Röportaj
18 Ara 2011 09:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:08

HERKESLE BAŞKA BİR ŞEY DENEMEYE ÇALIŞIYORUM!

Fıkır fıkır kaynayan bilinçaltına ket vurmaya gerek duymayan bir anne, acılı bir mübadil, işkadını...

’Komik kız’ ile ’cazibeli bir kadın’ arasında mekik dokuyan Ezgi Mola, yılı üç film ve geniş bir rol yelpazesiyle kapatıyor.
‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nde fıkır fıkır kaynar haldeki bilinçaltına ket vurmaya gerek duymayan anne, ‘Dedemin İnsanları’nda acılı bir mübadil, ‘Bir Ömür Yetmez’de de Türk dizisi entrikalarından mustarip bir kadın... Ezgi Mola seneyi böylesi geniş bir rol yelpazesiyle kapatıyor. ‘Komik kız’lıkla ‘cazibeli kadın’ arasında kolaylıkla mekik dokuyan ve her rolünü kendisinin kılan bir oyuncunun, skalayı daha da çeşitlendirmesi olağan tabii. Mola’yla buluştuk, bu rol yelpazesini değerlendirdik ve sonuçta algı dağınıklığının erdemlerine bir kez daha kanaat getirdik.

Bu yıl üç filmde birden oynadınız. ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’, ‘Dedemin İnsanları’ ve henüz gösterime girmeyen ‘Pazarları Hiç Sevmem’. Bir de dizi var: ‘Bir Ömür Yetmez’. Bu rağbetin sırrı ne?
Öyle mi sizce? Bilmiyorum ki (Gülüyor). Beni mutlu ediyor. Çünkü insanlar bir şeyi denemek istiyorlar, bu son yaptığım işlerin hiçbirinde de aynı şeyi teklif etmediler. Herkesle başka bir şey denemeye çalıştım. Onlar da “Biz yine Ezgi’yi böyle görmek istiyoruz” standardının dışına çıkmak istedikleri, başka bir şeyi denemek istedikleri için heyecanlanıyorum. Demek ki aynı kafadayız diyorum. Aynı zamanda üstesinden gelebileceğimi düşünüp beklentilerini de yüksek tutuyorlar. Bu da heyecan verici, bir oyuncu için.

‘Canım Ailem’, komedisi yoğun bir diziydi. ‘Bir Ömür Yetmez’ ise daha dramatik. ‘Canım Ailem’ zamanlarında hiç böyle güldürü odaklı dizilere sıkışıp kalacağınız endişesini duydunuz mu?
Duymadım. Çünkü zaten 2006’da Uğur abiyle ‘Hayatımın Kadınısın’ı yaptığımda, bana böyle bir fırsat sağladığında bu korkum başlamadan bitti. Şöyle bir şey oluyor ama buna kaygı denir mi bilmiyorum. Hep aynı şeyi yapıyorum ya insanlar sıkılacak benden, ben biraz sıkılmaya başladım diye düşünüyorum bazen. Benim kaygım bu yönde oluyor, üzerime yapışacak mı diye değil.

Uğur Yücel’in sık sık tercih ettiği oyuncularındansınız. O ekip 1970’lerin Arzu Film ruhunu akla getiriyor.
Keşke ya.

Öyle bir çalışma biçimini bugünün koşullarında sürdürmek ne kadar imkânlı? Bugün Uğur Yücel bir şey çekiyorum dese her şeyi bırakıp gider misiniz?
Ben Uğur abinin olduğu her işte bulunmak isterim. Bana güven veren bir yönetmen bir kere. Beni rahatlatan, keyif veren bir oyuncu, çok kuvvetli bir kalemi olduğunu da düşünüyorum ayrıca. Bu da çok hassas bir konu. Uğur ağabeyle çalışmak oyuncu için büyük bir konfor her açıdan. Bir oyuncu olarak hem iyi bir yönetmen hem de çok iyi bir oyuncu izliyor sizi. Uğur abiye de hep söylüyorum. Aynı zamanda çok iyi bir oyuncu koçu. Gelip kulağınıza bir şey fısıldayıp başka bir şey aklınıza getiriyor, çağrıştırıyor. Bir de bütün bunların hepsinin yanı sıra Uğur ağabeyi çok seviyorum. Bu da çok önemli.

İşlerinizden bazılarına bakınca, ilk dizilerinizden ‘Senden Başka’ eski Yeşilçam romantik komedilerini çağrıştırıyor, ‘Canım Ailem’ de Arzu Film güldürülerini... ‘Hayatımın Kadını’ da eski usul bir melodram… Sizin Yeşilçam’la ilişkiniz nasıl?
Doğrusunu isterseniz hiç bunları düşünmedim. Tamamen duyguyla hareket ederek ‘Ben bu işten ne kadar keyif alabilirim’, ‘Bu insanları ne kadar seviyorum’ diyorum, o zaman karar veriyorum. Ama yapmadığım işlerde de kişileri veya işi sevmediğimden değil, kendimle ilgili mutsuz olma ihtimalinden de yapmadığım oluyor. Oynamak da bir his meselesi ya. Enerjiniz çok iyi değilse saklambaç oynarken aynı keyfi alamaz, görev yapıyormuş gibi olursunuz. Oyunculuk da bence öyle. Ben içimden gelerek bütün işleri yaptım. Yeşilçam’la aram da gerçekten iyidir. Çok severek izlerim eski filmleri. Gece kuşağında denk geldiğim zaman hâlâ bakarım.

‘Hayatımın Kadınısın’da karşılıklı oynadığınız Türkân Şoray’ın, Yeşilçam tecrübesiyle sizi yönlendirdiği oldu mu hiç?
Bunu size sözlü olarak söylemiyor, gerek kalmıyor. Doğruyu bulduğunuz zaman sizi izleyişi değişiyor sanki. Bakışlarıyla hallediyor bir şeyleri. Sadece bir şeyleri değil, bakışlarıyla dünyayı döndürüyor zaten Türkân Şoray.

‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ bir absürd komedi…
Aslında absürd olduğunu düşünmüyorum. Hani absürdün tam karşılığı saçmadır ya bunun tam bir kara komedi olduğunu düşünüyorum. Sadece metni okuduğumuzda da Onur abinin tam bir karamizah yaptığını düşünüyorum. Filmin başında yaşanan olay, absürdden ziyade aslında çok gerçek ama çok dipten bir yerden, başka bir pencereden anlatıyor.

Senaryoyu okurken “Çok uçuk” deyip ikinci kere düşündünüz mü?
Allak bullak oldum. İki kere okudum. Onur abiyle buluştuğumda utana sıkıla “Bu bir kara komedi mi?”diye sordum. Onur abi de “Dibine kadar kara komedi” dedi. O zaman “Kabul ediyorum, bu işte olmak istiyorum”dedim.

Karakterlerin verdiği tepkiler çok yabancılaştırıcı. Canlandırdığınız Jülide, hiç beklenmedik yerde yanındakine bıçağı sallayabiliyor. Böyle bir karakteri canlandırırken hangi noktalarını dayanak alabilirsiniz?
Onur abiyle çok konuştuk. Bu karakterin bence en çok çalışılması gereken noktası, psikolojisiydi. Bu durumu kendine yarattığı ve neden böyle yaşadığıydı bendeki kilit soru. Kafamda şöyle kurdum: Bazen sokakta bir kadın geçer yanınızdan. Filmlerde bunu görebiliriz. Hani çok kalabalık bir caddede başlar film. Kamera herkesi tarayarak gider, en silik görünen ama niyeyse baktığımız o kadın, evde fetiş kostümlerle inanılmaz şeyler yapıyor olabilir. Ve bu dehşet verici bir şeydir. Bence Jülide öyle bir kadın. Çok sıradan, hatta çok zevksiz o çanta ve kıyafetin içinden inanılmaz fetiş şeyler çıkartabilecek kadar bastırılmış duygulara sahip aslında. Çocuğuna ‘Yavrum, güzel oğlum’ diye sarılırken o sırada aynaya bakarken çıkan püskülü sokuyor içine mesela. (Gülüyor)

Bu seneki işlerinize bakınca hepsi birbirinden çok farklı işler. Gelen teklifler bu yönde miydi, sizin tercihiniz mi bu?
İkisi de. Başka işler de geldi ama bunlarda çok heyecanlandım. Gelen fırsatları böyle değerlendirmeye çalıştım. Ben şekillendirdim diyemem. Okuduğum işlerde sadece beni heyecanlandıranını yapıyorum. Ne fazlası, ne azı. Bu kadarı iyiydi. Bir tane daha çok alakasız bir film olsa, onu da yapmak isterdim. Ama aynı anda farklı şeyleri yapmaktan hoşlanmıyorum. Bölünüyor. Zaten algısı dağınık bir insanım. Bir de üstüne iki iş yapmak beni çok zorlar.

Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde okuldayken bu algı dağınıklığından dolayı hocalarınızdan “Hadi artık topla konsantrasyonunu” uyarısı gelir miydi peki?
Egzersizler, konsantrasyon çalışmalarında dağıldığımız çok oluyordu. Hele ki ben sahne üzerinde ‘dalağı gevşek’ olarak nitelendirilen, çok gülen, kolay kolay toparlanamayan bir insan olduğum için... Okulda Şebnem Bozoklu’yla Camus’den ‘Yanlışlık’ı çalışırken, Şebnem de çok disiplinli bir kızdı özellikle o zamanlar, sahne üzerinde çuvalda ceset taşırken katıla katıla güldüğümü hatırlıyorum. Çünkü ceset rolündeki de çuvalın içinde gülüyordu. Dayanamadım. O kadar ağır bir oyun ki aklınız durur. Acayip büyük bir yabancılaştırma unsuru. Hiç abartmıyorum. Benim için dehşet verici, muhteşem bir oyundu. Ama böyle şeylerim de çok fazla oluyor. Bununla ilgili az da çalışmıyorduk. Hocaların uyarısını çok almışımdır.

Müjdat Gezen’e giriş hikâyeniz nasıl?
Ben maymun iştahlı bir kızdım, müzik yapmayı da çok istiyordum. Kendi kendime gitar, bağlama çalıyordum. Kulağım var ama uyduruktan kendi kendimi kandırıyordum aslında. Babam bana yılbaşında bir gitar aldı. ‘Hadi kursa yollayalım kızı’ dediler. Okulda da derslerim çok kötüydü, nefret ediyordum çünkü. Hâlâ da sistemden dolayı okul mantığından nefret ediyorum. MSM’nin kapısından girerken anneme “Anne ya ben tiyatro yapmak istiyorum” dedim, sırtımda da gitar duruyor. Ben bir şeyler izletmeyi severdim. Bir şey yapayım da izlensin durumum vardı. Ama ilkokuldan beri bu benim çok büyük hayalimdi dersem yalan söylemiş olurum. Çünkü ben o zamana kadar gazetecilik, savaş muhabirliği istiyordum, genetik istiyordum, uluslararası ilişkiler istiyordum. İnanın hepsini gerçekten içtenlikle istiyordum. Hâlâ bunları söylerken bir heyecanlanıyorum. Ama sonra böyle oldu, iyi de oldu, çok seviyorum bu yaptığım işi.

Yunanca muhabbetler

‘Dedemin İnsanları’nda Yunanca konuştunuz. Filmin Yunanistan galasında konuşmanızla ilgili yorum geldi mi?

Galaya katılamadım. Fakat Gökçeada’ya gittik geldik çekimler için. Ve giderken birçok Yunan komşumuzla sohbet muhabbet (Yunanca konuşuyor)... Çok iyi konuşuyorsun gibi çok olumlu tepkiler aldım. Anadili gibi Yunanca bilen ve Yunanistan’da yaşayan arkadaşım var. O da çok iyi konuşuyorsun diyordu. Aslında iyi ezberliyorum. Kulağım da iyidir, vurgu ve tonlamaları çözdüğüm için sanırım üstesinden gelebildim. Öyle görüyorum.

İnsanlar bir şeyi denemek istiyorlar. Bu son yaptığım işlerin hiçbirinde de aynı şeyi teklif etmediler. Demek ki üstesinden gelebileceğimi düşünüp beklentilerini yüksek tutuyorlar. Bu da bir oyuncu için ayrı bir heyecan.

Uğur Yücel’in bulunduğu her işte olmak isterim. Bana güven veren bir yönetmen bir kere. Çok iyi bir oyuncu koçu aynı zamanda. Gelip kulağınıza bir şey fısıldayıp aklınıza başka bir şey getiriyor, çağrıştırıyor.

Bazen yanınızdan çok silik görünen bir kadın geçer. Ama evde o sıradan çantanın, kıyafetlerin içinden inanılmaz fetiş şeyler çıkartabilecek kadar bastırılmış duygulara sahiptir. Bence Jülide öyle bir kadın.

Radikal