Gündem
02 Oca 2012 11:56 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:11

MEHMET BARANSU'NUN O İDDİASI MECLİS'E TAŞINDI!

Mehmet Baransu'nun dile getirdiği iddia soru önergesi olarak Meclis Başkanlığına sunuldu.

Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun bir yazısında dile getirdiği bir iddia CHP Konya Milletvekili Atilla Kart tarafından soru önergesi olarak Meclis Başkanlığına sunuldu..

Atilla Kart’ın Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesi şöyle:

Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun köşe yazısında, “…AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum…” diyerek, son derece ciddi bir iddiayı dile getirmiştir.

Adı geçen esas olarak ve bir anlamda ihbarda bulunmuştur.

Adı geçen yazarın iddia ve bilgilerinin sıhhatini bu aşamada bilemeyiz. Ancak böyle bir iddia köşe yazısında emin ifadelerle dile getiriliyor ise, en azından tahkiki gereken bir iddia olarak ciddiye alınmalıdır. Anılan Yazar’ın iddiasının devamını “fikri takip” anlayışı içinde dile getirmesini, Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olarak dilediğimizi yeri gelmişken ifade ediyoruz.

Böyle bir iddia konusunda en başta Cumhuriyet Savcılarının, bu arada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının re’sen harekete geçip, olayı tahkik etmesi ve sonucuna göre de işlem yapması gerekirken; bugüne kadar bu yönde hiçbir çalışma yapılmadığı görülmekte ve anlaşılmaktadır. Bu yöndeki bir iddianın sübutu halinde; birçok suç ilişkisinin varlığı ortaya çıkacaktır. Sübut halinde, birbiriyle bağlantılı kişisel ve siyasi çıkar örgütlenmesi bulguları söz konusu olacaktır.

 

Bu bilgi ve değerlendirmeler ışığında;

 

(1)Böylesine somut ve ciddi bir iddia karşısında, Cumhuriyet Savcıları ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı neden harekete geçmemektedir?

 

Adalet Bakanlığının Kurumsal baskısı sebebiyle mi, Cumhuriyet Savcılıkları harekete geçememektedir?

 

 (2) İmzasız elektronik postalarla gelen soyut ihbarları bile ciddiye alan, kapsamlı soruşturmalar yapan Cumhuriyet Savcılıkları, böylesine somut ve ciddi bir ihbarı neden göz önüne almamaktadır?

 

(3) Böyle bir tablo, Cumhuriyet Savcılığı Makamlarının, merkezi bir planlamayla yönlendirildikleri anlamına gelmez mi? Bu yönde bir sonuç ve kanaat doğmaz mı?