Kötülüğü savunmanın diğer adı "Gazetecilik" mi oldu?

Üzerini örtmek, perdelemek, çarpıtmak, yok saymak, kabullenmemek, itibarsızlaştırmak, kollamak, aklamak ve daha nicesi günümüzde artık bazı gazetecilerin sıkça başvurduğu yöntemler oldu. Sizin de tahmin edeceğiniz üzere bu yöntemlere başvuranların çoğunluğu iktidar medyasından...

Ülkemizde son dönemde “gazeteci” kisvesi altında yeni bir güruh türedi… Bu güruhun mensupları, toplumda ses getiren ve tepkiyle karşılanan kimi olaylar sonrasında ortaya çıkıyor ve o olayın müsebbiplerine adeta kol kanat geriyorlar. Bunu da bir algı aparatı olarak kullandıkları köşelerinden, TV programlarından ya da sosyal medya hesaplarından yapıyorlar.

Bunun son örneğini, 6 yaşında evlendirilen ve yıllarca istismara uğradığı ortaya çıkan H.K.G. olayında bir kez daha gördük. Günlerdir konuşulan bu olay siyasetçisinden sokaktaki vatandaşına dek en yüksek perdeden tepkiyle karşılandı. Ancak gazeteci görünümlü birkaç kişi ise olayın sorumlularını ve mensup oldukları dini yapılanmayı savunmanın telaşına düştü.

Bu isimlerden birisi Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu…

Gazetedeki köşesinde kızı H.K.G.'yi 6 yaşında imam nikâhı ile ‘evlendiren’ İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’i savunan Karahasanoğlu, bu iğrenç olaya tepki gösteren Ak Partili bakanlara da tepki göstermiş. Diyor ki, "AK Partili bakanlar da, olmayan bir olayı, kendileri de halüsinasyon görüyor olmalılar ki, olmuş kabul ederek sahaya dalmışlar.”

Ortada savcılık iddianamesi, ifadeler ve itiraflar varken bu iğrençliği “halüsinasyon” olarak nitelemek… Doğrusu akıl alır gibi değil.

Şaşırdık mı?

Hayır…

Kendisini tanıyanlar, benzer olaylarda benzer tepkiler verdiğini ve birilerini kollama veya aklama derdine düştüğünü iyi bilirler. O birilerinin kimler olduğunu görmek için arşivlere bakmak yeterlik olacaktır.

İşte size bu aşağılık olayı örtme çabasına giren bir başka gazeteci daha…

O isim, “görevli” olduğu bizzat devletin en yüksek makamı tarafından da teyit edilen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi…

Kendisi bu skandal istismar olayını yok saymaya çalışmak bir yana, yazdığı yazıda bunu ortaya çıkaran gazeteci Timur Soykan’ı ve gazetesi Birgün’ü hedef almış. Mağdur H.G.K.’nin kardeşlerinin yanıtı sonrası kafasının karıştığını belirten Selvi, “Ayrıca bu olayı gündem yapanların siciline bakınca kuşkularım artmaya başladı” ifadelerini kullanmış. Yani mealen, “Birgün de çalışanlar da gazeteci mi, en muteber gazeteciler biziz. Bizim inandırıcılığımız daha yüksek” demeye getirmiş.

Abdülkadir Selvi bununla da kalmayıp olayı çarpıtmak amacıyla yazısında 28 Şubat konusuna atıfta bulunmuş. Demiş ki, “Çünkü 28 Şubat sürecinde biz bunları çok yaşadık. Fadime Şahin, Müslüm Gündüz olayını unutmadık. Ali Kalkancı manşetleri dün gibi hafızamızda duruyor. 28 Şubat Fadime Şahin üzerinden kurgulandı.”

Maalesef kafa bu…

Üzerini örtmek, perdelemek, çarpıtmak, yok saymak, kabullenmemek, itibarsızlaştırmak, kollamak, aklamak ve daha nicesi günümüzde artık bazı gazetecilerin sıkça başvurduğu yöntemler oldu. Sizin de tahmin edeceğiniz üzere bu yöntemlere başvuranların çoğunluğu iktidar medyasından...

Karahasanoğlu ve Selvi zihniyetindeki gazetecilere maalesef sadece bu son olayda rastlamadık.

Konya’daki yurt yangını, Adana Aladağ’daki yurt yangını, maden faciaları, doğal afetler ve diğer pek çok olay sonrasında onlar gibileri hep gördük.

Gerçekler bilinsin istemediler…

Doğruları sakladılar…

Kötülerin ve kötülük yapanların yanında durdular…

Üstelik bunun adına da “gazetecilik” dediler.

Kötüleri ve kötülüğü savunmak nasıl gazetecilik oluyorsa artık?