Medya
29 Oca 2013 09:34 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:41

HINCAL ULUÇ :"KILIÇDAROĞLU'NU SOKAKTA DÖVEN GAZETECİLER Mİ VAR?"

Sabah yazarı Hıncal Uluç ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında Birand'ın cenazesinde başlayan atışma sürüyor

Kılıçdaroğlu'nun yanıtı ve CHP'si..

M. Ali Birand'ın cenaze töreninde, içlerinde benim de olduğum insanlar, başsağlığı dilemek için bir, bir buçuk saat kuyrukta beklerken, son anda gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na, nasıl ite kaka yol açıldığını yazmış, "Halkçı" liderin, "Eşitlik" anlayışına değinmiş ve "Eğer Kılıçdaroğlu, herkes gibi kuyruğa girse ve beklese, o gece tüm kanallarda birinci haber, ertesi sabah tüm gazetelerde manşet olurdu" demiştim.. Yazılı açıklama geldi, Kılıçdaroğlu'ndan..

"Küfür ve hakaret dışında gazetecileri, yazarları mahkemeye vermek gibi bir alışkanlığım olmadığı için.." diye hafiften tehdit iması ile başlıyor.. Fena halde korktum, ama "Küfür ve hakaret dışında gazetecilerin mahkemeye niye verildiği" de, geri zekalı kafama girmedi.

CHP lideri, fikirlerin de mi mahkemeye verilmesi gerektiğini düşünüyor, acaba?. Ya da Sayın Başkanı sokakta çevirip döven gazeteciler mi var?.

Efendim yanıt şöyle.. "Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı ile okurlarınıza duyduğum saygı nedeniyle gerçekleri bir de yazılı olarak hem sizinle, hem de okurlarınızla paylaşmak istiyorum.

Cenazesinde herkesi buluşturan Mehmet Ali Birand için kılınacak cenaze namazına katılmak, ailesine üzüntülerimi sunmak ve başsağlığı dileklerimi iletmek amacıyla, iki korumamla birlikte Teşvikiye Camii'ne geldim.
Ben, bu konuda çok eleştirilmeme rağmen, Uludere dahil, nereye gidersem gideyim, yanında en az koruması olan biriyim.
Cenaze töreninde de biri önde, diğeri arkada olmak üzere iki korumam vardı.
Cami girişinde kim olduklarını ve kimler tarafından görevlendirildiğini bilmediğimiz protokol görevlileri tarafından
karşılanarak, yönlendirildik.

Beni önce, rahmetli Birand ile ilgili duygu ve düşüncelerimizi ifade etmem için gazetecilerin, televizyoncuların bulunduğu bölüme, sonra da Cemre Birand Hanımefendi'nin, Birand Ailesi'nin taziyeleri kabul ettiği yere götürdüler.

Sizin yazdığınız gibi, 'halkını iten kakan, halkını ezen ve kendisini halkın önünde, halktan imtiyazlı gören
asilzadelerden' olmadığımı beni tanıyan herkes bilir.
Etkinliklere katılan herkes buna tanıklık eder. Buna rağmen, cenaze töreninde, benden ve iki korumamdan
kaynaklanmasa da, siz dahil, vatandaşlarımızın herhangi bir şekilde rahatsızlık duymasının beni çok üzdüğünü, her zaman üzeceğini de bilmenizi isterim."

Sayın Başkan,
O "Protokol" dediğiniz kişiler, önce televizyon kameralarının önüne, sonra da sıranın başına geçme teklifini bana da yaptılar. İkisini de nezaketle reddettim.

Ben, cenazelere "Görünmek için" değil, saygı, sevgi ve taziye amaçlı giderim. Hiç bir cenazede, ne televizyonculara konuşurum, ne de gazetelere.. Reklam merakım da yoktur. İnsanların sıra beklediği yerlerde de, onlardan biri olurum.

Yasal ayrıcalıklarımı dahi kullanmam. Sırada bekleyenleri incitmek istemem.
Televizyonlara konuşmanız normal. Ana muhalefet lideri olarak görüşleriniz merak edilir tabii.
Ama "Buyrun en başa" diyen ve gözlerinizin önünde (Yolu arkanızdan değil önünüzden açıyorlardı) ite kaka yol açanlara "Ben halkımın önüne geçmem. Onlardan biriyim.
Sıramı beklerim, Kimseyi itmeyin" deseydiniz, diyebilseydiniz, demeyi düşünebilseydiniz, "Gerçek bir halkçı
lider, gerçek bir demokrat" olurdunuz.
Gelecek seçimde size oy verenlere "Bir şeyleri değiştireceğiniz umudunu" verirdiniz.
Yapmadınız. Hiç bir zaman da yapmadınız Bay Kılıçdaroğlu..
Hep yoğun işleriniz, hep aceleniz vardı. Halkı beklettiniz, ama siz hiç beklemediniz.. Bu ülke uyanıklarla dolu Sayın
Başkan..
Başta trafik her yerde.. O gün cenazede de tonla uyanık vardı..
Gazeteciler en başta.. Ünlü sanatçılar, sosyetikler, siyasetçiler..
Biz vatandaşlar, her zamanki hıyarlar olarak, saygı içinde kurallara uyup beklerken, son anda gelip herkesi iterek tam karşıdan sırayı yaran "Uyanıklar.."

Öyle saygısız ve terbiye yoksunu idiler ki, M. Ali'nin oğlu Umur, annesi Cemre'nin yanından çıkıp onları uyarmak "Sıraya lütfen, aradan girmeyin" diye bağırmak zorunda kaldı.
Yani merak etmeyin..
Protokol görevlilerinin (Kim görevlendirdiyse.. Mustafa Sarıgül herhalde.. Teşvikiye'de işleri başka kim yapar, cami imamı mı?.) ve de korumalarınızın insanları omuzlarından yakalayıp boş çuval gibi atmalarına üzülmemeyi öğrendik, biz..

Bizi üzen, "Umutları tüketmeniz" oldu.. Bizi üzen "Ana muhalefet lideri de farksız işte. Ona oy verip iktidara getirsek ne değişecek ki" diye düşündürtmeniz oldu. Bilmem anlatabildim mi?.

Hıncal Uluç'un yazısının tamamı için tıklayın