Kitap
10 Mayıs 2014 17:49 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:09

Köşk seçimleri kitap oldu: Çankaya Yolu Yokuştur! (Medyaradar/Özel)

Gazeteci-Yazar, eski RTÜK Başkanı Nuri Kayış’ın, 11 cumhurbaşkanının nasıl seçildiğini anlatan “Çankaya Yolu Yokuştur-Köşk’e Nasıl Çıktılar” kitabı yayımlandı.

Gazeteci-Yazar, eski RTÜK Başkanı Nuri Kayış’ın, Atatürk’ten Abdullah Gül’e onbir cumhurbaşkanının nasıl seçildiğini anlatan “Çankaya Yolu Yokuştur-Köşk’e Nasıl Çıktılar” kitabı Bizim Akademi Yayınları arasından çıktı.

Kayış, “Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman çok önemli oldu. Bu seçimler birçok kez siyaset dünyasını gerdi, ciddi tartışmalara yol açtı. Kitabımda bu tabloyu anlatmaya çalıştım” dedi.

Kitapta, “Hangi cumhurbaşkanını Köşk’te az daha fareler yiyordu,  gençliğinde İngilizlerin elinde bir yıl esir kalan cumhurbaşkanı kimdi, hangi cumhurbaşkanı hastalandığı için doktor raporuyla görevinden uzaklaştırıldı” sorularına da yanıt veriliyor.

Kısa bir cumhuriyet tarihi özelliği de taşıyan kitapta, ilkinden bugüne cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili şu bilgiler de yer alıyor:

İlk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ydı. Meclis, 29 Ekim 1923’de cumhuriyeti ilan etmesinin hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçimine geçti. O tarihte Meclis’te 287 milletvekili vardı. Ama bunlardan sadece 158’i oylamaya katılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesi için oy kullandı. 129 üye ise yüzyıllarca monarşi rejimiyle yaşayan bir ülkede radikal değişimlere, devrimlere henüz hazır olmadıkları için oylamaya katılmadılar. 

İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü oldu. İnönü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından bir gün sonra Meclis’te yapılan oylamada  kullanılan 348 oyun tamamını alarak cumhurbaşkanı seçildi. O gün itibariyle Meclis’teki milletvekili sayısı 399 idi. 51 milletvekili ya Meclis’e gelmedi ya da gelip oy kullanmadı. 1937’de başbakanlıktan istifa ederek köşesine çekilen İnönü’nün cumhurbaşkanı seçilmesinin yolunu, Başbakan Celal Bayar’ın Köşk’e çıkmak istemeyişi, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın ise ordunun başında kalmaktan yana tavır alması açtı.

Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar idi. Bayar, Demokrat Parti’nin (DP) tek başına iktidara gelmesinden bir hafta sonra 21 Mayıs 1950’de yapılan seçimle cumhurbaşkanı oldu. Seçilmesi kolay oldu ama Çankaya Köşkü’nde pek rahat oturduğu söylenemez. Zira başta Bayar ve Adnan Menderes olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP)  kopup DP’yi kuranlarda deyim yerindeyse  “İnönü fobisi” vardı. İnönü’nün muhalefette kalmayı hazmedemeyeceğini ve kendilerine karşı komploların içinde olacağını düşünüyorlar, sürekli olarak bir darbe endişesi içinde yaşıyorlardı. Nitekim, ikisi de bir darbe sonucu iktidardan uzaklaştı. Menderes idam edildi,  Bayar ise hakkında Yassıada Mahkemesi’nde idam kararı verilmesine rağmen yaşlı olması nedeniyle son anda ölümden döndü.

Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel oldu.  27 Mayıs 1960’daki askeri darbenin ardından Devlet Başkanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı olan Gürsel, 1961 Ekim’inde yapılan genel seçimin ardından açılan Meclis’te cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı. Meclis’teki seçimden bir gün önce darbeyi yapan komutanlar seçime katılan siyasi parti liderlerini toplayıp tavırlarını net bir şekilde ortaya koydular: Cemal Gürsel dışında bir kişinin cumhurbaşkanı olmasını kesinlikle kabul etmeyiz… Meclis’teki Adalet Partililerin (AP) bir bölümü, bir sivili, Prof. Ali Fuat Başgil’i cumhurbaşkanlığı için aday göstermek eğilimindeydi. Ama onlar da derhal “ikna” edildiler. 

Beşinci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dı. Sunay, 1966’da, Meclis’te kullanılan 532 oyun 461’ini alarak cumhurbaşkanı seçildi.  O tarihte AP tek başına iktidardı. Sivil bir cumhurbaşkanı seçmeleri mümkündü. Ama bu düşünceyi belki de sadece akıllarından geçirdiler, yüksek sesle ifade etme cesaretini bile gösteremediler. Ordunun siyaset üzerindeki vesayeti öylesine güçlüydü ki, Genelkurmay Başkanlığı görevi henüz biten Sunay’ın cumhurbaşkanlığı son derece doğal görüldü.

Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk oldu. O da asker kökenliydi; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmıştı. O yıl, yani 1973’de,  12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra kurulan hükümetlerden Ferit Melen Hükümeti iş başındaydı ve bu hükümet, Genelkurmay Başkanlığından istifa ederek tabii senatör seçilen Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Ancak, o tarihe kadar hemen hiçbir konuda anlaşamayan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Gürler’in değil Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi konusunda anlaştılar. Nitekim Meclis’teki oylama da bu anlaşmaya uygun sonuçlandı.

Fahri Korutürk’ün görev süresi 6 Nisan 1980’de sona erdi. Olağan bir devlet düzeni içinde birkaç gün içinde yeni bir cumhurbaşkanının seçilip görevine başlaması gerekirdi. Ne var ki o günkü siyasi ortam buna elverişli değildi. Çok parçalı Meclisin cumhurbaşkanlığı konusunda bir isim üzerinde anlaşması çok zor, hatta imkansızdı. Bu nedenle cumhurbaşkanlığına Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil vekalet etmeye başladı. Bu vekalet görevi 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar sürdü.

Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren oldu. 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyle ülke yönetimine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun el koydular. Bu ekip kendisini “Milli Güvenlik Konseyi” olarak adlandırdı. Konsey’in başkanı aynı zamanda Devlet Başkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı görevlerini de yürütecek olan Orgeneral Kenan Evren oldu.  Evren, 1982’deki halk oylamasının ardından cumhurbaşkanı sıfatını kazandı.

Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı. 12 Eylül darbe dönemi 6 Kasım 1983’de yapılan milletvekili genel seçimiyle sona erdi. Bu seçimde Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP) birinci oldu. ANAP iktidarı ilk yıllarda başarılı işlere imza attı ancak daha sonra yolsuzluk iddiaları, Özal ve ailesinin saltanat görüntüleri, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan keyfi uygulamalar sonucu yıprandı. Nitekim 1989’daki yerel seçimde ağır bir yenilgi aldı, ancak üçüncü parti olabildi. Öyle anlaşılıyordu ki seçmen iktidardaki partiden bıkmıştı ve onu değiştirmek istiyordu. İşte böyle bir ortamda cumhurbaşkanlığı seçimine gidildi ve Turgut Özal, 31 Ekim 1989’da Meclis’te yapılan oylamada 263 oy alarak cumhurbaşkanı seçildi.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di. Turgut Özal’ın Köşk’te henüz 3.5 yılını bile tamamlamadan ani vefatı Türkiye’yi bir cumhurbaşkanlığı seçimiyle daha karşı karşıya getirdi. O tarihte Meclis’te dağınık bir tablo vardı. Birinci parti olan Süleyman Demirel liderliğindeki Doğru Yol Partisi’nin (DYP) 178, ikinci parti, Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) 88 milletvekili vardı ve DYP-SHP koalisyon hükümeti Demirel tarafından kurulmuştu. Demirel, Köşk’e çıkabilmek için iktidar ortağı SHP’nin desteğini almayı başardı ve 16 Mayıs 1993’te cumhurbaşkanı oldu. 

Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’di. Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığındaki görev süresi 16 Mayıs 2000 tarihinde doluyordu. Onun yerine  iktidardaki üçlü koalisyonun liderleri DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ortaklaşa belirledikleri isim olan Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçildi. Sezer uzun yıllar hakimlik yaptıktan sonra Yargıtay üyeliği ve Anayasa Mahkemesi üyeliğinde bulunmuş, 1998’de de bu mahkemeye başkan olmuştu.  Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli uzun arayışlardan sonra Sezer’in ismi üzerinde karar kılmıştı. Meclis’te yapılan seçime 550 milletvekilinden 533’ü katıldı, bunlardan 330’unun oyuyla Sezer cumhurbaşkanı seçildi.

Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oldu. O tarihte yani 2007’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 5 yıldır iktidardaydı ve 354 milletvekili vardı. Anayasa’nın 102’inci maddesi, cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci ve ikinci turlarında nitelikli çoğunluğun aranacağını, yani 367 milletvekilinin oyunun zorunlu olduğunu belirtiyor,  üçüncü turda ise salt çoğunluğun yani 276 oyun yeterli olacağını vurguluyordu. Bu durumda AKP’nin göstereceği cumhurbaşkanı adayının ilk iki turda olmasa bile üçüncü turda seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Ne var ki bu seçim sanıldığı kadar kolay olmadı. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa’nın cumhurbaşkanının seçilmesine ilişkin maddesinin yanlış değerlendirilmemesi gerektiğini,  söz konusu maddenin, cumhurbaşkanı seçimi için Meclisin toplantı yeter sayısının 367 olmasına hükmettiğini savundu. Muhalefet partileri de bu görüşe destek oldu. Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri de yayınladığı bir bildiriyle seçime müdahale etti. Sonuçta AKP mevcut koşullarda cumhurbaşkanını seçemeyeceğini anladı ve erken seçime gitti. Erken seçimde yeniden birinci çıkan AKP bu defa Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçmeyi başardı. 



MEDYARADAR/ÖZEL