Polemik & Kulis
09 Ara 2016 07:02 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:14

'Manisalı Lawrence-Troliçe' davasında karar! Bülent Arınç mı, Hilal Kaplan mı kazandı?

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Sabah Gazetesi yazarına köşe yazısı nedeniyle tazminat davası açmıştı...

Eski Başbakan Yardımcısı AK Parti'li Bülent Arınç, Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan'a bir yazı nedeniyle açtığı tazminat davasını kaybetti.

Haberi Hilal Kaplan Twitter hesabından duyurdu. Kaplan, "Arınç, linkteki yazı üzerinden bana açtığı tazminat davasını kaybetmiş; bu vesileyle yeniden paylaşmış olayım" diyerek 9 Şubat'ta yazdığı yazısını paylaştı.

O yazıda Kaplan, CNN Türk'te katıldığı bir programda “Bizim cenahta başörtülü troller var bunlara ‘troliçe‘ deniyor”  diyen Arınç'ı isim vermeden çok sert eleştirmiş ve "Paralel yapı yine 'kılıç'la darbe yapmaktan bahseder oldu, 'Manisalı Lawrence' gibiler ekranlarda boy göstermeye başlayıp partiyi birbirine düşürmek için harekete geçti" gibi ifadeler kullanmıştı.



İşte Bülent Arınç'ın tazminat davası açtığı Kaplan'ın Sabah gazetesindeki o yazısı:

Hükümete savaş açmış Doğan Medyası'na çık, 'eski defterleri açarsam kötü olur' diye tehditler savur, paralel yapı için cübbeni giyeceğini söyle, kızın yaşındaki gazeteciler hakkında ergence hakaretler savur, milyonların izlediği bir kanalda bunları yapıp sosyal medyada halktan tepki görünce de 'linç ediliyorum' diye ağla...

Başbakanlık'tan emekli olup başkalarını ikbal peşinde olmakla suçla, kendin gibi düşünmeyenleri iple yönetilen oportünist kuklalara benzet, son bir yıldaki analizlerinin hepsinin tersi çıkmış olsa da farklı fikirdekilere 'cahil amigolar kümesi' diye hakaret et, Merkez Bankası tartışmasını sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değil de sadece danışmanlarının benimsediği bir politikaymış gibi "Erdoğan iyi, çevresi kötü" kurnazlığıyla danışman savaşına dönüştür, esas adama vurmaktan çekindiğin için çevresini aşağıla...

Artık Ak Parti'ye yakın gibi görünen bazı çevrelerin bu konformizminden gına geldi. Başkanlık sistemi de Merkez Bankası politikası da tartışılması gereken meseleler ama bunu 'ne kadar jölelisin, keşke ölsen' sığlığı ile 'içimize sızmış ajanlar' döngüsünden kurtararak yapmak zorundayız.

Türkiye bir ateş çemberinden geçiyor. Halep düşmek üzere, güney sınırımızda bir PKK devleti kurulması ihtimali de facto olarak kendini hissettiriyor, mülteci krizi devam ediyor, PKK ve DAEŞ başta olmak üzere türlü terör örgütleri ve onların destekçisi devletlere karşı bıçak sırtında bir savaş veriyoruz. Tüm bunlarla cebelleşirken, böylesi nefsî yaklaşımlarla kendi iktidar mücadelesini partiye ve hükümete mal etmeye kimsenin hakkı yok.

Üstelik kendisini 'asli unsur / erdemli entelektüel' şeklinde sunup, farklı düşünenleri 'yanaşma/ az akıllı' diyerek aşağılama zavallılığına, bu beyaz/ neo- Kemalist kibre düşmeye hiç gerek yok.

Başkanlık Sistemi'ne yönelik halk teveccühü, 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasında yaşadığımız kâbus sebebiyle arttı. Bu hususta Cumhurbaşkanlığı da Ak Parti de incelikli çalışmalar yapmaya ve halka derdini daha dolaysız yollardan anlatmaya başladı. Tam da bunun üzerine her taraftan salvolar gelmeye başladı.

Paralel yapı yine 'kılıç'la darbe yapmaktan bahseder oldu, 'Manisalı Lawrence' gibiler ekranlarda boy göstermeye başlayıp partiyi birbirine düşürmek için harekete geçti, buna itiraz edenler 'ifade özgürlüğü'nü tanımamakla suçlandı, maalesef dürüst ve hakkaniyetli olduğunu sandığımız Ak Parti'ye yakın bazı kâlemler de bu operasyona destek çıktı.

Herkes karnından konuşmayı bırakıp istediğini açıkça söylerse, köşesine ve ceketine dayanıp siyasî mühendislik çalışması yapmaya soyunmazsa, fikrine güvenip hedef aldığı Erdoğan'a karşı net mücadele vermeye başlarsa hayırlı olur.

İyi olan kazansın!