CineRadar
25 Mayıs 2012 09:26 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:41

KÖTÜ KIZLARI KİMSE SEVMEZ!

Evden kaçan kızlar, yoldan çıkan rahipler... Hepsi, Murat Tolga Şen'in değerlendirmesiyle haftanın filmlerinde...

Bu hafta gösterime giren filmler geçen haftanın komedilerine inat, kan, gözyaşı, keder ve öldürme üzerine... Eğer eğlenmek için seyredecek film arıyorsanız işiniz epey zor fakat yılın en iyi filmlerinden biri olan ve Cannes’de övgülere boğulan Moonrise Kingdom’u kaçırırsanız üzülürsünüz. Yönetmenin sıradışı öykü anlatma tarzı herkese sevimli gelmeyebilir ancak sabırlı bir seyirciyseniz, hayatınızın en büyük ödüllerinden birini alacağınızı garanti edebilirim. İşte haftanın filmleri...



Ayışığı Krallığı / Moonrise Kingdom / Komedi / 94 dk

Cineradar Notu: 9

Yönetmen: Wes Anderson

Oyuncular: Edward Norton, Bruce Willis, Bill Murray, Tilda Swinton

Özet: 1965 yılında küçük bir kasabada geçen hikâye ilk aşk ve büyülü bir yazı anlatıyor. 12 yaşındaki iki çocuğun birbirlerine aşık olup, gizlice anlaşarak vahşi doğaya kaçışmasının ardından yetkililer onları yakalamaya çalışırken, kuvvetli bir fırtına da kıyıda patlamak üzeredir. Barış dolu ada halkı hiç kimsenin baş edemeyeceği biçimde alt üst olmuştur.

Cannes Film Festivali’ni açtı sonra da gönüllerimizde çığır açtı tarzında bir giriş yapmak istiyorum Moonrise Kingdom’la ilgili olarak… Wes Anderson önümüzde açtığı dünyaların absürt lezzetini aynı zamanda masalsı hale getiren, duygusal ve gerçekçi çıkışlara aynı anda olanak tanıyan bir yönetmen. Bu filmde de bir kaçma hali var, bu kez çocukları kaçışı… Onların masum aynı zamanda kararlı tavırları filmin melankoli kıvamına zorlama yaparken aynı zamanda absürtlük bunu un ufak ediyor. Kendimizi hayal dünyasında sürüklenen bir teknenin içinde gibi hissediyoruz. Ve çok keyif alıyoruz. Konu kopuk ve yok olan aile sendromundan besleniyor, Sam ve Suzy bu dünyanın çocukları. Ama büyükler gibi bir yaşamın içindeler. Büyükler onların bu kararlı dünyasında bocalayan çocuklar gibi hatta! Filmdeki herkes sorunlu, arızalı zira bu da Anderson’un özelliklerinden biri, sürüklenen kopuk insanlar dünyası.  Çok sevecek, sonuna doğru geldiğinizi hissedip üzülecek ve bu kadar basit bir konuyu nasıl oldu da bu kadar farklı, naif, karamsar ve aynı zamanda mizahi anlattı diyeceksiniz! Mutlu olmak için izleyin, çocukların dünyasından bolca hayalgücü çalın!



Edepsiz Kız /  Dirty Girl / Dram, Komedi, Gençlik / 90 dk

Cineradar Notu: 7

Yönetmen: Abe Sylvia

Oyuncular: Juno Temple, Milla Jovovich, William H. Macy, Mary Steenburgen

Özet: Herkes lise döneminden bir Edepsiz Kız hatırlar. Her okulda bir tane vardır ve Danielle de Norman Lisesi’nin Edepsiz Kızıdır. Yıl 1987’dir ve yer ise Norman, Oklahoma. Çiçekli kotlar ve tutuculuğun moda olduğu zamanlar...

Edepsiz Kız / Dirty Girl işte bu 80’lere giden/götüren filmlerden. Afişinden şımarık bir gençlik komedisi gibi görünen yapımın yönetmeni kısa filmcilikten gelme Abe Sylvia…

Eğer sinema hafızası olan bir seyirci (sinefil) iseniz Edepsiz Kız’ı izlemeye başladığınız kolayca farkedeceksiniz ki filmin iki büyük referansı var. 80’ler gençlik filmleri denince akla gelen ilk isim olan John Hughes’un yönettiği Kahvaltı Kulübü / Breakfast Club ve Ferris Bueller’s Day Off… Bu iki film hem yapısal hem de duygusal olarak Edepsiz Kız’ı etkilemiş görünüyor. Edepsiz Kız’ın bu iki filmin üzerine söylediği tek farklı şey,  o yıllarda henüz pek sözü edilemeyen farklı cinsel tercihler üzerine olsa gerek.

Edepsiz Kız’ın en büyük artısı, rollerine tamamen inanmış şekilde oynayan iki oyuncusu ancak Tara Reid’i andıran fiziği ve ses tonuyla Juno Temple bir adım öne çıkıyor.

Edepsiz Kız, eğer 80’lerde yapılmış olsa kolaylıkla bir külte dönüşebilirdi ancak bunun için bir 30 yıl geç kalmış… Liseli Amerikan gençlerinin partilerde sifondan bira içip kızların göğüslerine yumulduğu kaba gençlik komedilerinden sonra John Hughes’in yaptığı filmler başka bir anlayışı, farklı bir popüler sinema durağını işaret ediyordu. O zamandan bu zamana sorunlu genç teması artık iyice kevgire dönmüş durumda… Sinema işi olarak iddialı değil ancak eğer içerdiği eşcinsellik yüzünden rahatsız olmayacaksanız seyretmesi çok keyifli.. Çocuklarını anlayan aileler değil de daha çok ailelerini anlamaya çalışan çocuklar üzerine…



Şeytanın Yüzü / Le Moine / Gerilim / 101 dk

Cineradar Notu: 3

Yönetmen: Dominik Moll

Oyuncular: Vincent Cassel, Deborah François, Josephine Japy,Sergi Lopez

Özet: 17. yüzyılın Madrid’inde bebekken bir manastırın kapısına terk edilen kimsesiz Ambrosio rahipler tarafından büyütülmüştür. Büyüyünce çalışkan ve saygıdeğer bir rahip olmuş, zamanla ünü tüm ülkeye yayılan bir vaize dönüşmüştür. Kör edici baş ağrıları ve yinelenen kâbuslardan muzdarip olan Ambrosio şeytana karşı kendini çok güçlü görmektedir ve asla baştan çıkarılmayacağından emindir. Günün birinde yüzü bir maskenin arkasına gizlenmiş gizemli birisinin manastıra gelişiyle inançları sarsılacak ve manastırda doğaüstü olaylar meydana gelmeye başlayacaktır.

Dominik Moll filmlerini ütüleyerek düzleştirmeyi seven yeni kuşak bir Fransız yönetmen ancak böylesi inişli-çıkışlı, histeri ve hezeyanlarla dolu bir hikayeyi teslim etmek için yanlış isim. Yönetmen, dönemin manastır hayatının sıkıcılığını, tekdüzeliğini aynı şekilde seyirciye geçirmeyi başarmış ama bence bu bir marifet değil. Uzun planlarla sıkıcılık üretmek artık sinema öğrencilerinin bile taklit edebildiği bir kolaycılığa dönüşmüş durumda. Hele sürrealist fikirler barındıran bir öyküyü bu şekilde peliküle aktarmak büyük hata! Tanrının yolundan çıkmamak için Şeytanın yaptığı tüm numaralara katlanmaya çalışan rahip Ambrosio acılar içinde kıvranırken bile yükselmeyen ve sükûnetini kaybetmemeye çalışan film, bir süre sonra iç bayıltan, esnerken gözden yaş getiren bir deneyime dönüşüyor.

Mimiklerden ve jestlerden iyice arındırılmış bir performansa imza atan Vincent Cassel, yönetmenin seçimi olduğu çok belli olan bu oyunculuk tarzı yüzünden Obi-Wan Kenobi cübbesiyle gezinmekten fazlasını katamıyor filme… Filmden aklımda kalan tek isim, diğerlerinden daha öne çıkan ve duygusal nüansları yansıtabilen oyunculuğuyla Valerio’yu oynayan Déborah François oldu.

Şeytanın Yüzü, son İstanbul Film Festivalinde de gösterilmiş, ben de büyük umutlar içinde izlemiştim ancak Alucarda, Satanico Pandemonium, La O’ssessa gibi çok daha muhteşem örneklerini gördüğüm  “yoldan çıkan rahip” temasının hiç gereği olmayan güncel bir örneği… Dominic Moll hangi akla hizmet bu filme girişti anlamak mümkün değil? Birkaç yıl sonra da kimse hatırlamayacak.  



Siyah Giyen Adamlar 3 / Men in Black III / Bilimkurgu / 106 dk

Cineradar Notu: 5

Yönetmen: Barry Sonnenfeld

Oyuncular: Will Smith, Tommy Lee Jones, Jemaine Clement

Özet: Ajan J, Ajan K’yı bulmak için zamanda geriye gittiği, uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Zira dünyanın sonunu getirebilecek bir seri olayın fişeği ateşlenmiştir. Ajan J, zamana karşı şimdi her zamankinden daha hızlı hareket etmelidir...

Uzun aralıklarla karşımıza çıkan seride bu kez yaşlanmış, ağırlaşmış bir ekip vardı… Yine başka gezegenlerden sızanlar ve bizim ajanlar arasında yaşanan dozu yavaşlatılmış kaçma kovalamaca… Üç boyutun ve Imax’ın hatırına biraz daha keyifli hale gelen, esprilerin nedense güldürmediği bir Siyah Giyen Adamlar izledik.  O yüzden filmle ilgili beklentilerimizi ölçülü tutmakta fayda var. İki kafadardan yaşlı olanı yani K, geçmişte kaybolur. Bir hesaplaşmanın pençesini kırmak için 1969 yılına ışınlanılan atmosferde hippiler ve ilk uzay maceralarımız da es geçilmiyor. Düşmanlar her yerden, değişik tipolojilerde fırlıyor ve filmde k ve j’den yola çıkılarak ikili olmanın önemi vurgulanıyor! Filmde aksiyon var elbette ama dediğim gibi karakterlerimiz yorgun ve yaşlanmış duruyor, tabii espriler de öyle… Ama serinin fanatiğiyseniz ve uzun aralıkla kapınızı çalan seriye ilgisiz kalamam diyorsanız buyurun!



Canavarlar Sofrası / Drama, Psikolojik / 85 dk

Cineradar Notu: 6

Yönetmen: Ramin Matin

Oyuncular: İbrahim Selim, Pınar Töre, Tuğrul Tülek, Gizem Erdem

Özet: J. ve M. akşam yemeğinde arkadaşları K. ve D.’yi ağırlayacaktır. Misafirler gelir, sohbet başlar. Karakterlerin yaşadığı çarpık evren kendini hissettirmektedir. Kibir ve nefret dolu sözler normal kabûl edilmektedir. Gözlerinin önünde polisin komşularını öldürülmesi kimseyi şaşırtmaz. Yemeğe oturulur ve gerginlik artmaya başlar, aralarında dostluk ve sevgi yoktur, sadece haz ve tüketim önemlidir.

Antalya Altın portakal yarışma bölümünde izlediğim Canavarlar Sofrası festival için uygun bir seçim değilse de Türk sinemasında daha önce denenmemiş, zor bir öyküyü filmleştirmesi açısından kıymetli… Bunu tam olarak becerebildiğini söyleyemeyiz elbette ama yine de deneysel işleri sevenler için ilgi çekici bir film… İçerdiği şiddet ve cinsellik yüküyle herkes için uygun olmadığını da not düşmeli…



Sevimli Kedi İş Başında / Top Cat / Animasyon / 90 dk

Cineradar Notu: 4


Yönetmen: Alberto Mar

Orijinal seslendirme: Rául Anaya, Jorge Arvizu, Mario Castañeda Partido

Özet: Top Cat ve onun haşarı çetesi eski düşmanları polis Dibble ile tehditkar yeni bir komiser ile karşılaşırlar, Top Cat’in oyunlarını engellemek ve çeteyi çok sevdiği mahallelerinden çıkarmak için her ikisini de hiçbir şey durduramayacaktır. Ancak çete evlerini korumak için hızlıca harekete geçer, yollarına çıkan güçleri daima akıllıca alt edeceklerine şüphe yoktur!

Kahramanının maceraları TV serisi olarak da yayınlanmış bu film, ithalatçılarımızın Eureka’sı, ucuz animasyonlardan biri daha… Animasyonun ölüsünün bile 100.000 bilet sattığı ülkemizde Pixar, Dreamworks gibi majörlerin yokluğunda Endonezya, Kore, Meksika yapımı çizgilere bel bağlanıyor. “Amerikan animasyonu olmazsa, olmaz” gibi sakat bir düşünceye sahip değilim çok şükür ama bu işler orijinal olmaktan çok uzak ve çocuklar için bile sıkıcı… Cartoon Networks, Nickelodeon gibi kanallar bedavaya çok daha iyisini yayınlıyorlar zaten. Yakında Pixar’ın Brave’i gösterime girecek, hevesinizi ona saklayın derim.



Kan ve Aşk / In the Land of Blood and Honey / Drama, Romantik, Savaş / 127 dk

Cineradar Notu: 6

Yönetmen: Angelina Jolie

Oyuncular: Zana Marjanovic, Goran Kostic, Vanessa Glodjo, Rade Serbedzija

Özet: 1990’lı yılların başında Balkanlarda Bosna Savaşı sürerken, Sırbistan için savaşan asker Danijel, esir kampında tutulan ve savaştan da önce tanıdığı Bosnalı Ajla ile yeniden karşılaşır. Farklı etnik kökenlerden gelen ve aslında düşman olması gereken bu iki insan, geçmişten gelen duyguları ile içinde yaşadıkları zorunlu savaş koşulları arasında kalırlar. Bir zamanlar birbirleri için çok değerli olan bu iki insanın hislerini, savaşın zalimliği köreltmiştir.

Angelina Jolie’nin meseleye bakışı değerli ve teknik olarak kusursuz olsa da bu konuda izlediğimiz Avrupalı örnekler kadar içine giremediğimiz, duygusunu seyredenine geçiremeyen bir yapım. Gerekli ama ıskalanmış bir proje...

Murat Tolga Şen / murattolga@gmail.com






Konuta KDV zammı geliyor

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kentleri İzleyecek

Kentsel Dönüşümün İlk Hedefi 6 Milyon Konut

Bülent Arınç: TOKİ’nin Alanını Daraltmamız Lazım Çok Açıldı

Dome Residence’da teslimler Eylül 2012’de

Sarphan Finans Park Ataşehir’e değer katıyor!

Bir Sene Sonraki Evinizi Şimdiden Görmek İster Misiniz?

Ilıksu Yaşamkent Zonguldak’ın Çehresini Değiştiriyor

Canan Evleri’nde Hemen Teslim Konutlar

14 Özel Eğitim Alanı Açık Artırmada

TOKİ kentsel dönüşümü nasıl gerçekleştiriyor?

İnşaat sektörü KDV için ortak öneri sunacak!

Gayrimenkul Zirvesi sektörün nabzını tuttu!