CineRadar
03 Oca 2013 19:59 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:35

HEPİMİZİN UMUDA İHTİYACI VAR!

İkisi gerilim, biri komik ve duygusal... Haftanın yeni üç filmini Cineradar köşemizde okumadan sinemaya gitmeyin!

2012 sinemaseverler açısından muhteşem bir yıldı. O kadar çok iyi film görme imkanı bulduk ki sinemayı sevmeye ve salonları doldurmaya hevesle devam ediyoruz.

2013’ de mutlaka öyle olacak ancak yeni yılın ilk vizyon haftası biraz sakin başlıyor. Bu hafta gösterime giren çok çarpıcı bir yapım yok. Gerilim sevenlerin hoşlanacağı “meraklısına özel” bir devam filmi olan Koleksiyoncu 2, artık izlemekten bıktığımız bir “Amerikan ailesinin kendi evinde başına gelenler” filmi olan Yakın Tehdit ve haftanın en eli-yüzü düzgün filmi olarak nitelendirdiğim komedi-dram Umut Işığım… Neyse ki, geçtiğimiz hafta gösterime giren ‘iyi film’ sayısı bu haftaya da izleme bahanesi yaratacak kadar çok. Bu arada artık iyice sıkıcı olan bir durumun altını çizmek istiyorum. Cannes’da büyük ödülü kazanan, usta sinemacı Michael Haneke’nin müthiş filmi Amour / Aşk İzmir sinemalarında maalesef gösterime sokulmadı. Anadolu sinemalarına uygulanan bu ayırımcılık ileride dağıtıcıların başını ağrıtacak, en azından illegal paylaşımın önünü açacaktır. Seyirciyi izlemek istediği filmlerle buluşturmak film getiricilerinin görevi… Çok salonlu sinemalarda gerçekten seçme hakkımızın olmasını istemek de son derece doğal…

UMUT IŞIĞIM: YAŞAMAK İÇİN UMUDA İHTİYACIMIZ VAR!

Eski bir öğretmen olan Pat Salitano (Bradley Cooper), yaşamında değer verdiği her şeyi yitirmiş bir adamdır. 8 ay yattığı rehabilitasyon merkezinden çıkmasının ardından her şeye sıfırdan başlama kararı alır ve ailesinin yanına döner. Tek hedefi kaybettiklerini geri almaktır. Öncellikle eski karısı ile tekrar bir araya gelmeye çalışır ve kariyerini bıraktığı yerden toparlamak ister. Fakat durum Pat için hayli zor gözükmektedir. Tam da bu dönemde tanıştığı Tiffany isimli gizemli komşu kadın, Pat’in hayatını bambaşka bir yöne çevirecektir. Zira Tiffany de ciddi zorluklar yaşamaktadır ve empati kurabildiklerini düşünerek, bir iyilik karşılığı Pat’e yardım teklif eder. İkisinin de önünde bir umut ışığı belirtmiştir...



Uyarlama senaryosunu ve yönetmenliğini David O. Russell’ın üstlendiği film dram ve komedinin iç içe geçtiği bir yapım. Dünya prömiyerini 2012 Toronto Film Festivali’nde yapan film, gösterildiği her festivalde seyirci ve eleştirmenlerden alkış alan bir yapım.

Sıradan ama duyarlı insan hikayeleri, sınırları belli bir hikayenin içinde anlatıldığı/gösterildiği zaman izlemesi de keyifli oluyor. Umut Işığım hani şu yürek ısıtan filmlerden, tam anlamıyla bir “kendini iyi hisset” filmi değil ancak hayata, hayal kırıklıklarına ve umuda dair güzel şeyler söylüyor. Yalnız başınıza izlemeyin. Filmden çıktıktan sonra birilerine sarılmak isteyebilirsiniz çünkü…

KOLEKSİYONCU 2: DEHŞET KOLEKSİYONCUSU YENİ PARÇALARIN PEŞİNDE!

Koleksiyoncu dehşet saçmak için bir kez daha geri geliyor. İlk filmin kahramanı Arkin kurtulmuş halde hastanede yatmaktadır ve Maskeli seri katil şimdi yeni bir kurbanın peşindedir: genç ve çok güzel Elena. Genç kız bir arkadaşının ısrarıyla kendisini bekleyen tehlikelerden habersiz, bir ev partisine gider. Psikopat katil tarafından kaçırılan Elena, katilin işkence merkezi olarak kullandığı terk edilmiş bir otele hapsedilir. Kızının ortadan kaybolduğu kısa sürede fark eden babası, rehin ututlduğu yerden kızını kurtarmak için bir grup adam kiralar. Kurtarma ekibi, kendilerine yol göstermesi içinse Koleksiyoncunun elinden kurtulmayı başaran tek insan olan Arkin’i seçerler. Arkin’in hayatı Elena’nınki için yeniden tehlikededir.



Marcus Dunstan’ın yönetmenliğini üstlendiği ve senaryosu Dunstan ile Patrick Melton’un elinden çıkan korku ve gerilim dolu filmin oyuncu kadrosunda ise Josh Stewart, Emma Fitzpatrick ve Christopher McDonald isimleri başı çekiyor. İlk Koleksiyoncu filmini de çok sevmemiştim, devam filmleri orijinal hikayeyi aratır sözünü doğrularcasına bu defa gereksiz açılmış bir hikayeye sahip şiddet gösterisini izlemeye devam ediyoruz. Senaristlerin filme iyi bir hikaye yazmak yerine kolaycılık yapıp Conan 2: Destroyer ya da Alien 2’nin olay örgüsünü kopyaladığını göreceksiniz. Devam filmlerinin tüm klişeleri birarada!

Sanki Evde Tek Başına’nın Kevin McCallister’ı büyüyüp şahane bir psikopat olmuş da McGyver onu durdurmaya çalışıyor. Film, 80′ler slasher’larının ruhundan da epey bir besleniyor ama fazla etkileşim yüzünden olsa gerek, bol malzemeli fakat lezzetsiz bir pizza gibi…

Koleksiyoncu, tür meraklılarına rahatlıkla önerilecek bir film ama kesinlikle kült potansiyeli taşımıyor. İyi vakit geçirten hoş bir seyirlik... İnsanların kesilip, biçildiği bir korku filminin seyri ne kadar hoş olabiliyorsa o kadar hoş tabi.

YAKIN TEHDİT: KENDİ EVİNDE GÜVENDE MİSİN?

Miller ailesi refah, zenginlik ve huzur içerisinde yaşamaktadır. Kyle Miller büyük paralarla oynayan mücevher sektöründeki bir iş adamıdır; güzel bir eşi Sarah ve ergenlik çağını yaşayan genç bir kızı (Avery) vardır. Fakat bir gün evleri aniden bir grup maskeli adam tarafından baskına uğrar. Başta evin içerisindeki yüksek güvenlikli kasanın içindekileri isteseler de eli silahlı bu adamların Miller ailesinden talepleri daha da fazladır... Aldanma ve ihanet şimdi evin salonundadır...



Yönetmenliğini deneyimli sinema adamı Joel Schumacher’ın üstlendiği filmde, senaryo Karl Gajdusek’e emanet. Başrolleri ise Oscar’lı iki yıldız Nicolas Cage ve Nicole Kidman paylaşıyor.

Açıkçası bu ikiliyi tek tek bile izlemekten hoşlanmıyorum. Nicole Kidman “ben başarısız bir estetik kurbanıyım” diyerek, Nicolas Cage’ de peruk modelini bir türlü tutturamayarak oynuyor. Kötü seçilmiş cast yüzünden de Joel Schmacher’in büyük bir zanaatkârlıkla oluşturduğu tüm gerilimin havası kaçıyor. Hikayesine de, sürprizlerine de alışık olduğumuz bir öykünün sıkıcı ve gereksiz bir denemesi daha… Ayrıca tüm dünyada 2011 yılında gösterilmiş bir filmin neden ülke vizyonunun en hareketli zamanlarından birinde gösterime sokulduğunu da anlamış değilim. Yakın Tehdit, haftanın en zayıf filmi…

 twitter.com/murattolga