Medya
10 Tem 2012 10:32 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:53

İKTİDARDAKİ SUNNİ ERKEKLER GÜÇLENDİKÇE GERÇEK YÜZÜNÜ ORTAYA KOYUYOR!

Anlaşılıyor ki Kemalizm ölmeden önce hastalığını Sünni erkeklere bulaştırmış. Kendisi öldü ama hastalığı yaşıyor.

Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler

Başbakan Erdoğan, bütün dünyanın kendisini hayranlıkla izleyip alkışladığı “demokrat” günlerinde, “biz inkâr politkalarını terk ettik” diyordu.

Bu, gerçekten anlamlı bir sözdü.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, “vatandaşlarının” büyük bir kısmının varlığını inkâr etmişti.

Yok farz edilen iki büyük kesim vardı, Kürtlerle Aleviler.

“Din”i kendi denetimine almak isteyen Kemalist Cumhuriyet, nedense herkesin Sünni olmasına karar vermiş ve Diyanet Başkanlığı’nı “Sünnilik” üzerine inşa etmişti.

Herkes Türk ve Sünni olacaktı.

Türk olmak isteyenlerin önünde bir sınır yoktu, olabildikleri kadar Türk olabilirlerdi, “bir Türk’ün cihana bedel olduğuna” inanmakta, “ne mutlu Türk’üm diyene” lafında derin bir mana bulmakta serbesttiler.

İttihatçıların izinden giden Mustafa Kemal, Türk’ü bir çizgi roman karakterine dönüştürmüştü, Türk korkmuyordu, Türk dünyada herkesi yeniyordu, Türk herkesten daha zekiydi, Türk bir süpermendi.

Bu palavralarla büyüyüp de gerçeklerle yüzleşen bütün Türkler hayatlarını bu yüzden psikolojik travmalarla geçirip sonunda “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığına” inandılar.

Çünkü Kemalist Cumhuriyet’in “Türk süpermenine” inanan Türklerden başka kimse yoktu.

Kemalist Cumhuriyet’in “varlığını kabul ettiği” Sünnilik ise Türklük kadar sınırsız değildi.

Sünni olacaktın ama Cumhuriyet’in sana izin verdiği kadar Sünni olabilecektin.

Ramazanda oruç tutmak, Ramazan Bayramı’na Şeker Bayramı diyerek bayramı kutlamak, Kurban bayramlarında kurban kesmek “olabilecek” işlerdendi.

Cuma’ya gitmek ise pek hoş karşılanmıyordu.

Giderdin gitmesine ama Cuma’ya gidene devlet kademelerinde pek yer verilmezdi.

“Başörtüsü” tuhaf biçimde yasaktı.

Devlet dairesinde “hademe” olacaklara “başını örtmek” serbestti ama ondan bir adım öteye gidemezdin, memur olamazdın, milletvekili “hiç” olamazdın.

Daha sonra “başörtüsüyle okula da gidemezsin” diyerek saçmalığı zirveye ulaştırdılar.

Kürtler, bu “inkârcılığı” silahla kırdılar.

PKK savaşı başlatıp da kırk bin kişi ölünce devlet yöneticileri “Kürt realitesini” tanımak zorunda kaldılar.

Sünniler, kendilerine çizilen sınırları çoğunluklarını sandığa yansıtarak aştılar.

Artık devlet memurlarına Cuma’ya gitmek serbest, hatta gitmeyene kötü gözle bakılıyor.

Başörtüsüyle “resmen” olmasa da “gayrıresmi” olarak okullara girilebiliyor.

Ama Meclis yolu hâlâ başörtülülere kapalı.

Başörtülülerin siyasette önüne çıkan engel bu sefer Kemalistlerden kaynaklanmıyor, yönetimi ele geçiren orta yaşlı Sünni erkeklerin “kadınların çok görünür olmasından” duyduğu rahatsızlıktan kaynaklanıyor.

Sünnilik iktidarda güçlendikçe “erkek” yüzünü de daha fazla gösteriyor.

Ben en büyük ve en gerçek çatışmalardan birinin Sünni erkeklerle Sünni kadınlar arasında yaşanacağını sanıyorum.

Sünni erkekler, Kemalistlerle savaşırken “Sünni kadını” bir simge olarak kullandılar, “başörtüsünü” bir savaş sloganı yaptılar, savaşı kazandıktan sonra da şimdi kadınları geri plana itmeye uğraşıyorlar, “başörtülüye” siyasetin yolunu açmıyorlar.

Kürtler ve Sünniler, biri silahla, biri çoğunluğuyla Cumhuriyet’in “inkârcılığını” yırtarak ortaya çıktılar ama “silahı ve çoğunluğu” olmayan Aleviler, Kemalist Cumhuriyet’le, o cumhuriyetin yönetimine gelen Sünnilerin ortak inkârcılığından kurtulamadılar.

Milyonlarca Alevi yaşıyor bu ülkede.

Bu insanlar “cemevlerinde” ibadet ediyorlar.

Cenazelerini cemevlerinden kaldırıyorlar.

İmamları, dedeleri, yüzlerce yıllık gelenekleri var.

İnançlarını, ibadetlerini sürdürmek istiyorlar ama “kendi inançları” söz konusu olduğunda “demokrat” olan Sünniler, Aleviler söz konusu olunca “ibadet” hakkına, inanç eşitliğine pek aldırmıyorlar.

Alevi milletvekilleri, “Meclis’te bir cemevi açılmasını” istemişler.

Bu, aslında bir “kabul edilme” talebi, görünürlüğünün tescillenmesi isteği.

Ama “operada mescit” açılmasını “ibadet özgürlüğünün” ayrılmaz parçası olarak gören Sünniler, Alevilerin Meclis’te “cemevi” açılması isteğini reddettiler.

Meclis Başkanı, “Diyanet’e sorduk, siz din değilsiniz” türünden bir cevap verdi.

Her şeyin Diyanet’e sorulmasını, Diyanet’in

bir “fetva” makamı haline getirilmesindeki saçmalığı bir kenara bırakın ama “benim mezhebim Alevilik” diyen milyonlarca insana “hayır, öyle bir mezhep yoktur” demenin ne anlamı var?

Kürtleri inkâr etmek Kürtleri yok etmedi, Alevileri inkâr etmek de Alevileri yok etmez.

Kürde “dilini”, Aleviye “ibadetini” vermeyeceğiz tutturukluğu bu topluma beladan ve huzursuzluktan başka ne getiriyor?

“Siz yoksunuz” deyince milyonlarca insan buhar olup uçuyor mu?

Kemalistler toplumu kendilerine benzetebildi mi ki Sünni Türkler kendine benzetebilsin?

“Tek tip vatandaş” merakı bitmeden biz rahata kavuşmayız.

Bunu Kemalistler bir türlü anlamamıştı, şimdi de “Sünni erkekler” anlamıyor.

Anlaşılıyor ki Kemalizm ölmeden önce hastalığını Sünni erkeklere bulaştırmış.

Kendisi öldü ama hastalığı yaşıyor.

Ahmet ALTAN / TARAF