Röportaj
05 Haz 2011 12:08 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:25

HELİN AVŞAR DEMİRTAŞ İLE RÖPORTAJ YAPTI! ASLA DAR KOT GİYMEM!

Helin Avşar, Selahattin Demirtaş ile Hakkari'deki seçim gezisi sırasında konuştu. İşte Demirtaş hakkında bilmedikleriniz...

BDP eşbaşkanlığından ayrılıp Hakkari’den bağımsız milletvekili adayı olan Selahattin Demirtaş ile Hakkari’deki seçim gezisi sırasında konuştuk. İşte onun hakkında hiç bilmedikleriniz...

Genç, bilgili, çekici bir siyaset adamı Selahattin Demirtaş. Bildiklerini çok da etkileyici bir dille anlatıyor. Onunla hem siyaseti, hem Kürt meselesini hem de özel hayatını konuştuk..

Nasıl geçiyor seçim turu? Memnun musunuz?
İlk defa 3 aday konusunda iddialıyız. AKP iktidar partisi, her halükârda buradan bir milletvekili çıkarır diye bakılıyordu ama şimdi o hava kalmadı. Biz daha çok teşekkür ziyaretleri yapıyoruz burada.

BDP’den Leyla Zana, Sebahat Tuncel, Emine Ayna gibi isimlerin açıklamaları hoşnutsuzlukla karşılanıyor. Ilımlı olsalar daha iyi olmaz mı sizce?
Sürekli sert açıklamalar yaptıklarını düşünmüyorum. Ama onların radikal gibi görünen açıklamaları manşet oluyor. Kamuoyunun hoşuna gidebilecek açıklamaları da vardır ama onlar gündeme gelmez. Algıda seçicilik oluşmuş.

Gülten Kışanak ile eşbaşkanlık yaptınız. Bir kadınla bakanlığı paylaşmak nasıl bir duygu?
Kadınların siyaset algısı erkeklere göre çok daha demokrat, barışçıl ve paylaşımcı. Parti içinde kadın hakimiyeti arttıkça biz daha başarılı olduk. Bu durumdan son derece memnunuz.

BDP’de kadın ve erkek siyasetçiler çok daha kaynaşmış. Diğer partilerde böyle değil sanki. Siz bunu başardınız?
Bu bizim değil kadınların başarısı. Mücadele ediyorlar. Hakkari’de bile bir kadın bir erkek il başkanımız var. İlçelerinin birçoğunda da öyle. Bizde kadın kolları yok. Parti meclisi gibi kadın meclisi var. Kol, insan vücudunda bedenin bir uzvu. Partilerde de ana gövdenin uzvu olarak düşünülmüş. Bizde öyle değil. Devlete, erkeğe, her türlü egemen anlayışa karşı kadınlar iyi bir mücadele yürüttüler. Partimiz buna öncülük yaptı. Türkiye’nin doğusunda kadın daha kötü durumdaydı. Çok eksilerden gelip çok daha üstlere çıktılar. “Ben özgürüm, demokratım” diyen kadınlara karşı burada bizim kadınlarımız çatır çatır siyaset yapıyor. Ama feodal değerler tümüyle aşılmadı. Aile ve aşiret yapısındaki durum kırılamadı.

Benim annem de aşiret kızı. Babamla evlendiğinde karşı çıkmışlar. Annemle babam da kaçmışlar. Bir Kürt erkeği Kürt kızıyla evlenmek zorunda, değil mi?


Artık öyle şeyler olmuyor. Aşiret dışından da evlenilebiliyor. Ama örneğin sofra kurulduğunda, erkekler yerken kadınlar bekler. Aile içi evliliklerin sebebi malı bölmek istememeleri.
 

‘TÜRKİYE’NİN BATI YAKASINI İYİ BİLİRİZ’


Kürt politikacı olarak siyasetin zirvesindesiniz. Neler söylemek istersiniz konumunuzla ilgili?
Kendimi Kürt politikacı olarak tanımlamıyorum. Etnik kimliğimi öne çıkarmayı çok doğru bulmuyorum. Evet Kürt’üm ve Türkiye’de siyasetçiyim. Kürt politikasında etkili olan bir partinin eşbaşkanlığını yaptım. Kürt sorununun içinde büyüdüm. Yani Kürt sorununu çok iyi tanıyan bir nesiliz. İşin hem mağduru, hem tanığı, hem sanığıyız. Şimdi de siyasetçisiyiz, aynı zamanda çözüm mekanizmasıyız. Bizim nesil Türkiye’nin batı yakasını da iyi tanır. Batıda okuduk, gezdik. Şu andaki Kürt jenerasyonu Türkiye’yi iyi tanıyor. Türkiye’nin batısında yaşayanlar ise doğuyu hiç bilmiyor. Türkiye’yi tanıdıklarını sanıyorlar ama ülkeyi sadece batıdan ibaret sanıyorlar. Bu nedenle doğu tarafındakiler Türkiye’nin algısını okumakta daha başarılı. Hem doğuyu hem batıyı tanıdıkları için iki algı arasındaki farkı anlayabiliyorlar. Bizim partide siyaset yapanlar daha avantajlı. Çünkü biz herkesi, her kesimi tanıyoruz.

Siz nerelerde okudunuz?
İzmir’de birkaç yıl işletme okudum, Ankara’da da hukuk fakültesine devam ettim.

Kürt sorunu nasıl çözülür?
Kürt sorunu bir demokrasi sorunu. Demokrasi gelirse sorunlar çözülür. Türkiye’de artık demokrasiyi yaşamak kolay değil. Çünkü Türkiye’nin demokratikleşmesi sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değil. 1920’lerde bile Kürt sorunu Türklerden çok İngilizleri ilgilendiriyordu. Kürtler, 1. Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin daha çok dikkatini çekiyordu, müdahale ediyorlardı. 1950’lerden sonra Amerikalıları, daha sonra Avrupalıları ilgilendirmeye başladı. Şimdi de Amerika, İsrail, Avrupa yani herkesi ilgilendiren bir mesele bu. Bu da Kürtlerin yaşadığı coğrafyadan kaynaklanıyor. Hem Araplarla komşular, hem petrol yatakları var. Jeostratejik olarak çok önemli bir bölge. Türkiye üzeriden Avrupa’yla da bağlantı var. Bütün bunlar üst üste binince Kürt meselesi uluslararası bir taktik savaşına dönüşüyor. Bu yüzden sorun, şunlar şunlar yapılırsa çözülür gibi basit bir şey değil. Uluslararası dengeleri bir tarafa bırakırsak, sıradan vatandaş şunu ister: Her şeyden önce kendi ana dilinde öğretim yapılması. Köyde yabancı olan şey, o köydeki öğretmen ve öğrettiği dildir. İkincisi, Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelerde özerklik sağlanmalı. Merkezi yönetimin de etkili olduğu ama yerel yönetimlerin nerede yatırım yapılacağına, nerede değişiklik yapılacağına dair söz sahibi olduğu bir özerklik olmalı bu.


HAKKARİ’NİN KILIÇDAROĞLU’NA MESAJI


Geriye baktığımızda, ölen 40 bin kişi için hepimiz çok üzülüyoruz. Bu sayının artmaması için planlarınız var mı?
Evet çok basit bir planı var: PKK ateşkes ilan etmiş. Ordu da operasyon yapmayacak, bu kadar. İki taraf birbirini görmemeye çalışacak. Birbirlerini bekleyecekler gerekirse. 1 yıl, hatta 2 yıl. Sorunu çözebilmesi için siyasete şans tanıyacaklar. Başbakan diyor ki “Polis silah bırakır mı?” Biz öyle bir şey demiyoruz. Operasyon dursun, kan dursun istiyoruz. Bu ülkede Türklerle Kürtler savaşmıyor, Kürtlerle devlet çatışıyor.

Son durumla ilgili söylemek istediğiniz neler var?
Çok kaygılıyım. Her gün medyadan takip ediyoruz. Türkiye’nin batısından bakınca ve başbakanın sempatizanı olunca, onun söyledikleri hoşunuza gidebilir. Belki Konya’dan Kayseri’den başbakan çok pozitif görünüyor olabilir ama burada insanlar dehşet içinde. Bir başbakan, toplumu nasıl bu kadar ayrıştırabilir, bu kadar nefret söylemi kullanabilir? İnsanların birbirinden nefret etmesine yol açan bir dil kullanıyor şu anda. “BDP teröristtir” diyor. Bunların tabanı var ve oy alıyorlar. Çok şükür ki AKP’nin tabanı militan değil, yoksa kan gövdeyi götürüyor olacaktı. Birbirinizi beğenmek zorunda değilsiniz, sonuçta muhalefet partileriyiz. Ama ben CHP’ye “Terörist” desem tabanımı ona doğru yönlendirmiş olurum. Başbakan şu anda bunu yapıyor.

CHP ile BDP’nin bir ilişkisi oldu mu bugüne kadar?
Hayır bugüne kadar hiçbir ilişkimiz olmadı. Ama Kılıçdaroğlu’yla değişen bir söylem var. Bu görülen bir şey. Bizim tabanımız “Bu söylemi gördük” mesajı veriyor CHP’ye. Kılıçdaroğlu’nun Hakkari ziyaretindeki mesaj budur. “Sen bir şeyi değiştirdin, biz bunu görmezden gelmiyoruz” dediler. Başbakana ise “Sen iki adım geri attın biz de 10 adım geri attık” mesajı verilmiştir. Hakkari için diyor ki, “CHP mitinginde ‘Bize Türk bayrağı vermezseniz mitinginize geliriz’ demişler.” Kim söylüyor bunu? Ülkenin başbakanı. Olacak iş değil. Birbirine karşı kışkırtmaya çalışıyor. Biz sanki Türkiye’ye düşman başka bir ülkeyiz de CHP ile bu yolda işbirliği yapmışız gibi iki tarafı da birbirine kışkırtıyor. Ayrıca ittifak yaparsak da yaparız. Biz şu anda 22 partiyle ittifak yapmışız. Emek Demokrasi-Özgürlük bloğunun içinde 22 hareket var. Bu kimseyi ilgilendirmez. Düşmanlar işbirliği yapmış gibi gösteremez kimse. “Başarılı olamazlar” diye eleştirebilir ama daha fazlasını yapamaz.

‘Devletin adının Kürt, Türk ya da Alman olmasının önemi yok. Aslolan demokrasi’


Gerçekten bir Kürt devleti kurmak istiyor musunuz?


Ne Kürt devleti kurulması Kürtlerin işine yarar ne de Türk devletinin burada güçlü olması işe yarar. Devletin adının Kürt, Türk, Alman, Amerika olması bir şey değiştirmez. Aslolan demokrasidir. Şu anda yeryüzündeki birçok devlet ulus devletidir. Bu mekanizmanın toplumun doğasına aykırı olduğunu düşünüyorum. Mesela şu anda devlet her şeyimize müdahale ediyor. Telefonlarımızı dinliyor, yatak odalarımızı gözlüyor, nasıl giyineceğimize karar veriyor, başörtüsü takıp takmayacağımıza karar veriyor, hatta nasıl düşüneceğimizi bile belirliyor. Özgürlükleri kısıtlıyor. Bunun demokrasiye aykırı olduğunu düşünüyoruz. Bunun yerine, yerinden yönetim modeli dediğimiz, yani herkesin bu kadar yetkili olmadığı; mahalle meclisleri, belediye meclisleri, il genel meclisleri aracılığıyla kararların alınıp uygulandığı daha demokratik bir esnek yönetim modelini öneriyoruz. Başbakanın “Astığım astık kestiğim kestik” dediği bir model değil bizim dediğimiz. Şu andaki devlet modelinin aynısını getirip Türkiye’nin doğusunda bir Kürt devletinde uygularsanız sorunların sadece yüzde 20’sini çözmüş olursunuz. Sadece rahat Kürtçe konuşurlar o kadar. Geri kalan her şey aynı olur. Halk ezilmeye devam eder, işçiler sömürülmeye devam eder. Çünkü ulus devletinin yaşayabilmesinin tek yolu toplumu ezmesidir.

Bir ara Başbakanla iyi anlaşılıyordu. Sonra ne oldu da yine aralar bozuldu?
Sonra Muhteşem Yüzyıl’ı fazla izledi Başbakan, kendini padişah sanmaya başladı. Güçlendikçe herkese karşı pervasızlaşmaya başladı. Son 10 yıldır isteklerimizde hiçbir değişiklik yok. “Hoşgörü oldu da şımardı” dendi. Ne şımarması! Başbakan iyi bir-iki laf etti diye, bayram çocuğu mu bunlar. Başbakan çözüm ortamını değerlendiremedi. Psikolojik olarak toplum çok uygundu. Bir defada çözülecek bir şey değildi ama birkaç adım atılabilirdi. Hükümet o fırsatı kaçırdı.  

‘Fırsat buldukça türkü bara giderim’


En sevdiğiniz köşe yazarı?
Ahmet Altan’ı okurum. Nuray Mert’i okurum, ayrıca severim de. Diğerlerine de her sabah kısaca bakarım.

En sevdiğiniz renk?
Fıstık yeşili.

En sevdiğiniz yemek?
Güveç.

En sevdiğiniz kıyafet?
En salaş kıyafetler.

Sarışın mı, esmer mi?
Kumral.

Şu anda okuduğunuz kitap?
Bir Gün Tek Başına. Vedat Türkali’nin.

En sevdiğiniz siyasetçi?
Buna cevap vermek zor. Ama “İlkeli bir siyasetçi kimdir” diye sorarsanız; rahmetli Erbakan. Politikasını beğenmezdim ama ilkeleri açısından değerli bir siyasetçiydi. Bugünküler gibi ilkesiz davransaydı uzun süre iktidarda kalır, 28 Şubat’ta devrilmezdi. Son zamanına kadar takip ettim. Siyaset dışında kaldığı dönemlerde bile aynı çizgide durdu, ilkelerini savundu.

Gece hayatınız var mıdır?
Ne kadar gece hayatı denir bilmiyorum ama, fırsat buldukça türkü bara giderim. Eşimle ya da arkadaşlarımla birkaç ayda bir olur bu. Arada bir de sinemaya giderim.

Normal hayatınızda esprili misinizdir?
Gereğinden fazla.


’DAR KOT PANTOLON ASLA GİYMEM’
Uğur olarak yanınızda taşıdığınız bir şey var mı?
Hayır yok.

Kendinize dikkat ediyor musunuz? Bakım yapar mısınız?
Herkes ne yiyorsa onu yiyor, ne yapıyorsa onu yapıyorum.

Eşiniz ilk aşkınız mı?
İlkokuldakiler sayılmazsa evet.

Eşinizle nasıl tanıştınız?
Çocukluk arkadaşım. 20 yıllık aşkım. Birlikte büyüdük, komşuyduk.

İkinizin bir şarkısı var mı?
Şarkıları ben söylerdim. Saz çalardım ona. Üniversite yıllarında amatör müzik grubunda bağlama çaldım. Bizimkiler çok romantik şarkılar değildi. Sonuçta ben solcu bir adamım. Marşlar çalardım ama etkilerdim.

Eşinize hediye olarak neler alıyorsunuz?
Kıyafet, çanta. Zevkimi çok beğenir.

Evde kimin sözü geçer?
Evde her şeyle eşim ilgileniyor. Ben hep dışardayım, çok uzağım.

Ona evde yardım ediyor musunuz?
Benim evde olduğum günlerde eşim rahat eder çünkü yemeğe yardım ederim. İyi yemek pişiririm. Kebap, güveç, pilavı iyi yaparım. Öğrencilik yıllarımda öğrendim.

“Asla yapmam” dediğiniz şey var mı?
Asla kimsenin omuzuna binmem. Kalabalıklarda yapmak isterler ama izin vermem. Asla elimi öptürmem.

Asla giymediğiniz kıyafet?
Dar kot pantolon.

Her zaman kullandığınız bir söz?
Aile içinde “oha” kelimesini çok kullanırım. Ama bunu dışarıdan kimse duymaz.

Her zaman okurum?
Basın özetlerini her zaman okurum.

Her zaman dinlerim?
Ahmet Kaya


HELİN AVŞAR/HABERTÜRK