-Yol eski lideri, BirGün gazetesi yazarı Müftüoğlu'dan 12 Eylül ile ilgili çarpıcı açıklamalar...

1970 ve 80’li yılların en önemli gençlik liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu, "12 Eylül darbesi yapılınca olaylar bıçak gibi kesildi" görüşünün doğru olmadığını bildirdi. Dev-Yol eski lideri Müftüoğlu, "12 Eylül’den sonra uzun süre biz mücadele etmeye devam ettik. Olaylar oldu, ölümler oldu, devrimciler dağlara çıktı. O dönem içerisinde 12 Eylül’e açıkça karşı çıkan, darbe olduğu zaman ölen grup, devrimcilerdir Türkiye’de. Dağlarda birçok arkadaşım öldü. Şehirlerde, sokaklarda vurulup öldürüldüler. Ama basın yazmayınca bıçak gibi kesildi diye görebilirsiniz" dedi.
12 Eylül’ü yakından yaşayan önemli isimler, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya iddianamesiyle darbeyi Habertürk televizyonundaki "Haberin Nabzı" programında tartıştı. Açık Oturum’a Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, Birgün Gazetesi Yazarı Gençlik Lideri Oğuzhan Müftüoğlu, Maliye Eski Bakanı İsmet Sezgin, Saadet Partisi Başkan Yardımcısı Oğuzhan Asiltürk, DİSK Eski Başkanı Rıdvan Budak ve Çalışma ve Sosyal Güvvenlik Eski Bakanı Yaşar Okuyan katıldı.

O İDDİAYA YANIT

Uzun süredir geçerli kabul edilen "12 Eylül darbesine uzanan yol TSK ve derin devletin işlettiği, göz yumduğu cinayetlerle döşendi, 13 Eylül günü bıçak gibi kesilen olaylar bunun kanıtı" biçiminde iddianın sorulması üzerine Dev-Yol eski lideri Oğuzhan Müftüoğlu şu açıklamayı yaptı: "Darbe olduktan sonra 12 Eylül’e karşı mücadele ettik. 12 Eylül’den sonra da aslında öyle bıçakla kesilmiş gibi kesilmedi olaylar. 12 Eylül’den sonra da uzun süre darbeye karşı mücadele etmeye çalıştık. Başaramadık, yakalandım, işkence gördüm. İşkence gördükten sonra benim işkencecim hakkında dava açtım. Raporla tespit ettirdim, savcı da katıldı, ancak hakim o sabah değiştiği için dava başarılı olamadı. 12 Eylül’den sonra uzun süre biz mücadele etmeye devam ettik. Olaylar oldu, ölümler oldu, devrimciler dağlara çıktı. Çok açık söyleyeyim o dönem içerisinde 12 Eylül’e açıkça karşı çıkan, darbe olduğu zaman, ölüm veren, ölen grup devrimcilerdir Türkiye’de. Dağlarda birçok arkadaşım öldü. Şehirlerde, sokaklarda vurulup öldürüldüler. Ben de tesadüfen yaşıyorum. O dönem içinde, kurşunlar, sağımdan, solumdan, yanımdan geçti. Vurulmadım. Ama basın yazmayınca, sıkıyönetim komutanı ve cunta olayları yazmayacaksınız deyince, basın yazmayınca, olayları bıçakla kesilmiş gibi görebilirsiniz. Üç sene dört sene ama tarihi gerçekler ortada duruyor."

"12 EYLÜL ÖNLENEMEZDİ"

Müftüoğlu, "12 Eylül önlenebilir miydi" biçimindeki soruyu yanıtlarken de, "Türk siyasetinin, sağ ve sol özellikle parlamentodaki siyasi partilerin politikalarıyla 12 Eylül’ün önlenmesi mümkün değildi. Çünkü Türkiye’de siyasete bakış açıları, bunu önlemeye uygun demokratik bir yapıya sahip değildi. Sol önleyebilir miydi, biz önlemek için uğraştık 12 Eylül’ü. Sol da önleyebilecek yetkinlikte değildi. Solun kendi arasında çatışmalar vardı. Yeterli bir bilinçlilik ve örgütlülük yoktu" dedi.

"EVREN VE ŞAHİNKAYA HUKUKEN YARGILANAMAZ" İDDİASI

Programda görüşlerini açıklayan eski bakan, darbe mağduru ve merkez sağın önde gelen isimlerinden İsmet Sezgin, değişse bile, Anayasa uyarınca Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmalarının hukuken mümkün olmadığını iddia etti. Yapılan bütün darbelerle "dağa çıkarak" değil demokratik zeminlerde mücadele etme yolunu seçtiğini anlatan İsmet Sezgin, eski terör günlerini anlatırken, "Bazı partiler kadayıfın altını kızartmaya çalışıyorlar. Bazı partiler de seçimlerin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ediyorlar. Bunu Anayasa profesörleri çok açık şekilde ifade ediyorlar. Dışarıda ki görüntülerin Mecliste ki bazı siyasi partilerle ilişkisi olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bizim Hükümetimizin döneminde askerle, Genelkurmayla ne istiyorsunuz diye sorduk? Para, silah, kanun, imkân bunları verebiliriz bu işi bir an önce bitirin dedik. Bizde istedikleri 1925 Güneydoğu Anadolu’da uygulanan ‘Takrir-i Sükûn’ kanununa benzer bir kanun isteyince Demirel bunu reddetti" dedi.

Açık Oturum’da diğer katılımcılar şu görüşleri savundular

Yaşar Okuyan: Darbelerin, müdahalelerin arkasında ABD’nin ciddi şekilde fonksiyonu ve etkisi var. Bu sürece baktığımızda, sürecin önünde, arkasında mutlaka ABD’nin istekleri çıkarları görebiliriz. Sivil hükümete yaptıramadıklarını ara rejimlerle önümüze dayatmaktı. Bu sadece bir ülke faktörü değil, herkesin, hepimizin sorumlulukları oluyor. Siyasetçilerin sorumlulukları da çok ciddi manada var bunu da kabul etmek lazım.

Oğuzhan Asiltürk: Bugün gün ışığına çıkan olaylar, o günün şartların bütün ikazlarımıza rağmen, yetkililerin umursamazlıkları sonucu artarak gitmiştir. Sağcıların içinden biri toplumun içinde vurmak o zamanlar profesyonellerin işiydi. Biz otopside bunları inceletip resimlerini gördük. Ertesi gün farklı düşünceden birisi vuruluyor ve kafasından aynı mermi çıkıyor. Bunlar böyle devam etti. Belli bir tertip Türkiye’yi kana bulamak istedi.

Rıdvan Budak: Türk Siyasi Liderlerinin bayramlarda buluşmaları iyi olur deniliyordu. Bugün bile liderlerimiz bunu yapamıyor. Türk siyaseti uzlaşmayı reddeden ve yönetme yeteneği zayıf olan bir siyaset. O günün şartlarında da Türkiye, ABD için çok stratejik bir ülkeydi.

Haldun Solmaztürk: Kendi değerlerimizi, olgularımızı ortaya koyduğumuz zaman sanki gerçekmiş gibi insanların kafası karışıyor. 12 Eylül’de benim inancıma göre ordu müdahale etmeye mecburdu. Bunu 1982 Anayasası’nda açıklıyorlar. Cumhuriyet döneminde benzeri görülmemiş, bölücü ve yıkıcı kanlı bir savaşa yaklaşmasına gelindiği sırada. Yani o zaman ki algı ve müdahalenin ana gerekçesi müdahale edilmediği taktirde iç savaş kaçınılmazdı.