Medya
09 Ağu 2012 17:40 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:00

HÜRRİYET'İN HABERİ TARAF YAZARINI ÇİLEDEN ÇIKARDI; AYARI KAÇMIŞ ZALİMLİK!

Taraf'ın Telesiyej yazarı Hürriyet Gazetesi'nin ikinci sayfasında yeralan haberin diline taktı...

Nurseli İdiz'in kariyeriyle ilgili yeni haberleri Alaçatı haberiyle birlikte sunmak etik mi? 

Magazin medyamız,zalimlikte sınır tanımıyor maşallah! Dur durak bilmiyor.

Ünlülerin en küçük zaaflarını kendi yararına kullanıp dururken, dönüp de kendine bakmıyor hiç. Aksine büyük bir iştahla sömürmeye devam ediyor onları.

Artık bu konu kapansın istediğim için bir daha yazmayı düşünmüyordum. Ama salı günkü Hürriyet gazetesinin ikinci sayfasında yer alan haberdeki niyet, beni çileden çıkardı.

"Mozaikli Valide Sultan" başlıklı haberin içeriği şöyleydi: "Senarist ve yapımcı Gani Müjde, 'Kahpe Bizans' ve 'Osmanlı Cumhuriyeti' filmlerinin ardından yeni bir 'tarihi komedi'ye imza atıyor. Müjde'nin Fox kanalı için hazırladığı 'Harem' adlı dizi, Sultan Küçük Esat ve haremini anlatacak. Küçük Esat'ın annesi Mozaikli Valide Sultan'ı, Alaçatı'da çekilen alkollü görüntüleriyle gündeme gelen Nurseli İdiz canlandıracak."

Bu ne biçim bir ifade?

Yeni bir dizinin haberi böyle mi verilir?

Böyle verilmesini kimse yadırgamaz mı peki?

Nurseli İdiz'in kariyeriyle ilgili haberler daha ne kadar bir zaman "Alaçatı görüntüleri" konusuyla birlikte anılacak?

Ayarı kaçmış -kadını lekeleyici - bir zalimlik değil mi bu?

Erkek egemen zihin, medyada Nurseli İdiz'i konumlandırmaya devam ediyor.

Bu zihin öyle bir zihin ki, kadının zihnini bile biçimlendiriyor icabında. Kadın da hemcinslerine karşı olabiliyor; onları erkek gibi değerlendiriyor, yorumluyor ve bazı hükümlere vararak önerilerde bulunuyor, yol gösteriyor hatta; aynen Yeni Asır gazetesinin genel yayın yönetmeni Şebnem Bursalı örneğinde olduğu gibi.

Nurseli İdiz'in Alaçatı görüntülerini mal bulmuş mağribi misali ballandırarak haber yapan Yeni Asır gazetesinin erkek zihniyetiyle davranan kadın genel yayın yönetmeni Şebnem Bursalı, bir yazı yazmış geçenlerde (Medyatava'da rastladım), haberi yapan muhabirini yere göğe koymuyor; Nurseli İdiz'i suçluyor, haberi yalanladığı için; sonra dönüyor muhabirini tekrar tekrar kutluyor ve nihayetinde diyor ki: "Nurseli İdiz'in bugün içinde bulunduğu durumdan belki hepimiz sorumluyuz. Bu değerleri yok saymak, onu dışlamak yerine, içine düştüğü durumdan kurtarmak için hepimiz bir şeyler yapmalıyız.

Ben bir şans daha hak ettiğine inanıyorum..."

Yok yavu? Bu ne alicenaplık!

Bir avuç magazinciye mi kalmış - bir erk gibi ortaya çıkıp- Nurseli İdiz'e şans tanımak?

Şans yeni başlayanlara verilir.

Birde kaybedenlere.

Bu tezgâhta ne başlayan ne de kaybeden var!

Bir oyuncu, - Ramazan'a denk gelen- kederli bir gününde içki içip sarhoş oldu diye fotoğraflarını çekip, boy boy yayımlayacak, onu kaybetmiş gibi göstereceksin; sonra da şans verelim deme yüce gönüllülüğünü sergileyip, gündeme oturacaksın!

Nurseli İdiz bir oyuncudur.

Mesleği oyunculuktur.

Oyunculuğunun belirli bir kalitesi vardır.

Bu işin bir piyasası, o piyasa içinde de bir rekabet vardır ayrıca; Nurseli idiz, o rekabet alanında oyunculuğuyla yer almaktadır.

Herkes gibi o da arz-talep içinde varlığını sürdürmektedir. Ancak, bu dengelere dışarıdan spekülatif çomaklar sokulduğunda, geçici de olsa mesleği zarar görebilir. Kamunun zihninde bir süre için negatif hanede yer alabilir.

Bunda da Nurseli İdiz'in hiçbir dahli olmaz.

Magazin medyası kendi ürettiği bu suni haberi, dibine kadar sömürür. (Bu konuda basınımızın ünlü okur temsilcileri nerededir, medya etiği ne hallerdedir, neden kimse müdahale etmez bu duruma, o da ayrı bir konu tabii.)

Nitekim Yeni Asır gazetesinin genel yayın yönetmeni olan hanım, üç beş fotoğrafın bir olay hâline dönüştürülmesinin hemen akabinde, koşa koşa gidip Akşam gazetesinden Elif Aktuğ'a uzun bir röportaj vererek (5 Ağustos), konuyu sömürmeye devam edip, bir yandan da kendi bilinirliğini arttırırken: "Öyle üç beş ağzı laf yapan sözüm ona 'arkası sağlamlara' da yedirmem ben muhabirimi," gibi veciz sözler de sarf etmiştir.

Elif Aktuğ'un, "Muhabiriniz "Yazıyı ben öyle yazmadım' demiş. Fotoğrafı çekmiş ve yollamış. Editörlerin yazıya yorum katması doğru mu, muhabirin yazdığı haber, yazının son hâli olamıyor mu" sorusuna da, ortada kuyu var yandan geç misali bir cevap vermiş: "Elifciğim, Kahraman'la konuştum. Sormuşlar 'Bu haberi bu kadar bitirmeseniz olmaz mıydı?' Onun da yanıtı, 'Ben haberimi ve fotoğraflarımı yollarım, nasıl ve ne büyüklükte gireceği yazı işlerinin takdiridir' olmuş. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de muhabir haberini, fotoğrafını ve varsa belgesini haber müdürüne teslim eder, haber müdürü, yazı işlerine haberi sunar ve ayrıntıları aktarır. (...) Haberi elbette büyütecektik. Hangi başlık ve nerede kullanacağımıza karar verdik. En çok başlığı, kullanılan dili ve spotu tartıştık. Neticede milyonların beğendiği bir sanatçıdan bahsediyorduk ve belli ki kötü bir dönem geçiriyordu. Hem bu durumu haber olarak vermeliydik hem de yıkıcı değil yapıcı olmalıydık. Haberin hikâyesi budur," demiştir.

İnternetten baktım, Yeni Asır gazetesi "ÇÖKÜŞ" başlığıyla vermiş haberi.

Ne kadar yapıcı bir başlık değil mi? Basınımız her fırsatta demokrat olduğunu iddia eder.

Bu demektir ki; insan haklarına saygılı, insanın onurunu koruyan, okurunun zihninde spekülatif, kalıcı negatif etkilerin yaratılmasını önleyen bir üst değeri (demokratlığı) benimsemiş, hatta özümsemiş bir basındır bu.

Ama demokratlık zor zanaattır, tabiatıyla.

Magazin medyamızın kahir ekseriyetinin söyleminde (mesleki icraatında), insani değerleri, insanın özelini bir çırpıda harcayan, demokratlık açısından dekadan bir yaklaşım var.

Nurseli İdiz'i, erkek zihniyle, aşağılayıcı ifadeler kullanarak konumlandıran magazin medyası aslında okur gözünde itibarını gittikçe kaybeden bir medya durumunda bugün.

Ama kimin umurunda?

Telesiyej/Taraf