İtibarsız bir medya hangi gazetecileri sevindirir?

Medyanın hala ayakta durabilmesi halkın teveccühünden kaynaklanmıyorsa onu kim ayakta tutuyor?

Bir varlık düşünün ki mazoşist bir çılgınlık haliyle günden güne kendi kendini tüketiyor… Bunu yaparken hem kendi canı yanıyor, hem de sadist bir tavırla can yakıyor. Geçmişteki olumlu itibarını tüketirken, geleceğe dair umutları azaltıyor…

Medya işte tam da böyle bir süreçten geçiyor.

“Dünyada acaba kendi kendini tüketen başka bir varlık var mıdır?” diye araştırdığımda, hayvanlar alemi de dahil olmak üzere, benzer davranışların başka hiçbir yerde olmadığını gördüm.

Kendisini yiyip, tüketen bir aygıtın kime faydası olabilir ki?

Hem kendisine hem de ona ihtiyacı olanlara katkı sunamayan, günü kurtarma telaşından geleceğe bakamayan, ülkenin çıkarları için ortak paydada buluşamayan, halkıyla empati kuramayan…

Durum böyle olunca bu aygıtın varlığı da tartışılır hale geliyor. Eğer topluma katkı sunamayan bir medya aygıtı varsa, o yapıyı ayakta tutan şeyin ‘toplum’ olmasını beklemek pek de gerçekçi değil... Bu gerçeği, 83 milyonluk ülkede günde sadece 1 milyon 750 bin civarında gazetenin satılmasından anlayabiliyoruz. Televizyonlar için de durum farklı değil… Pahalı birkaç dizi dışında izlenen pek bir program yok… Genç nesil, ana akım medyada göremediğini dijital platformlarda ve Youtube’da arıyor.

O zaman akla şu soru geliyor: Medyanın hala ayakta durabilmesi halkın teveccühünden kaynaklanmıyorsa onu kim ayakta tutuyor?

Asıl sorgulanması gereken, medyaya bu yaşamsal desteği sunan şey… Zira sunduğu bu yaşamsal destek, bugün onu ayakta tutmaya yarayabilir ama gelecekte belki de pek işe yaramayacak. Medyanın kendi kendini tüketme sürecini hızlandırarak en büyük rakibi olan sosyal medyayı alternatifsiz hale getirecek. Nitekim de öyle oluyor…

Oysa herhangi bir kişiyi ya da görüşü öncelemeden de bu ülkede gazetecilik yapmak mümkün… Öncelenen kavramlar gün gelip anlamını yitirebilir. Asıl var oluş sebebini unutmak belki de bir akıl tutulmasından ibarettir. Çünkü toplumlar var olduğu müddetçe medya hep var olacaktır. Ama itibarlı bir medya…

Asla unutmadık… Medya elitleri geçmişte kişilere, değerlere, hatta ülkeye kötülükler yaptılar. Medya eliyle yapılan bu nobranlıkları kimse affetmedi. Sadece not etti… O nobranlıklar gazeteciliğin ve gazetecilerin utanç abidesi olarak şimdi arşivlerde… Kimileri bu yapılanlardan fayda sağlamış olabilir. Lakin köklü geçmişi ve ilkeleri olan bir yapı büyük yara aldı.

Ya şimdi…

Nefret, hakaret, aşağılama, şiddet, ötekileştirme, toplum gerçeklerinden uzaklaşma ve daha fazlası… Bugün medya eliyle yapılanlar eğer geçmişte yapılan nobranlıkların bir intikamıysa bu, kelimenin tam anlamıyla bir intihar… Tüm bunlar kendi kendini tüketme sürecini hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz. Hele hele gazeteciliğin itibarının yoğun olarak sorgulandığı bir dönemde…

‘İtibar’ demişken…

Bu sorun yalnızca medya patronlarını ilgilendirmiyor. Eksilen itibar, aynı zamanda haber peşinde koşan gazetecilerin de sorunu… Medya patronları geçmişte olduğu gibi bugün de ticari ve siyasi kaygılarla hareket etmeye devam ediyor olabilir. Medya Mahallesi Durağından patronun biri binerken diğeri iniyor olabilir. Ama gazeteciler ve gazetecilik mesleği yerinde duruyor, duracak da… Patronlar değişse de, gazeteciler, asli işleri olan halkın bilgilendirmesi görevini yapmaya devam edecek. Bu nedenle şu gerçeği asla unutmamak gerekiyor; gazeteciler ve medya patronları asla aynı gemide olmadılar, olmayacaklar da…

Bunların yanında, köşe başlarını tutan bazı elitler eliyle medyanın kendi kendini tüketmesi de bir başka sorun… Üstelik dijitalleşmenin, geleneksel medyanın bekasını böylesine tehdit ettiği bir dönemde… Toplumsal hafıza, bugün birilerine şirin görünmek için methiyeler düzenleri ve belden aşağı yazılar yazanları da hatırlayacağı gibi, daha dün aynı ülkede onuruyla gazetecilik yapan Uğur Mumcu’ları, Çetin Emeç’leri, Ahmet Taner Kışlalı’ları ve Sabahattin Ali’leri de hatırlayacak.

Kısacası; geçmişte olduğu gibi bu ülkede fikri ile yazan, vicdanı ile hareket eden, ahlakı ile yazdıklarını süzgeçten geçiren gazeteci olabilmek de mümkün…