Röportaj
06 Haz 2010 21:14 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:21

"KORKULACAK BİRİ DEĞİLİM!" HABERTÜRK SPİKERİ ÖZGE ÖZSAĞMAN NEDEN BU KADAR GERGİN?

Konukları azarlamaktan çekinmeyen Habertürk spikeri Özge Özsağman yayınlarının neden elektrikli olduğunu açıkladı.

Gergin ve sert bir imajı olan Özge Özsağman, görünenin aksine gayet güler yüzlü bir genç kadın. Tahmin edilebileceği gibi İzmirli, Karşıyakalı.

Star’da başladığı ekran macerası, haber merkezleri odaklı olmuş. Oradan TGRT’ye geçen ve kendi haber bültenini hazırlayıp sunan Özsağman, ardından bir yıl Habertürk, üç buçuk yıl SKYTURK, bir yıl Kral TV’de çalışıp yeniden Habertürk’e dönmüş; şimdi Birgün isimli haber programını hazırlayıp sunuyor.

Güzel spiker, hedeflerini ve kendisini Akşam gazetesine anlattı.

- Eğitiminiz...

Tüm eğitim hayatım İzmir’de geçti. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari Bilimler İşletme Fakültesi’nde okudum. Üniversitedeyken televizyonda çalışmayı hayal ediyordum, bunun için İstanbul’a gelmem gerekiyordu.

- Bu yolu da güzellik yarışması açtı size. Yarışmaya bugünkü kariyerinizi hedefleyerek mi girdiniz?

Tam da öyle değil; güzellik yarışması ekranın önünü açıyor ama haberciliğin önünü açtığı söylenemez. Zaten o dönem amacım haber spikeri olmak değildi; bunun için çok donanımlı olunması gerektiğinin bilincindeydim. Inter Star’ın 1994 güzellik yarışmasında birinci oldum. O sayede ekranın kapısı aralandı. Habercilik için bunun üzerine 15 sene emek verdim, gece-gündüz çalışarak muhabirlik yaparak, eğitim alarak bu duruma gelebildim.

- Güzellik yarışması pek çok teklifin kapısını açmıştır...

Dizilerde oynamam için çok teklif geldi, fakat üniversite öğrenimim devam ettiği için hiçbirini kabul etmedik ve İzmir’e döndüm.

- Okul bittikten sonra mı geldiniz?

Evet, bir buçuk sene sonra; Star’da başladım. O zaman haber olabilir dediler ben de muhabirlikle başladım.

- Sonra bir dönem Amerika deneyiminiz olmuş, nerede çalıştınız?

NBC’de kısa dönem staj yaptım. Şimdi çok duyuyorum, bazı arkadaşlar Amerika’da bazı kanallarda çalıştığını söylüyor... Öyle bir şey yok. Bu Amerikan kuruluşlarında 15-20 günlük staj yapabiliyorsun, o da stajyerin yanında staj. Yani ben NBC’ye gittim, orada çalıştım demek doğru olmaz, orada sadece stajyer yardımcısı olabiliyorsun. Sistemleri çok farklı; muhabirlerin hepsi anchorman, yanında yardımcısı, kameramanı, kameraman yardımcısı ve bir stajyerle gidiyor habere. Yanlarında da ben; düşünün bir habere 6 kişi gidiliyor.

BANA BUGÜNLERİN YOLUNU AÇAN HEP ’BEKLEYEN’ OLMAM

- Haber merkezlerinde ’ekipçilik’ yaygındır. Sizi de destekleyen haber yöneticiniz var mıydı?

Yoktu ve ben bunu şimdi anlayabiliyorum. Ben hep haber merkezinde ’kalan’dım. Saat başı oluyordu, ’O yok, bu gelmemiş, hadi Özge gel sen oku’ diyorlardı. Hemen hazırlanıp okuyordum. Bana bugünlerin yolunu açan da ’kalan’ olmam, haber merkezinde ’bekleyen’ olmam oldu. 12 saat çalışıyordum. ’Sen yaparsın’ dediklerinde ’yaparım’ diyordum.

- Bugün kadar hep gece haberlerinde gördük sizi, bilinçli bir tercih miydi?

Tesadüfler böyle gelişti... Ya da benim seçimlerim tesadüfleri böyle geliştirdi, sonuçta gece haberi oluşturdu Özge’yi. Bundan da şikayetçi olmadım.

- Zor olmuyor mu?

İnsanın tersini döndürüyor ve çok zorlayıcı. Şu anda yayınım 20:00-22:00 arasında ama iki ay öncesi 22:00’de başlıyordu. İşe öğle saatlerinde geliyorum. Hiç sosyal hayatım yok. Burada gün boyu bulunmak zorundayım çünkü gündemi başka türlü yakalayamam. Evde de oturup takip edebilirim, böyle yapanları da eleştirmiyorum ama daha verimli olmak adına kanalda olmayı tercih ediyorum. Pazar da çalıştığım için altı günüm burada geçiyor. Kalan bir günde ya İzmir’e gidiyorum ya da İzmir’den gelen yakınlarımla burada birlikte oluyorum.

ARKADAŞLARIM BANA ’N’ABER’ DEĞİL, ’NE HABER’ DER

- Hiç mi dışarı çıkmazsınız?

Arkadaşlarımla, dostlarımla sinemaya gider, kafelerde otururuz; tabii yine gündeme ilişkin sorularla karşılaştığım için bir şey değişmiyor. Arkadaşlarım da, akrabalarım da bana ’N’aber’ değil, ’Ne haber’ der.

- ’Güzel olduğun için bu işi yapıyorsun’ önyargısıyla karşılaştığınız oldu mu?

Çok karşılaştım ama bunlara verilebilecek en iyi cevap, işini daha iyi yapmak olmalı. Ekran için görsellik son derece önemli ama görsellik bir yere kadar. Elimden geldiği kadar kendimi yetiştirmeye çalıştım, çalışıyorum. Türk medyasında en kritik noktalarda erkekler var, bir kadın olarak tabii çok zorluk yaşadım. Yaptığım haberleri hakir gören, önyargıyla yaklaşanlar da; röportaj sırasında sorduğum soruya ’Sen bunu nereden biliyorsun, inanamıyorum’ diyen de oldu.
ÇOK FAZLA ERKEĞİM

- Oyuncular için söylenen ’yönetmenin yatağı’ klişesi ekrandaki kadınlar için de genellenir oldu. Siz böyle teklifle karşılaştınız mı ya da tacize uğradınız mı?

Yok, çünkü çok fazla erkeğim. Bu sektörde erkek diliyle konuşmak gerekiyor. Ben de bu dili benimsedim. Kimi zaman bana yönelik yapılan ’çok sert’ eleştirisinin de buradan kaynaklandığını düşünüyorum. Tabii erkek diliyle konuşmam ve öyle davranmam kadınsı duyguları ya da kadınlığımı törpülediğim anlamına da gelmiyor.

- Bundan sonrası için kariyer planınız nedir?

Şu anda hakikaten istediğim işi yapıyorum; konuklarımla ilgileniyorum, sorularımı hazırlıyorum, bağlantılarımı gerçekleştiriyorum. Programın A’dan Z’ye her şeyiyle ilgilenebiliyorum. Bundan daha güzeli belki vardır ama şu anda çok mutluyum.

- Ana haber?

Ana haber beni kesmez (gülüyor). 40 kişilik ekibin hazırladığı 15 haberi okumak yerine, kendi programımı yapmak beni daha çok tatmin ediyor. Ben ana haber değil, baba haber yapıyorum (gülüyor).

- ’Çocukken eline mikrofon verilen bir çocuktum ama o mikrofon hep yakamda kaldı’ dediniz, sahneye çıkmak içinizde ukde olarak mı kaldı?

Sesimin güzel olduğunu söylerler, çocukken sahnede de söyledim, şimdi arkadaşlar arasında söylüyorum.

- Teklif gelirse düşünür müsünüz sahneye çıkmayı ya da oyuncu olarak bir filmde, dizide oynamayı?

Düşünürüm... Tiyatroda da kolej yıllarındayken kazandığım bir Ege bölge birinciliği ödülüm var. Habere ilk başladığım yıllarda çok dizi teklifi geldi, o teklifler şimdi olsa değerlendirir miydim? Sevdiğim işi yapıyorum ama o dönem keşke yapsaymışım. Şu an çok zor. Aslında şimdi gelse kesinlikle yapmam demeyeyim, olabilir de.

- Yayına aldığınız Ulusal Kriminal Büro Direktörü Uğur Kurtulan’la yaşadığınız tartışma çok konuşuldu, neler oldu o yayında?

O gün Emniyet’in raporu açıklanmıştı, o raporu konuşmak için yayına aldık kendisini. Yayın öncesi de görüştüm. Raporu nasıl değerlendirdiğini sorduğumda sert bir cevapla karşılaştım, cevabı beni taraf alıyordu. Halbuki orada taraf olan ben değildim, açıkçası buna kırıldım. Taraf ben olmadığıma göre, değerlendirmesini kamuoyuyla paylaşmalıydı, onları bilgilendirmeliydi. Bunu yapmayınca da söyleşiyi devam ettirmek istemedim, telefonu kapattım. Oradaki kızgınlık tamamen sorularımı soramadığım içindi, sadece ona üzüldüm.

- Moderatörsünüz aynı zamanda, sakin olmanız gerekmiyor muydu?

Tabii ki, bunun da muhasebesini yaptım yayın sonrası. Kendisini bilgilendirme amaçlı telefona aldık, orada taraf ben ya da kurumum değildi.

- Bir de bundan hemen önce yaşadığınız Orhan Kural hadisesi var. Ölen madencilerle ilgili soru sormak isterken sizin güzelliğinize iltifat edince onu da stüdyodan kovmaktan beter ettiniz...

O çok anlık bir şeydi. Orhan Kural’ın ağzından çıkan o cümle kamuoyunda da hoş karşılanmadı. O anda 30 kişi göçük altında, iki dakika öncesinde Zonguldak ile bağlantı yapmışız, orada umutla bekleyen aileler var. Söz konusu iltifatı sanıyorum ağzından kaçırdı. Çok rencide edici bir cümle değildi; eminim o da öyle bir maksatla o iltifatı yapmadı ama iltifatın yeri pek hoş karşılanmadı.

- Sizin yayınlarınız genellikle elektrikli olabiliyor...

Hiç sakin konularım olmuyor... Elektrikli konular seçiyoruz ama Türkiye’nin gündemi sürekli elektrikli ve gerilimli, ne yapabiliriz ki? Dolayısıyla taraflar karşı karşıya gelince, bu ekrana da yansıyor. Sonuçta ben de etkileniyorum ve haber beni gerebiliyor zaman zaman...

- Bu gerginliğin kanalınızın genelinde olduğuna dair de eleştiriler vardı; yayın yönetmeniniz Yiğit Bulut’un ’konuklarınızı gerebildiğiniz kadar gerin’ diye bir talimatı var mı?

Bu sorunun muhatabı ben değilim. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Öyle bir yaklaşım hiçbir zaman olmadı ama tartışmanın olmaması mümkün değil. Daha doğrusu ele aldığımız her konu Türkiye gerçeği ve o gerçekler son zamanlarda çok can sıkıcı olabiliyor. İnsanların psikolojileri de böyle. Kimse bize çıkıp ’Hadi, bağırın, çağırın, gerin’ demiyor. Elimden geldiği kadar soğukkanlı olmaya çalışıyorum ama kimi zaman olamıyoruz.

- Erkek arkadaşınız var mı?

Şu anda hayatımda bir erkek yok ama keşke olsa. Bu tempoyu, daha doğrusu benim yaptığım işi kaldırabilecek hayat arkadaşı biraz zor gibi... Anlayışlı bir Türk erkeği olması lazım.

- Aşk mı, kariyer mi?
Aşkım için kariyerimden vazgeçmem, kariyerim için de aşkımı heba etmem. Bu dengeyi kurar ve birbirinden ayırırım. Dolayısıyla korkulacak bir kadın değilim. Öyle duruyorum ama öyle değilim.

- Bir erkek sizi neyiyle etkiler?
Beyniyle etkileyebilir. Beyin, birikim, duruş son derece önemli.

- Özcan Deniz’le bir ilişki yaşamışsınız, doğru mu?

Hayır. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, internette yayılan yanlış bir bilginin önüne geçmek mümkün değil. Hukuki olarak da uğraş verdim ama çok zor. Manevi tazminat davaları açtım, bir sonuç elde edemedim. 8 yıl önce çıkmıştı bu haberler, hala karşıma geliyor.